AYM'nin 2021/6018 başvuru numaralı kararı
Anayasa Mahkemesi'nin 26/3/2025 tarihli ve 2021/6018 başvuru numaralı kararı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
S.A. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2021/6018) |
Karar Tarihi: 26/3/2025 |
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
Rıdvan GÜLEÇ |
||
Kenan YAŞAR |
||
Ömer ÇINAR |
||
Raportör |
: |
Volkan ÇAKMAK |
Başvurucu |
: |
S.A. |
Vekili |
: |
Av. Suphan ERKAN |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kaçak göçmenleri taşıyan bota Sahil Güvenlik Komutanlığına ait kontrol botunun çarpması sonucu meydana gelen ölüm nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Dikili Sahil Güvenlik Kolluk Destek Tim Komutanlığı ekiplerine yapılan ihbar üzerine KB-4310 numaralı kontrol botu, ihbar mevkiine (göçmen kaçakçılığının sık rastlandığı bölgeye) intikal etmek üzere 4/1/2020 tarihinde saat 05.40 sıralarında harekete geçmiştir. İntikal sırasında kontrol botu, başvurucunun eşi A.H.nin de içinde bulunduğu, sekiz kişilik kapasitesi olmasına karşın 56 kişiyi taşıyan ve standartlara uygun olmayan plastik şişme bota çarpmıştır. Çarpma sonrası kontrol botundaki görevliler, çarpışmaya konu cismin göçmen botu olduğunu anlamaları üzerine denize düşenlere, kazazedelere yardım etmiş; 51 kişiyi kurtarmıştır. Çarpma sonucu A.H. dâhil dört kişi hayatını kaybetmiş, bir kişiye de aramalara rağmen ulaşılamamıştır.
3. Dikili Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) olayla ilgili olarak soruşturma başlatmıştır. İzmir Adli Tıp Grup Başkanlığının 23/3/2020 tarihli otopsi raporuna göre başvurucunun yakınının ölümü kafa travmasına bağlı kırık ve kanamalar nedeniyle meydana gelmiştir.
4. Soruşturma sürecinde hazırlanan 5/2/2020 tarihli detaylı bilirkişi raporunda; kazanın oluş şekli ile ilgili olarak sahil güvenliğe ait kontrol botunun radar ve termal kamera kullandığı, personelin hem gece görüş dürbünü hem de çıplak gözle gözcülük yaptığı ancak seyir ışıkları olmadığı için gözle ve seyir cihazları ile fark edilemeyen düzensiz göçmen botu ile çarpışmanın gerçekleştiği belirtilmiştir. Kusur tespiti yönünden ise kontrol botundaki sahil güvenlik personelinin düzensiz göçmen botlarının standartların altında olduğunu, zayıf yansıtma özelliklerinden dolayı radarda yansı vermeyebileceğini, ışık ve işaretlerin bu botların üzerinde bulunmayabileceğini gözeterek iktisadi değil emniyetli (daha düşük) bir hızda seyretmesi gerekirken bu hususa riayet etmemesi nedeniyle 1/10 oranında kusurlu olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca radar yansısı olmasa da kaçak göçmen botlarının termal kamera ekranlarının yeterli büyüklükte olması durumunda tespit edilebileceği ancak sahil güvenlik botunda bulunan termal kameranın ekranının oldukça küçük olduğu, bunun da denetim biriminin 1/10 oranında kusurlu olmasına yol açtığı belirtilmiştir. Bununla beraber kontrol botu komutanının hava koşullarını gerekçe göstererek kendilerinin yetersiz kalacağını ileri sürmesine karşın göreve gitme talimatı veren Sahil Güvenlik Ege Harekat Merkezinin 1/10 oranında ve genel olarak teknik yetersizlikleri olan sahil güvenlik botunun donatanı/işleteni olan Sahil Güvenlik Komutanlığının 1/10 oranında kusurlu olduğu değerlendirilmiştir. Diğer taraftan kazanın meydana gelmesinde göçmen kaçakçılarına, göçmenlere de kusur atfedilmiş ve düzensiz göçmen botunu kullananlara ilişkin kusurun tespitinde kişilerin seyir tecrübesinin olmadığı, düz bir rotada seyreden kontrol botundan kaçacak manevranın tecrübesizlik ve yetkin olunmaması nedeniyle yapılamadığı belirtilmiştir.
