AYM'nin 2022/104370 başvuru numaralı kararı
Anayasa Mahkemesi'nin 17/9/2025 tarihli ve 2022/104370 başvuru numaralı kararı
|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
|
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
İSMAİL UĞUR DÜNDAR BAŞVURUSU |
|
(Başvuru Numarası: 2022/104370) |
|
Karar Tarihi: 17/9/2025 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
|
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
Rıdvan GÜLEÇ |
||
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
||
|
Metin KIRATLI |
||
|
Raportör |
: |
Tolga BAŞBOZKURT |
|
Başvurucu |
: |
İsmail Uğur DÜNDAR |
|
Vekili |
: |
Av. Fahri EMEKSİZ |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, bir televizyon programında sarf edilen sözler sebebiyle açılan manevi tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, uzun seneler gazetecilik faaliyetleri yapmakta olup başvuruya konu olayların geçtiği tarihte de Sözcü gazetesinde köşe yazıları yayımlamaktadır. Davalı F.U.da gazeteci olup başvuruya konu olayların geçtiği tarihlerde bir televizyon programında yorumculuk yapmaktadır.
A. Arka Plan Bilgisi
3. Başvurucu Sözcü gazetesinin 3/1/2019 tarihli nüshasında "Taksim Meydanı'nda ÖSO bayrağı!.." başlıklı bir köşe yazısı yayımlamıştır. Yazının ilgili kısmı şu şekildedir:
"...Geçmiş yıllarda yılbaşı eğlencesi denilince akla hemen Taksim Meydanı gelirdi.
Bu yıl da toplanıp eğlenenler oldu.
Ama bir farkla… Gelenlerin çoğunluğunu İstanbul'da yaşayan Suriyeli gençler oluşturuyordu.
Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) bayrakları açıp, Beşar Esad aleyhine sloganlar attılar, coştular, marşlar ve şarkılar söylediler…
Hızlarını alamayıp halay bile çektiler.
Aynı saatlerde Mehmetçiğimiz onların güvenliği ve özgürlüğü için dondurucu soğukta Menbiç'te devriye gezip, çeşitli noktalarda nöbet tutarken, herbiri sırım gibi olan bu gençler, Taksim'de doyasıya eğlendiler!..."
B. Somut Olay Bilgisi
4. Gazeteci C.K. ve davalı F.U. 3/1/2019 tarihinde TGRT Haber TV'de "Medya Kritik" isimli programda başvurucunun yayımlamış olduğu köşe yazısına yönelik bazı açıklamalarda bulunmuştur. Davalı F.U.nun başvurucuya yönelik yapmış olduğu açıklamalar şu şekildedir:
"Evet şimdi bu Taksim Meydanı'ndaki Suriyeli gençlerin Özgür Suriye Ordusu bayrağını açmaları Özgür Suriye Ordusu bayrağı değil artık o Suriye bayrağı Çünkü Suriye bayrağını o bayrak olarak tanımlıyorlar muhalifler biliyorsun yani Esad'ın bayrağını Suriye bayrağı olarak tanımlıyorlar bunu Türkiye'deki birtakım Esad yanlısı muhalif kesimin kafalarının sokması gerekiyor şimdi Uğur Dündar'ın da kafasını sokması gerekiyor bunun"
"Öylesine bir linç kampanyası ve Suriyeliler ülkeden defolsun ülkemde Suriyeli istemiyorum kampanyası var ki insan şaşırmadan edemiyor. Hakikaten ne yapmak istiyorlar diye bakıyorum. Sonuçta ben bugünkü yazımda da belirttiğim gibi CHP ve İYİ Parti Türk Silahlı kuvvetlerine karşı bir psikolojik harp yürütüyorlar yani Türk Silahlı Kuvvetleri'nin askerlerin moral gücünü düşürmek çökertmek için bu kampanyaları trolleri ve FETÖ katalizörlüğünde bu kampanyaları yürütüyorlar. Niye bugün Uğur Dündar zaten yazmış aynı yani bunu bütün İYİ Partililer söylüyor CHP'liler söylüyor ve Twitter'daki FETÖ'cü kimlikli daha doğrusu Atatürkçü kimlikli FETÖ'cü troller de aynı şeyi söylüyor. Şimdi diyor İstanbul'da gelenlerin diyor şimdi geçmiş yıllarda yılbaşı eğlencesi denilince akla hemen Taksim Meydanı gelirdi bu yılda toplanıp eğlenenler oldu. Geçmiş yıllarda Taksim Meydanı'nda eğlenenleri biz hatırlıyoruz Suriyeli gençler yoktu turistlere tecavüz eden Türk gençler vardı."
