ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

AYM'nin 2021/5645 başvuru numaralı kararı

AYM'nin 2021/5645 başvuru numaralı kararı
1 Okunma

Anayasa Mahkemesi'nin 11/6/2025 tarihli ve 2021/5645 başvuru numaralı kararı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

ALPASLAN ÇALIM VE MELEK ÇALIM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/5645)

Karar Tarihi: 11/6/2025

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

Rıdvan GÜLEÇ

Kenan YAŞAR

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Duygu BAKAY

Başvurucular

:

1. Alpaslan ÇALIM

2. Melek ÇALIM

Vekili

:

Av. Tahsin KOÇ

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; terör saldırısı üzerine meydana gelen zararın karşılanması talebiyle açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde 11/5/2013 tarihinde biri belediye binası önünde, diğeri postane binasının yakınlarında olmak üzere bomba yüklü iki aracın infilak ettirilmesi suretiyle terör saldırısı gerçekleştirilmiştir. Saldırı sonucu 51 kişi yaşamını yitirmiş, 222 kişi yaralanmıştır. Başvurucuların yakını H.Ç.de söz konusu saldırıda hayatını kaybetmiştir. H.Ç.nin mirasçıları tarafından Hatay Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna yapılan başvuru üzerine 21/6/2013 tarihinde sulhname imzalanmış ve 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca 25.849,95 TL nakdi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

3. H.Ç.nin mirasçısı olan eş ve çocukları ile kardeşi olan başvurucular, hak edilen tazminat miktarının daha fazla olduğu iddiasıyla 1/4/2014 tarihinde İçişleri Bakanlığına başvuruda bulunarak toplam 500.000 TL manevi tazminat talep etmişlerdir; ancak talepleri zımnen reddedilmiştir.

4. Başvurucular, 27/8/2014 tarihinde Hatay 1. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde dava açmışlardır. Dava dilekçesinde geçen ifadeler şu şekildedir:

"...

KONU : Reyhanlı'da 11/5/2013 tarihinde gerçekleşen terör saldırısı sonucu kardeşini kaybeden davacılar lehine 30.000'er TL manevi tazminat talebi içeren dava dilekçemizin sunumudur.

...

11/5/2013 tarihinde Hatay ili, Reyhanlı ilçesinde, Belediye binası önünde gerçekleşen terör saldırısında, müvekkillerin eşi/babası olan [H.Ç.] hayatını kaybetmiştir.

...

Davalı aleyhine, manevi tazminatın tahsili talebiyle İçişleri Bakanlığına 1/4/2014 tarihinde yapmış olduğumuz yazılı başvuruya (Ek-1), olumlu ya da olumsuz herhangi bir cevap verilmemiştir. Açıklanan nedenle işbu davayı açma zorunluluğu doğmuştur.

...

6098 sayılı yasa kapsamında (madde 76); 'Zarar gören, iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde hâkim, istem üzerine davalının zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verebilir.' hükmüne amirdir. Diğer taraftan aynı yasanın 55/2 fıkrası 'Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda da uygulanır.' hükmü kapsamında Sayın Başkanlığınızın idarenin geçici ödemeyi değerlendirmesini talep ediyoruz. Bu itibarla, davalının gördüğü zarar ortadadır. Dava tarihi itibarıyla davacıların geçim sıkıntısı mevcuttur. Somut deliller ışığı altında heyetinizin de takdiri ile karar tarihinden önce, inceleme aşamasında davacıya geçici bir ödemenin yapılması talebimizi arz ediyoruz.

...

Müteveffa, ölüm tarihi itibarıyla 41 yaşında idi. Müteveffanın ölmesinde tek sebep, orada o dakikada bulunuyor olmasıydı. Genç yaştaki kardeşini kaybeden davacılar, bu ölümün ardından büyük bir acı yaşamışlardır ve bu acı hayatlarının sonuna kadar etkisi azalsa da dinmeyecektir. Halen de Reyhanlı patlamasının faillerinin bulunamamış olması bu acıyı artırmaktadır. Hiçbir şey ile telafi edilemeyecek bir elemdir. Bu itibarla, davacılar için 30.000'er TL olmak üzere toplam 60.000 TL manevi tazminat ödenmesini talep ediyoruz.