5. Soruşturma sürecinde ifadeleri alınan kontrol botu personeli beyanında olay günü ihbar üzerine hareket hâlinde olduğunu, radar ve termal kamerayı kullandığını, aynı zamanda çıplak gözle de gözcülük yaptığını, hızın 30-35 deniz mili olduğunu, kontrol botu üzerinde geminin sağını ve solunu gösteren kırmızı ve yeşil renkteki ışıklar ile üzerlerinde kırmızı mavi renkte sahil güvenlik çakarının yandığını ancak tarama faaliyeti sırasında kullanılan projektörün yanmadığını zira bu projektörün tarama faaliyeti dışında kullanılmasının gözcülerin ve botu kullanan personelin görüşünü engellediğini belirtmiştir. İfadenin devamında saat 05.50 sıralarında bir cisme çarptıklarını, ilk etapta botun makinelerini durdurduklarını, neye çarptıklarını anlamak için projektörleri yaktıklarını ve düzensiz göçmen grubunu taşıyan bir botla çarpıştıklarını anladıklarını, göçmen botunun üzerinde fener ve radar reflektörü olmadığını, göçmen botunun merdiven altı tabir edilen, denizde kullanılmaya elverişli olmayan nitelikte bir bot olduğunu, hiçbirinin üzerinde standartlara uygun olup ışığı yansıtan flaşör ve markır bulunması gereken can yeleği olmadığını, çarpışmadan önce botta çatışmayı önlemek amacıyla flaşör veya ışık görmediklerini, göçmen botunda radar reflektörü olmadığı için radarda da botu tespit edemediklerini, kaçmaya çalışan göçmenlerin yakalanmamak amacıyla genelde bot içinde eğilir vaziyette seyahat ettiklerini, bu nedenle radar ve termal kamerada tespitinin mümkün olmadığını, çarpışmadan sonra merkeze haber verip kurtarma faaliyetinin başladığını ifade etmiştir.
6. Göçmen botunu kullanan Afganistan uyruklu İ.R. ve H.K. ifadelerinde kullandıkları botta hiç ışık olmadığını, ilk etapta kontrol botunda da ışık görmediklerini, kontrol botunun tepesindeki kırmızı mavi ışıkların yanmakta olduğunu, çarpışmaya yakın göçmen botundan ışık yakmaya çalışanlar olduğunu ancak çok yaklaştıkları için çarpışmanın gerçekleştiğini, kullandıkları göçmen botunun üzerinde motor dışında denizde yol almaya yardımcı olacak bir teknik cihaz bulunmadığını, kendilerinin kusuru olmayıp şikâyetçi de olmadıklarını belirtmiştir.
7. Başsavcılık, haklarında taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma suçundan soruşturma yürüttüğü kontrol botu personeli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. 15/5/2020 tarihli kararın gerekçesinde göçmenlerin standart dışı, radar ve termalde tespit edilemeyen botları kullanmaları, botların üzerinde uyarıcı ışık ve cihazların kullanılmaması sebebiyle sahil güvenlik personelinin gece karanlığında bu durumu öngörmesinin mümkün olmadığını, bu bağlamda bir kusur izafe edilemeyeceğini belirtmiştir. Söz konusu karara yönelik itiraz Bergama Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 24/9/2020 tarihinde reddedilmiştir.
8. Başvurucu, Bergama Sulh Ceza Hâkimliği kararını 30/12/2020 tarihinde öğrenmesinin ardından 27/1/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
10. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
11. Başvurucu; devletin herkesin yaşamını koruyacak önlemleri almakla yükümlü olduğunu, yakınlarının ölümüne kamu görevlilerinin ihmalinin neden olduğunu, kamu personeli hakkında sağlıklı bir soruşturma yürütülmediğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde somut süreç ve konuya ilişkin içtihat detaylı olarak aktarılarak değerlendirme yapılırken olayın kendine özgü koşullarının ve tam yargı davası yolunun işletilmemiş olmasının gözönünde bulundurulması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında formdaki iddialarını yinelemiş; olayın tam yargı davasına indirgenemeyeceğini ve sürecin etkili bir ceza soruşturması gerektirdiğini ileri sürmüştür.
