ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

AYM'nin 2021/43584 başvuru numaralı kararı

AYM'nin 2021/43584 başvuru numaralı kararı
1 Okunma

Anayasa Mahkemesi'nin 25/6/2025 tarihli ve 2021/43584 başvuru numaralı kararı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

MERT EKİNCİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/43584)

Karar Tarihi: 25/6/2025

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

Rıdvan GÜLEÇ

Kenan YAŞAR

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Batuhan Salim YEŞİLKÖY

Başvurucu

:

Mert EKİNCİ

Vekili

:

Av. Doğukan Tonguç CANKURT

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; polis memurlarının güç kullanımı neticesinde meydana gelen yaralanma ve bunun hakkında yürütülen soruşturmanın etkisizliği nedeniyle kötü muamele yasağının, gösteri yürüyüşünün engellenmesi nedeniyle de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu, gerçekleştirmek istedikleri bir gösteri yürüyüşünün engellenmesi esnasında yaşadığını iddia ettiği olaylar hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) hitaben yazdığı 18/11/2020 tarihli dilekçesi vasıtasıyla suç duyurusunda bulunmuştur. Dilekçedeki iddia ve açıklamalar aşağıdaki gibi özetlenebilir:

i. Avukat olan başvurucu, 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun bazı maddelerinde ve Türkiye Barolar Birliğinin yapısında değişiklik yapılmasını öngören kanun taslağına karşı düzenlenecek olan gösteriye katılmak için 22/6/2020 tarihinde diğer göstericilerle biraraya gelmiş ve çeşitli yerlerden gösteriye katılacak baro başkanlarını karşılamak için beklemeye başlamıştır. Baro başkanları, göstericilerin bulunduğu yere uzaklığı yaklaşık olarak 200 metre olan bir noktaya gelip göstericilere doğru yürüyerek sembolik bir yürüyüş gerçekleştirmek istemişlerdir. Bu yürüyüş gerçekleştikten sonra otobüslere binilerek topluca Anıtkabir'e gitmeyi planlamaktadırlar.

ii. Başvurucu ve diğer göstericiler, kendilerine doğru yürümelerini bekledikleri baro başkanlarına polis memurlarınca müdahale edildiği haberini almıştır. Bu müdahale öncesinde baro başkanları, polis memur ve amirleri ile defalarca görüşmüş ve yapmak istedikleri gösterinin barışçıl ve hukuka uygun olduğunu izah etmeye çalışmıştır. Müdahale üzerine baro başkanları, o bölgede bulunan bir işyerinin önünde oturma eylemi yapmaya başlamıştır. Bunun üzerine başvurucu ve diğer göstericiler, baro başkanlarına katılmış ve onlar da oturma eylemine başlamıştır.

iii. Polis memurları başvurucunun içinde olduğu bu kalabalığın etrafını bariyerler ve kalkanlarla kapatarak giriş ve çıkışları engellemiştir. Göstericiler, ara ara yaptıkları açıklamalarla bu durumu kınamıştır.

iv. Başvurucu, kişisel ihtiyaçlarını karşılamak için bariyerlerle çevrilen alanın dışına çıkmak istediğinde polis memurları başvurucuya dışarı çıkabileceğini ancak tekrar içeri giremeyeceğini söylemiştir. Polis memurları sadece baro başkanlarının söz konusu bölgeden ayrıldıktan sonra tekrar giriş yapmalarına müsaade etmiştir.

v. İlerleyen saatlerde yağmur başlamış, polis memurları göstericilerin kendilerini korumak için arayışa girmelerini fırsat bilmiş ve göstericileri dağıtmak için güç kullanmıştır (Başvurucu kendisine karşı nasıl bir güç kullanıldığını somut olarak tarif etmemiştir.).

vi. Başvurucu, polis memurlarının müdahalesi sonucunda yaralanmıştır (Başvurucu, tam olarak nasıl bir müdahale neticesinde yaralandığını açıklamamış, yaralanmasına dair olayın nasıl gerçekleştiğini de tarif etmemiştir.).

vii. Polis memurlarının güç kullanımı sonrasında göstericiler dağılmamış, oturma eylemini ertesi gün öğlen saatlerine kadar devam ettirmiştir. Polis memurları tüm bu süre boyunca göstericilerin toplu şekilde Anıtkabir'e gitmelerine izin vermemiştir.