SONUÇ ve İSTEM : Arz ve izah edilen nedenlerle, Başkanlığınıza açılmış olan davanın kabulü ile,

1-Davacı kardeşler açısından 30.000'er TL almak üzere toplamda 60.000 TL manevi tazminatın davalı idare tarafından davacılara ödenmesine,

2-Yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalı idareye yükletilmesine karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederim."

5. Dava dilekçesinin tebliği üzerine davalı İçişleri Bakanlığı, süresi içerisinde savunmasını sunmuş ve dilekçelerin teati aşaması bu noktada son bulmuştur. Mahkeme 23/6/2015 tarihli karar ile başvurucuların tazminat isteminin kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucuların talepleri ve davanın konusu "manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istemi" olarak özetlenmiş; idarenin hizmet kusuru bulunmadığı belirtilmiş, sosyal risk ilkesi gereği başvuruculara talep ettikleri miktar üzerinden tazminat ödenmesine hükmedilmiştir. Mahkeme gerekçeli kararında; 5233 sayılı Kanun'da manevi tazminata yönelik ayrıca ve açıkça bir düzenleme bulunmamakla birlikte bu yönde değerlendirme yapılmasını engelleyen bir hükmün de yer almadığını, menfi durumdan yola çıkılarak manevi tazminata hükmedilemeyeceği yorumunun hukuki olmadığını, bu kapsamda maddi zararlara yönelik imzalanan sulhnamenin manevi tazminat istemeye engel oluşturmayacağını belirtmiş ve Anayasa Mahkemesi içtihadını da gözeterek kanaatini oluşturmuştur.

6. Başvurucular ve İçişleri Bakanlığı gerekçeli karara karşı temyiz talebinde bulunmuşlardır. Başvurucular temyiz dilekçesinde, kararın manevi tazminat talepleri yönünden hükmedilen kısmına bir itirazlarının olmadığını ancak ibranameye ilişkin gabin iddiasının Mahkeme tarafından incelenmediğini, sulhnamenin kazanın hemen akabinde imzalatıldığını, bu süreçte içinde bulundukları manevi çöküntü ve cehaletin gözardı edildiğini ileri sürmüşlerdir. İdarenin hizmet kusurunun bulunduğunu ve bunun dosya kapsamında mevcut deliller ile sabit olduğunu iddia eden başvurucular, bu nedenle uyuşmazlığın 5233 sayılı Kanun'a göre değil 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesine göre çözümlenmesi gerektiğini belirterek sulhnamelerin iptalini ve maddi tazminata ilişkin davanın reddedilen kısmının bozulmasını talep etmişlerdir. Davalı İçişleri Bakanlığı ise 5233 sayılı Kanun'da ölen kişinin birinci derece yakınlarına sosyal risk ilkesi gereği maddi tazminat ödenmesinin hüküm altına alındığını, somut olayda da ilgili Kanun uyarınca gerekli ödemenin yapıldığını, yasal mirasçıların (H.Ç.nin eşi ve iki oğlu) herhangi bir zorlama olmadan sulhnameyi imzaladıklarını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

7. Danıştay 10. Dairesi (Daire) yapmış olduğu inceleme neticesinde başvurucuların temyiz itirazlarının reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; davanın sadece manevi tazminat talebiyle açıldığı ve taleplerin kabulüne hükmedildiği, dolayısıyla gabin sebebiyle sulhnamelerin iptali ve maddi tazminat taleplerine yönelik temyiz isteminde hukuki yarar bulunmadığı belirtilmiştir. Davalı İçişleri Bakanlığının temyiz itirazlarına yönelik inceleme neticesinde ise Daire, patlamaya ilişkin ön inceleme raporu ve ekleri ile sorumlulara yönelik başlatılan ceza soruşturmasını incelemek suretiyle somut olayda idarenin hizmet kusuru olduğuna kanaat getirmiş; bu kapsamda başvurucuların talep ettikleri toplam 60.000 TL tazminatın sosyal risk ilkesi gereği değil hizmet kusuru gereği ödenmesi gerektiğini belirterek değişik gerekçeyle kararın onanmasına hükmetmiştir.