"Taciz de taciz eden Türk gençler vardı. Onlar Türk'tü Suriyeli değildi. Onlara siz faşist olduğunuz için yani bir sürü Uğur Dündar'a söylemiyorum genel anlamda söylüyorum faşist oldukları için genellikle bu Twitter'da nemalan nemalananlar onları da Kürt derler bilmem ne derler Roman derler oradan da işin içinden çıkarlar. Yani bir insan malzemesi dediğimiz zaman bunun ırkı mırkı filan yoktur. Suriyeli gençler orada kendi bayraklarını çıkarmışlar. Bence iyi de etmişler vatanlarına bağlılıklarını göstermişler. Bu bir ama Uğur Dündar ne diyor biliyor musun? Özgür Suriye Ordusu bayraklarını açtılar bu gençler Beşar Esad aleyhine sloganlar attılar, coştular, marşlar ve şarkılar söylediler, hızlarını alamayıp halay bile çektiler. Aynı saatlerde bak şimdi nasıl gıdıklayıcı tahriği bol böyle insanlar da ırkçı duyguları hızlandırıcı laflar. Bunlar bak aynı saatlerde Mehmetçiğimiz onların güvenliği ve özgürlüğü için dondurucu soğukta altını çiz Menbiç'te devreye gezip çeşitli noktalarda nöbet tutarken her biri Sırım gibi olan bu gençler Taksim'de doyasıya eğlendiler bak bu ne biliyor musun ırkçılığın dibini bulmak demektir bu."
"Ne yapıyor orada sosyal medyada yakından takip eden sınırdaki Mehmetçiğimiz Menbiç sınırındaki Mehmetçiğimiz bunu görecek okuyacak ben Twitter'da bu kampanya açanların amacında o okuyacak ulan ben burada Suriyelileri kurtarmak istiyorum orada Suriyeli gençler eğlenip göbek atıyor. Suriye Özgür Suriye Ordusu bayrağı açıyor amaçları o, o Mehmetçiğimizin moralini çökertmek için böyle bir kampanya yürütüyorlar bunun adı psikolojik arttır diğer adıyla alçaklıktır. Yani bunu CHP ve İYİ Parti yapıyor şimdi dün konuştuk uzun uzadıya neden bu Suriyeli gençlerin askerde olmadığını Özgür Suriye Ordusu saflarında olmadığını anlattık yani ne yazık ki kendilerini muhafazakâr diye tanımlayan bazı ahmaklar da bunları kampanyalarına kanıyorlar. Böyle abuk subuk laflar ediyorlar tekrar edelim Özgür Suriye Ordusu'nun limiti belli daha fazla asker alamıyor. Bu bir Türk Silahlı Kuvvetleri ikincisi eğer bunları askere alıyorum çağırıyorum derse alınan birkaç tane hırç çıkar belki senin de dün dediğin gibi ama hepsi koşa koşa giderler ama oradaki her bir askerin maliyeti vardır, eğitim maliyeti vardır, donanım maliyeti vardır, iaşe maliyeti vardır. Şimdi askerlikte de harp sanız diye bir şey vardı askerlik de de harp edecek olan askerin sayısının optimal bir sayıda olması gerekiyor ne az ne fazla sayıda olması gerekiyor."
5. Başvurucu, programda kişilik haklarını zedeleyecek ithamlarda bulunulduğunu ve hakaret niteliğinde açıklamalar yapıldığını iddia ederek davalı aleyhine manevi tazminat davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde davalı tarafından kişilik haklarına yönelik saldırı içeren sözleri şu şekilde belirtmiştir:
"Esat yanlısı muhalif kesimin, Uğur Dündar’ın bunu kafasına sokması gerekiyor. Bugün Uğur Dündar zaten yazmış, bunu Twitterdaki Atatürkçü kimlikli FETÖ trolleri de söylüyor. (Uğur Dündar’ın köşe yazısından bahisle) Nasıl gıdıklayıcı, tahriki bol, insanlarda ırkçı duyguları şahlandırıcı laflar bunlar. Bu ırkçılığın dibini bulmak demektir. Amaç…Mehmetçiğimizin moralini çökertmek için böyle bir kampanya. Bunun adı psikolojik harptir, diğer adı alçaklıktır. …ırkçılık yapanlar şunu hedefliyor: Türkiye’de kaos fitilini ateşlemek."