3. Başvurucu 18/11/2020 tarihli suç duyurusu dilekçesine bir adli muayene raporu eklemiştir. Rapor, olayın gerçekleştiği günden iki gün sonra yani 24/6/2020 tarihinde devlet hastanesinde düzenlenmiştir. Raporda, başvurucunun sağ ön kolunda lineer tarzda, 10 cm boyutunda iki abrazyon tespit edilmiş ve bu yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olduğu belirtilmiştir. Ayrıca başvurucu, olaya dair görüntü kayıtlarını daha sonra başka bir dilekçeyle sunacağını bildirmiştir. Başvurucunun bu kayıtları dosyaya sunup sunmadığı belli değildir.

4. Soruşturmayı yürüten Başsavcılık, Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazarak soruşturmaya konu olay hakkında hazırlanan belgeleri soruşturma dosyasına getirtmiştir.

5. Emniyet Müdürlüğünün soruşturma dosyasına sunduğu belgeler arasında bulunan 24/6/2020 tarihli Olay Tutanağı'nda yer alan açıklamalar aşağıdaki gibi özetlenebilir:

i. Emniyet güçleri, 22/6/2020 tarihinde bir gösteri yürüyüşü yapılmasının planlandığından sosyal medya araştırması yaparken tesadüfen haberdar olmuştur. Göstericiler Valiliğe, gerçekleştirmek istedikleri gösteri konusunda herhangi bir bildirimde bulunmamıştır. Göstericiler arasında bulunacak baro başkanları ve diğer yetkililer ile yapılan görüşmeler akabinde, göstericilerin tüm illerden gelecek baro başkanlarının katılımıyla Anıtkabir'i ziyaret edeceği ve devamında da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) önünde basın açıklaması yapacakları öğrenilmiştir. Ancak gösteriyi organize eden baro başkanlarının yürüyüş güzergâhı ve programın detayları konusunda kararsız olduğu ve sürekli fikir değiştirdiği anlaşılmıştır.

ii. Gösteri yürüyüşü programının düzenlenmesindeki kararsızlıklar ve belirsizlikler ile toplanacak kalabalığın sayıca fazlalığı hususlarının gösterinin amacı ile hiçbir alakası olmayan kötü niyetli kişilerin gösteriye katılarak kamu güvenliğini tehlikeye sokabileceğine kanaat getirilmiştir. Ayrıca Valiliğe kırk sekiz saat önceden bildirimde bulunulmadan ve pandemi kurallarına uyulmadan gösteri yürüyüşü yapılmasının COVID-19 salgını sebebiyle halkın kontrolsüz olarak bir araya gelmesinin yasaklanmasına dair Ankara İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu Kararına (17/6/2020 tarihli ve 2020/48 sayılı) aykırılık teşkil edeceği ve genel sağlık açısından olumsuz durumlara sebep olacağı sonucuna varılmıştır.

iii. Bu hususlar toplanma alanındaki göstericilere açıklanmış ve göstericilerin Anıtkabir'i ziyaret etmek istemesi hâlinde bunu kendilerine ait araçlarla yapabilecekleri ve Anıtkabir'den TBMM'ye bir yürüyüş yapacaklar ise buna müsaade edilmeyeceği bildirilmiştir. Ayrıca 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 22. maddesi uyarınca TBMM'ye bir kilometre uzaklıktaki alan içinde ve şehirler arası kara yollarında gösteri yürüyüşünün düzenlenemeyeceği özel olarak vurgulanmıştır.

iv. Göstericiler bu ikazlara uymamış, şehirler arası yolu kullanmak ve trafiği durdurmak suretiyle yürümek istemiştir. Polis memurları bu yürüyüşü engellemiş, bunun üzerine göstericiler bulundukları yerdeki bir inşaat alanında oturma eylemine başlamıştır. Bir süre sonra göstericiler tekrar yürüyüşe başlamak istemiş, polis memurlarınca engellendikleri esnada yaşanan arbedede polis memurlarına ait iki kalkan kırılarak kullanılamaz hâle gelmiştir.

v. Oturma eyleminin yapıldığı yerdeki inşaatın yetkilileri inşaat faaliyetini engelledikleri için göstericilere tepki göstermiştir. İki grup arasında sözlü ve fiziksel tartışma yaşanmış, polis memurları tartışmaya müdahale etmiştir.