8. Davalı İçişleri Bakanlığı, onama kararına karşı karar düzeltme talebinde bulunmuş; karar düzeltme dilekçesi başvurucular vekiline tebliğ edilmiş ancak başvurucular tarafından herhangi bir karşı iddia yahut savunma içerir dilekçe ibraz edilmemiştir. Daire tarafından yapılan inceleme neticesinde 19/10/2020 tarihli karar ile talebin reddine hükmedilmiş; ancak kararda idarenin hizmet kusuru gereği değil sosyal risk ilkesi gereği sorumlu olduğu belirtilerek sonuç aynı kalmak suretiyle gerekçe değiştirilmiştir.

9. Başvurucular, nihai hükmü 17/2/2021 tarihinde öğrendikten sonra 18/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

10. Başvurucular; maddi tazminat taleplerinin reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, 5233 sayılı Kanun kapsamında imzalanan sulhnamelerin bir geçerliliğinin bulunmadığını, zira idarenin sorumluluğunun sosyal risk ilkesine değil 2577 sayılı Kanun uyarınca hizmet kusuruna dayandığını ileri sürmüşlerdir. İdarece patlamayı gerçekleştiren kişilere dair detaylı bilgiye vâkıf olunduğu hâlde gerekli önlem ve tedbirlerin alınmadığını belirten başvurucular, davanın da bu kapsamda tazminat hukukunun genel prensiplerine göre açıldığını, ancak gerekçeli kararda yapılan değerlendirme nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

11. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüş yazısında; başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartlarının da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

12. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Dava açmak isteyen kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmadığı müddetçe dava açma koşullarına sınırlamalar getirilebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. [1. B.], B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 36).

13. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu [2. B.], B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

14. Dava konusu yapılmış maddi olay ve olgular ile delillerin değerlendirilmesi ilke olarak yargı mercilerinin takdirindedir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında yargı mercilerinin maddi olay ve olgular ile delillerin değerlendirilmesi hususundaki takdirini denetlemesi kural olarak mümkün değildir. Ancak yargı mercilerinin bu husustaki değerlendirmelerinin bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermesi ve bunun hak ve özgürlüklere müdahale teşkil etmesi hâlinde Anayasa Mahkemesinin denetim hakkı saklıdır (Ahmet Sağlam [2. B.], B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

15. Somut olayda başvurucular, Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde meydana gelen patlamanın üzerinden yaklaşık bir yıl geçtikten sonra ölen kardeşleri için manevi tazminat talebi ile İçişleri Bakanlığına başvurmuşlar; akabinde de Mahkemede dava açmışlardır. Başvurucular dava dilekçesinde, kardeşlerinin ölümünden dolayı hissedilen acı ve elem nedeniyle 30.000 TL ayrı ayrı manevi tazminat talep etmişlerdir. Dava dilekçesinde maddi tazminata ilişkin ayrıca ve açıkça bir talep olmadığı gibi tazminatın hangi hukuksal dayanağa istinaden talep edildiğine yönelik bir açıklama da yer almamaktadır (bkz. § 4). Mahkeme, başvurucuların talepleri doğrultusunda inceleme yaparak sosyal risk ilkesi gereği manevi tazminata hak kazandıklarına kanaat getirmiş ve dava dilekçesinde yazılı miktar üzerinden hükmünü oluşturmuştur. Başvurucular ise bu karara karşı temyiz talebinde bulunarak maddi tazminat taleplerinin incelenmemesinden yakınmış ve 5233 sayılı Kanun'a göre değil 2577 sayılı Kanun'a göre inceleme yapılması gerektiğini ileri sürmüşler, bu kapsamda imzalanan sulhnamelerin geçersiz olduğunu iddia etmişlerdir. Daire, başvurucuların dava dilekçesinde maddi tazminat taleplerinin ve sulhnamelere karşı bir itirazlarının olmadığını belirterek temyiz taleplerini reddetmiş; Mahkeme kararının sonucuna katılmakla birlikte gerekçesini değiştirerek hizmet kusuru gereği manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğini belirtmiştir. Başvurucular, temyizen hükmedilen karara itiraz etmedikleri gibi davalı İçişleri Bakanlığının karar düzeltme talebi kendilerine tebliğ edildiği hâlde buna karşı da herhangi bir iddiada da bulunmamışlardır. Davalı İçişleri Bakanlığının karar düzeltme talebi sonucunda ise Daire tekrar kararını değiştirerek manevi tazminata sosyal risk ilkesi gereği hükmedilmesi gerektiğini belirtmiş ve değişik gerekçeyle karar düzeltme talebini reddetmiştir (bkz. §§ 5-8).