12. Başvuru, yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
13. Yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülükleri kapsamında devlet, yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir yargısal sistem kurmakla da yükümlüdür. Bu usul yükümlülüğü şüpheli her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kasıtlı öldürme ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunsa da kasıtlı olmayan eylemler açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu bakımdan genel olarak ihmal suretiyle ortaya çıkan ölümlerde etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük; mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olmasıyla yerine getirilmiş sayılabilir (Nafia Sevin Ergün Sefada ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14844, 1/12/2016, §§ 61, 62-64).
14. Başvurucuya açık olan tazminat yollarının uygulamada da etkili olması gerekir. Bir başvuru yolu ancak hak ihlalini önleyebilmesi, devam etmekteyse sonlandırabilmesi veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilmesi ve bunun için uygun bir giderim sunabilmesi hâlinde etkili kabul edilebilir (Filiz Aka [1. B.], B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 39). Bu açıdan Anayasa Mahkemesi tarafından olayda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediği değerlendirilirken olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının tazminat davasının etkililiğine zarar vermeyecek şekilde yürütülüp yürütülmediğinin de incelenmesi gerekebilir (Ali Osman Akar ve diğerleri [2. B.], B. No: 2016/78488, 13/6/2019, § 48; Aydın Keskin [1. B.], B. No: 2019/4746, 17/11/2021,§ 38). Ayrıca kamu makamlarının muhakeme hatası veya dikkatsizliği aşan bir kusurunun olduğu, yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar dahi bireylerin hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması yaşama hakkının ihlaline neden olabilir (Nafia Sevin Ergün Sefada ve diğerleri, § 67).
15. Başvuruya konu olayda ölüm, başvurucunun da iddia ettiği gibi kamu görevlilerinin ihmali sonucu meydana gelmiştir. Bununla birlikte aşağıda açıklanan nedenlerle soruşturmadaki bazı eksiklikler somut olayda muhakeme hatası veya dikkatsizliği aşan bir kusurun bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine imkân vermemektedir. Ayrıca sözü edilen eksikliklerin tazminat davası yolunun etkililiğine zarar verip vermediğinin tespiti için başvuruya konu ceza soruşturmasının incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Bu nedenle başvuru yollarının tüketilmesi konusunda başvuruda eksiklik görülmemiştir.
16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
17. Etkili yargısal sistem kurma yükümlüğünün ceza soruşturmasını gerektirdiği hâllerde yürütülen soruşturmanın Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi, soruşturma makamlarının olaya karışan kişilerden bağımsız olması, soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi, soruşturmanın veya sonuçlarının gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olması ve meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin yakınlarının soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmesi gerekir. Ayrıca soruşturma sonucunda alınan karar; soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayanmalıdır (Cemil Danışman [1. B.], B. No: 2013/6319, 16/7/2014, §§ 98-100; Fatma Akın ve Mehmet Eren [GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 99). Sözü edilen soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında sorumlular ile sorumlulukları tespit etmektir (Cemil Danışman, § 97; Narin Kurt [GK], B. No: 2018/2540, 1/12/2022, § 91).
18. Somut sürece bakıldığında başvurucunun yakınının içinde bulunduğu 56 kişiyi taşıyan düzensiz göçmen botuna, ihbar üzerine harekete geçen Sahil Güvenlik ekiplerine ait kontrol botu çarpmış; başvurucunun yakını dâhil dört kişi hayatını kaybetmiştir. Düzensiz göçmen botunun sahil güvenlik botu tarafından fark edilmemesi/görülmemesi sonucu kazanın gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Soruşturma sürecinde düzenlenen bilirkişi raporunda açıkça sahil güvenlik botu personeline, görev izni veren idareye ve botun teknik donanımını denetleyen, botu donatan, işleten kamu makamlarına kusur izafe edildiği görülmektedir (bkz. § 4). Bu kusur belirlemesinin teknik analize dayandırıldığı ve göçmen botunun fark edilip edilmemesi ile kazanın oluşup oluşmamasına etki edecek bileşenlere ilişkin olduğu görülmüştür.
19. Sahil Güvenlik ekiplerinin ihbara konu olaya müdahale şeklinin nasıl olması gerektiği ihbarın içeriğine bağlıdır. Zira silahlı kişilerin bulunduğu bir bota müdahale şekli ile tamamen silahsız kişilerden oluşan bota müdahalenin aynı olması beklenemez. Bu bakımdan ilgili kamu görevlilerinin eylemlerinin değerlendirilmesinde önemli olmasına rağmen soruşturmada söz konusu ihbarın içeriği üzerinde durulmamıştır.