vi. Baro başkanlarını olası fiziksel saldırılardan korumak için akordiyon olarak tabir edilen bariyerlerle bir alan oluşturulmuş ve bu alan içinde sadece baro başkanlarının bulunması gerektiği göstericilere bildirilmiştir. Bu alandaki baro başkanlarının ihtiyaçları bizzat kolluk görevlileri tarafından sağlanmıştır. Alan dışındaki göstericilerin ihtiyaçlarını karşılamaları için bölgeden ayrılıp geri gelmeleri ise engellenmemiştir.

vii. Ertesi gün öğlen saatlerine kadar gerilim devam etmiş ve göstericiler arasında olan bazı kişiler basın açıklamaları yapmıştır. Yapılan son basın açıklamasından sonra kalabalık kendiliğinden dağılmıştır (Göstericilerin dağıtılması için polis memurlarının güç kullandığına dair hiçbir açıklama anılan tutanakta bulunmamaktadır.) .

6. 7/12/2020 tarihli DVD İzleme ve Tespit/Teşhis Tutanağı'nda başvurucunun toplanma alanında olduğu, yapılan tüm ikazlara rağmen polis memurlarının oluşturduğu barikatlara ve kalkanlı polis memurlarına yüklendiğinin tespit edildiği belirtilmiştir. Söz konusu tutanak, başvurucuya yönelik bir güç kullanımı gerçekleştirildiğine dair herhangi bir tespit içermemektedir. 4/2/2021 tarihli Bilirkişi Raporu'nda, göstericilerin ve kolluk görevlilerinin yüzlerinde maske olması sebebiyle görüntülerin büyük bir kısmının teşhise elverişli olmadığı, göstericilerle kalkanlı polis memurlarının kimi zaman birbirlerini iteklediği, başvurucunun görüntülerde kimi zaman görünüp kimi zaman kaybolduğu ve darbedilip edilmediğine dair somut bir görüntüye ulaşılmadığı ifade edilmiştir. Başsavcılık, başvurucunun tanık olarak bildirdiği kişilerin ifadesinin alınması için işlem yapmamıştır.

7. Başsavcılık 5/2/2021 tarihinde başvurucunun iddiaları hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş; kararda Olay Tutanağı, görüntü kayıtları ve özellikle de Bilirkişi Raporuna atıf yapmıştır. Başsavcılık, anılan raporda yer alan başvurucunun içinde bulunduğu grup ile kolluk görevlileri arasında kimi zaman itişmeler yaşandığı, başvurucunun kamera görüntülerinde kimi zaman görünüp kimi zaman kaybolduğu, kalabalığın büyüklüğü sebebiyle kişilerin eylemleri ve durumları konusunda kesin bir tespit yapılamadığı, bu sebeple de başvurucunun kolluk görevlileri tarafından darbedilip edilmediği konusunda bir sonuca varılamadığı kanaatini kararda aynen aktarmıştır. Bunun akabinde de başvurucunun soyut iddiaları dışında kamu davası açılmasını gerektirecek yeterli şüphe teşkil eden delilin bulunmadığını belirtmiştir. Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği başvurucunun karara yaptığı itirazı 6/6/2021 tarihinde reddetmiştir.

8. Başvurucu, nihai kararı 1/9/2021 tarihinde öğrendikten sonra 1/10/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

9. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

10. Başvurucu, polis memurlarının güç kullanımı neticesinde kollarında morluklar oluşmasından ve bu olay hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olmamasından yakınmıştır. Bu kapsamda görüntü kayıtlarından şüphelilerin tespit edilememesinin ve bildirdiği tanıkların dinlenilmemesinin soruşturmanın etkisiz olduğunu gösterdiğini iddia etmiştir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

11. Başvuru, kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.

12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

13. İspat külfetinin devlete geçtiği durumların söz konusu olmadığı hâllerde kötü muameleye uğramaları nedeniyle mağdur olduklarını ileri süren kişiler, kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delilleri -haklı bir gerekçeleri olmadığı sürece- zamanında yetkili makamlara sunma konusunda özenli davranmakla yükümlüdür. Olgulara dayanmayan yetersiz açıklamalar, iddiaların deliller ile desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu veya kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeler gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddianın savunabilir olduğundan, dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemez. Kaldı ki iddialarını güçlü bir dayanakla birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirmemeleri hâlinde mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerinin söylenebilmesi mümkün değildir (Beyza Metin [1. B.], B. No: 2014/19426, 12/12/2018, §§ 45-47).

14. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanan muamelelerin varlığına ilişkin iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. Bu delillerin değerlendirilmesinde ise sözü edilen delillerin iddiayı makul şüphenin ötesinde ispat edip etmediği gözetilmelidir. Bununla birlikte yeterince ciddi, açık ve tutarlı emareler ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karineler de iddianın ispatı için yeterli kanıt teşkil edebilir (K.K. [GK], B. No: 2020/34532, 29/5/2024, § 28; bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cezmi Demir ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/293, 17/7/2014, §95; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 83).

15. İnsan onurunun korunması amacıyla Anayasa'nın 17. maddesinin ilk fıkrasında maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı güvence altına alınmış; aynı maddenin üçüncü fıkrasıyla da kişilere işkence ve eziyet yapılması, kişilerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulması yasaklanmıştır. Bu yasak için herhangi bir istisnanın kabul edilmemesi ve Anayasa'nın 15. maddesinde savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde de maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağının ifade edilmesi, yasağın mutlak niteliğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte yasak, tüm kötü muamele durumlarını kapsamaz. Bir muamelenin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi, asgari bir ağırlık derecesine (ciddiyet seviyesine) ulaşmasına bağlıdır. Asgari ağırlık derecesine ulaşılıp ulaşılmadığı görecelidir ve somut olayın koşullarının değerlendirilmesiyle belirlenir. Yapılacak değerlendirmede muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi etkenler önem taşır. Bu etkenlere ardındaki kasıt veya saik ile birlikte muamelenin amacı da eklenebilir. Ayrıca gerilimin ve duyguların yükseldiği atmosfer gibi muamelenin yapıldığı bağlam da dikkate alınması gereken diğer bir etkendir (Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 80, 83; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 72, 74, 75; K.K., § 26).

16. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları, kişi üzerindeki etkisi ne olursa olsun ilke olarak Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eder. Kesin gerekli olduğu hâllerde de güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin tutumuyla orantılı olmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81; K.K., § 27). Bu değerlendirmeler kitlesel bir kargaşanın bastırılması amacıyla güç kullanılması için de geçerlidir (Gülistan Kılıç Koçyiğit [1. B.], B. No: 2021/17150, 28/2/2024, § 22).

17. Anayasa'nın 17. maddesi; "Devletin temel amaç ve görevleri" başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında, bireyin bir devlet görevlisinin hukuka aykırı ve Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir iddiası hakkında etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Ceza soruşturmasının Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturmayı yürüten kişiler olaya karışan kişilerden bağımsız olmalı, soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmalı, mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli ve soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Tahir Canan [1. B.], B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 111, 112, 114-117; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103). Ayrıca soruşturma sonunda verilen karar, kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığıyla ilgili bir değerlendirme içermelidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin [2. B.], B. No: 2015/4787, 25/9/2019, § 64).

18. Başvurucu, katıldığı gösterinin dağıtılması sırasında polis memurlarının fiziksel saldırısına uğradığını, bunun neticesinde de raporda bahsedilen yaralanmanın meydana geldiğini iddia etmektedir. Görüntü kayıtlarına göre göstericiler ile kolluk kuvvetleri arasında bir itişme yaşanmıştır. Ayrıca başvurucu, olaydan iki gün sonra adli rapor almış ve bu raporda tespit edilen bulguları dayanak göstererek kolluk müdahalesi sonucu yaralandığını iddia etmiştir ancak Başsavcılık bu rapor hakkında hiçbir değerlendirme yapmamıştır. Böyle bir durumda Başsavcılığın, rapor hakkında bir değerlendirmede bulunması ve yaralanmanın nasıl meydana geldiği konusunda başvurucuyu ve olayın potansiyel tanıklarını -buna bildirdiği tanıklar da dâhil- dinlemesi gerekir. Zira adli raporda belirlenen bulguların desteklenebilmesi ve olayın aydınlatılabilmesi için başvurucu tarafından soruşturma dosyasına katkı olarak sunulabilecek yegâne deliller bunlardır. Hâl böyleyken sadece görüntü kayıtlarının incelenmesi neticesinde hazırlanan Bilirkişi Raporuna atıf yapılarak sonuca varılması ve başvurucunun ya da bildirmiş olduğu tanıkların neden dinlenilmediği konusunda ve sunulan adli rapor hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda hiçbir değerlendirmeye yer verilmemiş olması hususları başvurucunun iddiaları hakkında yürütülen soruşturmanın etkisiz olduğunu göstermektedir.

19. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

20. Kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiği iddialarının incelenebilmesi için olayı çevreleyen maddi koşullar, inceleme yapmaya olanak verecek şekilde aydınlatılmalıdır. Başvuruya konu olayda olayı çevreleyen koşullar yeterince aydınlatılmadığından bu aşamada kötü muamele yasağının maddi boyutu yönünden inceleme yapılması mümkün görülmemiştir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

21. Başvurucu, gerçekleştirilmek istenen barışçıl gösteri yürüyüşünün engellenmesinden yakınmıştır. Bakanlık görüşünde, somut olayın kendine özgü koşullarının yapılacak değerlendirmede dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

22. Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmiştir.

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

24. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa'nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

25. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

26. Somut olayda polis memurlarının hazırladığı Olay Tutanağı (bkz. § 5) uyarınca başvurucunun da içinde olduğu grubun yürüyüş yapmasına engel olunmasının birkaç nedene dayandığı görülmüştür. Bunlar; kalabalık bir grubun bir araya gelmesinin COVID-19 salgını sebebiyle hıfzıssıhha kurulu kararlarına aykırı olması ve 2911 sayılı Kanun'un 22. maddesi uyarınca TBMM'ye bir kilometre uzaklıktaki alan içinde ve şehirler arası kara yollarında gösteri yürüyüşünün düzenlenemeyeceğidir.

27. Başvurucu, bireysel başvuru formunda ve suç duyurusu dilekçesinde TBMM'ye bir kilometre uzaklıkta herhangi bir alan içinde gösteri yapılacağını belirtmemiştir. Başvurucuya göre baro başkanları Ankara'nın girişinde karşılanacak ve otobüslere binilerek Anıtkabir'e gidilecektir. Buna karşın kolluk görevlileri tarafından hazırlanan Olay Tutanağı'nda, başvurucunun içinde bulunduğu grubun şehirler arası kara yolunu kullanarak Anıtkabir'e yürüyeceğinin ve bunun ardından da TBMM'ye yürünerek TBMM önünde basın açıklaması yapılacağının öğrenildiği ileri sürülmüştür.

28. Bu bilgiler ışığında toplantının gerçekleştirileceği yer konusunda netlik olmasa da müdahalenin kanuni dayanağı konusunda kamu makamlarının tespiti esas alınsa dahi yapılacak anayasallık değerlendirmesi bakımından -aşağıda açıklanan nedenlerle- sonuç değişmemektedir.

29. İlk olarak salgın hastalık nedeniyle il umumi hıfzıssıhha kurulunun aldığı kararlar kapsamında yürüyüşün gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı yönündeki kanuni dayanak incelenmelidir. Anayasa Mahkemesi Selma Atabey ([GK], B. No: 2021/38893, 27/9/2023) ve Çağla Yolaşan Kurul ([GK], B. No: 2021/29184, 27/9/2023) kararlarında, mahallin en büyük mülki amirinin ve/veya umumi hıfzıssıhha meclisinin -somut olayın şartlarında- il genelinde yapılacak tüm toplantı ve gösterileri yasaklama ve/veya erteleme şeklindeki müdahalesinin Anayasa'nın 13. maddesi kapsamında emredilen kanunilik ölçütünü karşılamaması nedeniyle müdahalelerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğini değerlendirmiştir. Bu sebeple somut olayda COVID-19 salgını sebebiyle hıfzıssıhha kurulu kararlarına dayanılarak yapılmak istenen gösterinin engellenmesinin kanunilik koşulunu sağlamadığı açıktır.