6. Davalının 22/4/2019 tarihli ilk derece mahkemesine sunmuş olduğu cevap dilekçesinde, sarf edilen sözlerin eleştiri sınırları içerisinde kaldığını, başvurucunun gazeteci olması nedeniyle sert eleştirilere katlanması gerektiğini, bu nedenle başvuruya konu açıklamaların ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
7. İstanbul 27. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) tarafından yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir. Mahkeme kararında ifade ve basın özgürlüğüne yönelik genel açıklamalar ile birlikte bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bazı içtihatlarına yer vermiştir. Akabinde somut olaya yönelik şu şekilde değerlendirmelerde bulunmuştur:
"Tüm bu ilkeler ışığında davalı tarafından yapılan yayın ve ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacı ve davalının gazeteci ve toplumca tanınan kişilerden oldukları, davacı tarafından, program esnasında, davalıya ait sözlerin kısım kısım kesilerek iş bu davaya konu edildiği, davaya konu edilen ve hakaret ve iftira teşkil ettiği bildirilen sözlerin bir kısmının program esnasında doğrudan dava[c]ıya yöneltilmeyip genele yönelik olarak yorum yolu ile düşünce açıklaması niteliğinde olduğu, davalının gazeteci kimliği ile davacıyıkişisel değer yargısını da katarak eleştirdiği ve düşüncelerini açıkladığı, davacının toplumca tanınıp bilinen bir kişi olarak kendisine yönelik sert ve ağır da olsa eleştirilere katlanması gerektiği, yine davacı gazetec[i]nin basın özgürlüğü kapsamında sahip olduğu ağır eleştiri yapma hakkı karşısında kendisi aleyhine yapılan bu tür ağır eleştirilere de katlanma yükümlülüğünün bulunduğu, eleştiri ve ifade özgürlüğü kapsamında kalan ifadeler nedeniyle tarafların sosyal durumları da gözetildiğinde davacının kişilik haklarının ihlalinin mevcut olmadığı, eleştirinin sert olmasının tazminatı gerektirmeyeceği anlaşılmakla aşağıdaki şekilde karar verilmiştir."
8. Mahkeme kararının istinaf edilmesi üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi istinaf isteminin reddine 3/11/2022 tarihinde kesin olarak karar vermiştir. İlgili kararın gerekçesinde, güncel olan konuların gazetecilik tekniği gereği çarpıcı şekilde aktarıldığı, söz konusu ifadelerin iddia ve eleştiri sınırları içerisinde kaldığı, kullanılan ifadelerin ağır ve sert eleştiri niteliğine sahip olup hakaret niteliği taşımadığı belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun kamuya mal olmuş ve bilinir kişilerden olduğu, diğer kişilere göre bu tür eleştirilere daha fazla katlanma yükümlülüğünün bulunduğu, dava konusu yayında kullanılan ifadelerin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı vurgulanmıştır.
9. Başvurucu vekili, nihai kararı 9/11/2022 tarihinde öğrenmesi üzerine 8/12/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
10. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
11. Başvurucu; programda itibarını ve kişilik haklarını zedeleyen aynı zamanda hakaret oluşturan ifadeler kullanıldığını, karalama amacı taşıyan ve iftira niteliğinde beyanlarda bulunulduğunu, hukuk yargılamasında söz konusu açıklamaların basın yoluyla ifade özgürlüğü kapsamında kaldığını değerlendiren yargı mercilerinin kararlarının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
12. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, konuya ilişkin yargısal içtihatlara değindikten sonra ihlal iddiaları değerlendirilirken somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
13. Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkı kapsamında incelenmesi gerekir (benzer yönde bkz. Nilgün Halloran [2. B.], B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 27; İlhan Cihaner (2) [1. B.], B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 49).