20. Başsavcılık soruşturmayı sonuçlandırırken sadece kaçak göçmen botunda mevcut teknik yetersizlik (ışık, reflektör vs. olmaması) ve botun fark edilmesine ilişkin zorluk üzerinde yoğunlaşmış ancak sahil güvenlik botu personelinin göçmen botunu fark etmemesine, kazanın gerçekleşmesine etki eden ve bilirkişi raporunda açıkça belirtilen/detaylandırılan kusur izafesine dair bir değerlendirme yapmamıştır. Bu sebeple başvurucunun eşinin ölümü hakkında yürütülen soruşturmanın etkili soruşturma ölçütleriyle bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
21. Anılan eksiklikler hem somut olayda muhakeme hatası veya dikkatsizliği aşan bir kusurun bulunup bulunmadığının değerlendirilmesini engellemiş hem de olay nedeniyle açılabilecek tazminat davasının etkililiğine etki etmiştir.
22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Ömer ÇINAR bu sonuca katılmamıştır.
23. Ceza soruşturmasında ikinci sürücünün kimliği tespit edilmediği için tazminat davasındaki husumetin yöneltileceği sorumluların netleştirilmemesi nedeniyle olaydaki sorumlulukların belirlenmesine ve zarara ilişkin uygun giderim sağlanmasına imkân veren tazminat yolunun etkililiği zedelendiğinden başvurucunun tazminat yolunu tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunmasının beklenemeyeceği değerlendirilmiştir.
24. Ulaşılan sonuç ve somut vakanın koşulları dikkate alınarak yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutun değerlendirilmesine gerek olmadığı neticesine varılmıştır.
III. GİDERİM
25. Başvurucu; ihlalin tespiti ile 50.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
26. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği soruşturma makamınca yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek soruşturma sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
27. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin soruşturmanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı varılan sonuçtan bağımsız olup soruşturmanın şüpheli kişi veya kişiler hakkında kamu davası açılması gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, soruşturmanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak soruşturma sonunda da delillerin soruşturma ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili soruşturma makamına aittir.
28. İhlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında talebiyle bağlı kalınarak net 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine, maddi zarara ilişkin talebin ise başvurucunun tevsik edici bilgi/belge sunmaması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
C. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
D. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE Ömer ÇINAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
E. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Dikili Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2020/854) GÖNDERİLMESİNE,
F. Başvurucuya net 50.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
G. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
H. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/3/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Başvuru, kaçak göçmenleri taşıyan bota Sahil Güvenlik Komutanlığı’na (SGK) ait kontrol botunun çarpması sonucu meydana gelen ölüm olayı nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
Somut olayda, başvurucunun yakınının içinde bulunduğu 56 kişiyi taşıyan düzensiz göçmen botuna, ihbar üzerine harekete geçen Sahil Güvenlik ekiplerine ait kontrol botu çarpmış; başvurucunun yakını dâhil dört kişi hayatını kaybetmiştir. Ceza soruşturması sürecinde konuya ilişkin düzenlenen bilirkişi raporunda kontrol botundaki personele 1/10 oranında (takibin koşullarını düşünerek hızlarını daha da düşürmemeleri nedeniyle) kusur izafe edilmiş, düzensiz göçmen botunu kullanan şahısların da kusurlu olduğu tespit edilmiştir.
Anayasa’nın yaşam hakkını güvence altına alan 17. maddesinin kendisine yüklediği pozitif yükümlülükler uyarınca devlet; yetki alanındaki bireylerin yaşamlarını kamu görevlileri ile diğer bireylerin eylemlerinden hatta kişilerin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi altındadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B.No: 2012/752, 17/9/2013, § 50, 51). Koruma ödevinin yerine getirilebilmesi için devletin yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karsı caydırıcı ve koruyucu yasal ve idari çerçeve oluşturması (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149; T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021,§ 135), bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda organları veya görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler alması gerekir. Yaşam hakkının gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi kapsamında alınacak tedbirlerin belirlenmesi idari ve yargısal makamların takdirindedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53; Bilal Turan ve diğerleri (2), B. No: 2013/2075, 4/12/2013, § 59).
Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir yargısal sistem kurma yükümlülüğü de vardır. Yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük -istisnalar bulunmakla birlikte- her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59; Nafia Sevin Ergün Sefada ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14844, 1/12/2016, § 63).
Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplaması gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. (Cezmi Demir ve diğerleri, Başvuru Numarası: 2013/293, Karar Tarihi: 17/7/2014, R.G. Tarih-Sayı: 22/10/2014-29153, §114). Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Yaşam hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerin usuli boyutunu oluşturan etkin soruşturma yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü değil araç yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı, tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, §113; Yıldız Cingöz başvurusu, Başvuru Numarası: 2019/16011, K. Tarihi: 19/1/2022, § 41).
Anayasa Mahkemesi, olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevi olduğunu (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68). belirterek, Anayasa Mahkemesinin ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine doğrudan geçecek şekilde delillerin değerlendirmesini yapmasının veya yürütülmesi gerekli olan soruşturma işlemlerini belirlemesinin söz konusu olmadığını, Anayasa Mahkemesinin bu husustaki görev ve yetkisinin ilgili yargısal sürecin Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının güvencelerinde aranan hususların sağlanıp sağlanmadığının incelemesinden ibaret olduğunu ifade etmiştir (Yıldız Cingöz başvurusu, § 43).
Yukarıda belirtildiği üzere soruşturma açısından önem arz eden husus, kararın niteliği değil, başvurucuların ve genel olarak da toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan inancını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlerin hoş gösterildiği ya da bu tür eylemelere kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından yeterli hız ve özenin gösterilip gösterilmediğinin ortaya konulmasıdır.Başvuru konusu olayda Savcılık tarafından, başvurucunun soruşturmaya dahil olmasına imkân tanındığı, sorumluların tespiti için bağımsız ve alanında yetkin bir bilirkişiye rapor hazırlatıldığı ve yaklaşık 5 ay gibi bir sürede soruşturmanın sonuçlandırıldığı görülmektedir. Buna göre, Başsavcılık tarafından soruşturma etkili ve hızlı şekilde yürütülmüş olup, Anayasa’nın 17. maddesinin ihlali söz konusu değildir.
Başvurucu, genel olarak formda kontrol botundaki kamu personelinin ihmali üzerinde durmuş ve birkaç yerde kasıt olarak eylemin gerçekleştiğini belirtmişse de somut olaya ilişkin soruşturma sürecinde elde edilen verilere bakıldığında gerek bilirkişi raporunda gerekse de düzensiz göçmen botunu kaza sırasında kullanan şahısların ifadelerinden olayın kasıtlı bir eyleme bağlı olarak, bir başka ifadeyle bilinçli bir çarpışma sonucu gerçekleştiği yorumunu getirmeyi mümkün kalacak bir veri ya da emarenin söz konusu değildir. Bu nedenle başvuruya konu edilen ihmali nitelikteki eylemin etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünün ceza soruşturmasını gerektirdiği istisnai hâllerden olmadığı ve somut olayda usul yükümlülüğünün tam yargı davası ile de yerine getirilebileceği sonucuna varılmaktadır.
Başvurucular, yakınlarının ölümü ile neticelenen olay hakkında (kontrol botundaki personel hakkında) yürütülen ceza soruşturmasından sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucular, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olup hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek tam yargı davası yolunu tükettiklerine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamıştır. Bu tespitler çerçevesinde ihmal iddiası içeren ölüm vakası bu hâliyle devletin etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğü bakımından tazminat davasını işaret etmekte olup, başvurucunun tazminat davası yolunu tükettiğine dair dosya içerisinde bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır. Açıklanan gerekçelerle başvuru yolları tüketilmemesi nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Başvuruya konu olayın esası değerlendirildiğinde ise, Başsavcılık tarafından gerekli deliller toplanmış, bilirkişi raporu hazırlatılmış, rapordaki tespitler uyarınca kastın olmadığı belirlenerek ve kazaya karışan personelin kusur oranı da dikkate alınarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Buna göre, Başsavcılık tarafından etkin bir soruşturma yürütülmüş olup, Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda atıf yapılan yerleşik içtihatları nazara alındığında, Başsavcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararının başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesindeki yaşam hakkını ihlal ettiği söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, başvurucunun yakının ölümü nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde koruma altına alınan yaşam hakkının ihlal edilmediği kanaatinde olduğumdan aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Üye Ömer ÇINAR |