16. 2577 sayılı Kanun'un "Tebligat ve cevap verme" başlıklı 16. maddesi, idari yargıda görülen davalarda, davanın ve savunmanın genişletilmesi yasağını konu almıştır. Buna göre dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunma da davacıya tebliğ olunacak, davacının ikinci dilekçesi davalıya, davalının vereceği ikinci savunma da davacıya tebliğ edilecektir. Davalının ikinci savunmasında, davacının ayrıca cevaplandırmasını gerektiren hususlar bulunmadığı takdirde davacı ikinci savunmaya karşı cevap veremeyecektir. Taraflar, cevap verme sürelerinin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemeyecektir.

17. Başvurucular, temyiz dilekçesinde ileri sürdükleri hususları bireysel başvuru formunda da tekrarlayarak maddi tazminat taleplerinin reddedildiğinden yakınmışlar ve 2577 sayılı Kanun gereği sulhnamelerin geçersiz olduğunu iddia etmişlerse de buna dair itirazlarını usulüne uygun bir şekilde Mahkeme nezdinde dile getirmedikleri gibi sulhnamelerin esasen başvuruculara ait olmadığı ve manevi tazminat talepleri yönünden bir engel olarak da görülmediği anlaşılmaktadır. Öte yandan başvurucuların ne dava dilekçesinde bu yönde bir şikâyetleri mevcuttur ne de başvurucular davalının savunma dilekçesine karşı bir cevap vererek anılan iddia ve talepleri ileri sürmüştür. Tüm dosya kapsamından anlaşıldığı kadarıyla başvurucuların anılan iddiaları ilk olarak temyiz dilekçesinde ileri sürdükleri görülmektedir. Bu kapsamda Dairece, dava dilekçesinde ileri sürülmeyen ve talep edilmeyen hususların inceleme konusu yapılamayacağı yönündeki değerlendirmede, 2577 sayılı Kanun'un 16. maddesi de gözetildiğinde, ilgili mevzuatın ve somut olayın yorumlanması ve değerlendirilmesine ilişkin bariz takdir hatasından bahsetmek mümkün görünmemektedir.

18. Başvurucuların dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü vardır. Bu kapsamda başvuruculardan, temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarını yetkili idari mercilere ve yargı mercilerine usulüne uygun olarak iletmeleri, bu konuda sahip oldukları bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunmaları, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni göstermiş olmaları beklenmektedir. Somut olayda ise başvurucuların, maddi tazminat taleplerine ilişkin şikâyetlerini usulüne uygun bir şekilde ne dava dilekçelerinde, ne de savunmaya cevap dilekçelerinde Mahkemeye sunmadıkları görülmekte, dolayısıyla başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin varlığından bahsetmek de mümkün görünmemektedir.

19. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

20. Başvurucular, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

21. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda da, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

22. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 11/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/aymnin-20215645-basvuru-numarali-karari