14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
15. Devletin bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibarına üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde bir pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Adnan Oktar (3) [2. B.], B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Diğer yandan demokratik bir toplumda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğünün herkes için geçerli ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğu dikkate alınmalıdır (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 43; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36). Somut olayda, başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı ile davalının basın ve ifade özgürlüğünün çatıştığı görülmektedir. Devletin, bireylerin maddi ve manevi varlığının korunması ile ilgili pozitif yükümlülükleri çerçevesinde şeref ve itibarın korunması hakkı ile davalının Anayasa'da güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğünden yararlanma hakkı arasında adil bir denge kurması gerekir. Bu kapsamda dengeleme yapılırken kullanılması gereken ölçütler genel olarak şunlardır:
i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Nihat Zeybekci [1. B.], B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29; Kemal Kılıçdaroğlu [1. B.], B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 59),
ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları, katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Ali Suat Ertosun (7) [2. B.], B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 128, 129; Nilgün Halloran, § 45; İlhan Cihaner (2), § 82; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59-61),
iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Nihat Zeybekci, § 32),
iv. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (Seray Şahiner Özkan [1. B.], B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44; İbrahim Okur (2) [1. B.], B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28),
v. Başvurucunun kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı (Temel Coşkun [1. B.], B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2) [1. B.], B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat Zeybekci, § 39),
vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi (Ali Suat Ertosun (2) [2. B.], B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin Kocabıyık [1. B.], B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24),
vii. Hukuki yaptırıma konu edilen ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı [2. B.], B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45; Nihat Zeybekci, § 36),
viii. Haber yapanın yaptırıma maruz kalma endişesinin basın üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu (3) [2. B.], B. No: 2015/1220, 18/7/2018, § 71),
ix. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50; Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48-49).
16. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre yukarıda sayılan kriterlerin yargı mercilerince gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73). Şüphesiz ki bu denetim, başvurucu hakkındaki haberlerin -yayımlandığı bağlamdan koparılmaksızın- olayın bütünselliği içinde incelenmesini gerektirir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45). Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılayan değerlendirmelerin yapılmaması başvurucunun iddia ettiği üzere anayasal haklarını ihlal edecektir.
17. Somut olayda, başvurucu çalışmış olduğu gazetede kendi köşesinde "Taksim Meydanı'nda ÖSO bayrağı!.." başlıklı bir köşe yazısı yayımlamıştır. Bu yazının yayımlanmasının ardından bir televizyon programında yorumculuk yapan F.U. televizyon programında başvurucunun da ismini vererek söz konusu köşe yazısı üzerine bazı yorumlar yapmıştır. Başvurucu, bunun üzerine davalı hakkında onur, şeref ve saygınlığının rencide olduğunu belirterek tazminat davası açmıştır. Yapılan yargılama sonucunda da yargı mercileri kullanılan sözlerin eleştiri kapsamında olduğunu belirterek tazminatın reddine karar vermiştir. İstinaf incelemesinden de geçen bu karar böylece kesinleşmiştir.
18. Dolayısıyla mevcut başvuruda başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı ile davalının ifade özgürlüğü arasında adil bir denge kurulup kurulmadığı incelenmelidir. Eldeki başvurunun çözümlenmesinde gözönünde tutulması gereken hususlardan ilki, hem başvurucu hem de davalının toplumsal konumlarıdır (Kemal Kılıçdaroğlu, § 59). Davalının televizyon programında kullanmış olduğu ifadelerin muhatabı uzun yıllar gazetecilik yapmış ve olay tarihinde de ulusal bir gazetenin yazarı olan başvurucudur. Bu itibarla, başvurucunun katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş olduğunda kuşku yoktur (Burak Akbay (2) [1. B.], B. No: 2020/1322, 8/2/2023, § 15).