30. İkinci olarak kamu makamlarının şehirler arası kara yollarında gösteri yürüyüşü düzenlenemeyeceğine ilişkin kanun hükmüne dayandıkları görülmüştür. Anayasa Mahkemesi 2911 sayılı Kanun'un 22. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “…ve şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez.” ibaresinin iptaline karar vermiştir (AYM, E.2020/12, K.2020/46, 10/9/2020). Anayasa Mahkemesi, kararında birkaç hususa dikkat çekmiştir. İlk olarak gerçekleştirilecek yürüyüşlerin muhataplarını etkileyebilmesi bakımından düzenlenen mekânın ve seçilen güzergâhın büyük önemi olduğunu ve demokratik bir toplumda zorlayıcı bir neden bulunmadıkça kişilerin gösteri yürüyüşünü düzenleyecekleri mekânı seçebilmelerinin gerektiğini belirtmiştir. Öte yandan bir yerde gösteri yürüyüşünün düzenlenmesi nedeniyle trafiğin aksaması gündelik yaşamı aşırı ve katlanılamaz derecede zorlaştırıyorsa anayasal ilke ve kurallara uygun davranılması şartıyla söz konusu hakkın sınırlanmasının da mümkün olduğunu vurgulamıştır. Bundan hareketle Anayasa Mahkemesi incelemeye konu kuralda şehirler arası kara yollarında gösteri yürüyüşü yapılmasının gündelik hayatta yaratacağı zorluğun boyutuna yönelik herhangi bir düzenleme öngörülmeksizin kategorik olarak yasaklanmasının Anayasa'nın 13. ve 34. maddelerine aykırı olduğunu değerlendirmiştir. Somut olayda da bu değerlendirmeden ayrılmayı gerektiren bir neden söz konusu değildir. Zira başvurucunun da aralarında olduğu göstericilerin gerçekleştirmek istediği yürüyüş, sırf şehirler arası kara yollarında gösteri yürüyüşü düzenlenemeyeceği gerekçesiyle kategorik olarak engellenmiştir. Bu durumda da müdahalenin kanuni dayanağı olduğunu söylemek mümkün değildir.

31. Son olarak TBMM'ye belli bir mesafede toplantı veya gösteri yürüyüşü yapılamayacağına dair kanun hükmüne dayanılarak müdahale edilmesi hususu irdelenmelidir. Anayasa Mahkemesi Osman Erbil ([2. B.], B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 66) kararında; millî iradenin somutlaştığı TBMM'nin görevini yerine getirirken belirli bir güvenlik alanı çerçevesinde güvenliğin sağlanmasına yönelik yasal ve fiilî önlemlerin alınmasının makul olmadığının söylenemeyeceğini belirttiğinden müdahalenin bu yönüyle kanuni bir dayanağının bulunduğu anlaşılmıştır. Bu durumda müdahalenin meşru amacı ile ölçülülüğü değerlendirilmelidir.

32. Anayasa Mahkemesi yukarıda belirtilen kararında, toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale eden kamu otoritelerinin şeklî bir bakış açısı ile mesafe sınırını gözeterek yapılan toplantının kanuna aykırı olduğunu tespit etmesinin, bu nedenle toplantıyı ve gösteri yürüyüşünü düzenleyenlere müdahale etmesinin müdahaleyi tek başına haklılaştıramayacağını, müdahale gerekçelerinin olayın somut koşulları çerçevesinde ilgili ve yeterli olması gerektiğini belirtmiştir. Somut olay özelinde de başvurucunun ve başvurucunun yer aldığı grubun avukatlık mesleğini icra eden kişilerden oluşması gerçeği dikkate alınarak TBMM'nin güvenliğini tehlikeye düşürecek bir durum olup olmadığının idare ve yargı kararlarında değerlendirilmediği anlaşılmıştır. Kolluk tutanağında toplantının barışçıl olmadığını gösterecek herhangi bir durumun söz konusu olmaması da takipsizlik kararında değerlendirme konusu edilmemiştir. Öte yandan başvurucunun ve başvurucunun içinde olduğu grubun 1136 sayılı Kanunda ve Türkiye Barolar Birliğinin yapısında meydana getirilecek değişiklikleri protesto etmek için bir araya geldiği kolluk görevlileri tarafından hazırlanan tutanak uyarınca da sabittir. Bu durumda salt 2911 sayılı Kanun'un 22. maddesinde yer alan TBMM'ye bir kilometre uzaklıktaki alan içinde gösteri yapılamayacağı hükmüne dayanılarak başvurucunun gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale edilmesinin neden gerekli olduğunun yargı kararlarında izah edilemediğinin kabulü gerekir. Dolayısıyla kolluk görevlilerince başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplumda zorunlu sosyal bir ihtiyacı karşılamadığı anlaşılmıştır. Bu durumda müdahalenin orantılılığı yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek olmadığı değerlendirilmiştir.

33. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

34. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden soruşturma yapılması ve 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

35. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği Başsavcılık tarafından yapılması gereken iş, ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek soruşturma sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

36. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde tespit edilen hak ihlallerininsonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında talebine bağlı kalınarak net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının vetoplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2020/206427) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/aymnin-202143584-basvuru-numarali-karari