19. Öte yandan başvurucu Taksim meydanında yılbaşı gecesi kutlamaları sırasında Suriyeli kişilerin bayrak açarak eğlenmelerini kendi köşesinde yayımladığı bir yazıyla eleştirmiştir. Bilindiği üzere Suriye'de yaşanan iç karışıklıkların ardından Suriye'den göç edenlerin Türkiye'deki yaşadıkları sorunlar veya eylemleri basın tarafından yakından takip edilerek haberleştirilmektedir. Dolayısıyla başvuruya konu meseleyi yayımlamış olduğu köşe yazısıyla tartışmaya açan başvurucunun fikirlerine karşı davalı, televizyon programında cevap niteliğinde bazı açıklamalarda bulunmuştur. Başvuruya konu olayların yaşandığı dönemde, başvurucu ve davalı arasında kamuoyunda yürüyen benzer konular bakımından genel bir görüş farklılığı olduğu da dikkate alındığında, güncel bir konu hakkında davalı tarafından sarf edilen ifadelerin keyfî ve sebepsiz olmadığı kabul edilmelidir. Kaldı ki ulusal bir gazetenin yazarı olan başvurucunun, hakkındaki ifadeler nedeniyle davalıya rahatlıkla cevap verme imkânına sahip olduğu da hesaba katılmalıdır. O hâlde, başvurucunun kendisine yönelik eleştirilere daha fazla hoşgörü göstermesi gerekir (Bilal Uçar [1. B.], B. No: 2019/10122, 21/9/2022, § 21).
20. Ele alınması gereken ikinci husus yapılan televizyon programında başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı bağlamında değerlendirilmesi gereklilik arz eden ifadelerin gazetecilik etik ilkeleri, gazetecilik mesleğinin ödev ve sorumlulukları ile uyumlu olup olmadığı ve bunun yargısal denetimini yapan makamların verdikleri kararların devletin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmeye ve netice itibarıyla -eğer gerekliyse- başvurucunun uğradığını iddia ettiği zararı gidermeye elverişli olup olmadığıdır.
21. Bu doğrultuda davalının televizyon programında sarf etmiş olduğu ifadeler bir bütün olarak ele alındığında kullanılan dil ve üslubun rahatsız edici olduğu kabul edilmelidir. Hatta, söz konusu ifadelerin bir dereceye kadar başvurucuyu kışkırtmaya yönelik değer yargıları içerdiği de söylenebilir. Ancak Anayasa Mahkemesinin benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan, toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü, sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir (Emin Aydın (2) [2. B.], B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35; Bekir Coşkun, § 52). Nitekim basın özgürlüğünün kapsamının demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya ve provoke etmeye izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir (Ali Suat Ertosun [1. B.], B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 102).
22. Bu bağlamda davalının başvurucunun yazısında dile getirdiği ifadelerden hareketle bu ve benzeri görüşleri ırkçı bulması, dahası bunu alçaklık olarak nitelendirmesi dahi, söz konusu ifadeler belli bir temele sahip olup sebepsiz saldırı teşkil etmediği sürece ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir. Aksi hâlde gazeteciler arasında güncel ve genel yarara ilişkin bir tartışmada mümkün olduğunca geniş tutulması gereken ifade özgürlüğünün alanı daralacaktır. Davalının ifadelerinin bütününe bakıldığında, kamusal bir tartışmada başvurucu ve başvurucu gibi düşünenlerin özelikle geçici koruma kapsamında ülkede bulunan Suriyelileri hedef alması ırkçı bulunmuş, bunun toplumda belli bir kesimi hedef gösterme anlamına geldiği yorumu yapılmıştır. Bu durumda davalının sarf ettiği değer yargısı niteliğindeki ifadelerin belli bir temele dayanmadığı, sebepsiz bir saldırı olduğu söylenemez.
23. Son olarak yargı makamlarının kişilerin şeref ve itibarının korunması hakkı ile ifade ve basın özgürlüğü arasındaki dengelemeyi yaparken ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koyup koymadıklarına da bakılmalıdır (Önder Balıkçı, § 47; Haci Boğatekin (2) [2. B.], B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 49). Yargı mercileri kararlarında, sarf edilen sözlerin ağır ve sert eleştiri niteliğinde olduğunu, toplumda tanınıp bilinen kişilerin bu tür eleştirilere daha fazla katlanması gerektiğini, davalının açıklamalarının ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kaldığını değerlendirmiştir. Hakeza, yargı mercileri kararlarında davaya konu ifadeleri bir bütün olarak ele almış, sarf edilen söylemleri bağlamından kopararak veya cımbızlayarak bir değerlendirmede bulunmamışlardır.
24. Bu itibarla Anayasa Mahkemesince ortaya konulan ölçütler gözetilerek ifade ve basın özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında adil bir denge kurmaya çalışan yargı mercilerinin başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine yönelik verdiği kararda ifade özgürlüğüne yapılan müdahale için ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koyduğu, devletin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı bağlamındaki pozitif yükümlülüklerine aykırı davranmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/9/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.