AYM'nin 2021/3127 başvuru numaralı kararı
Anayasa Mahkemesi'nin 26/2/2025 tarihli ve 2021/3127 başvuru numaralı kararı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
BİRİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
ABDURRAHMAN İNAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2021/3127) |
Karar Tarihi: 26/2/2025 |
BİRİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Recai AKYEL |
Selahaddin MENTEŞ |
||
İrfan FİDAN |
||
Muhterem İNCE |
||
Raportör |
: |
Soner GÖÇER |
Başvurucular |
: |
1. Azime TUNÇ |
2. Halime AKIN |
||
3. Mehmet İNAN |
||
4. Ömer İNAN |
||
5. Abdurrahman İNAN |
||
6. Halit İNAN |
||
7. Meryem SÖYLER |
||
8. Süleyman İNAN |
||
9. Şaire ALĞAN |
||
Vekilleri |
: |
Av. Benan MOLU |
Av. Ramazan DEMİR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; Silopi'de terör örgütüne yönelik operasyonlar sırasında ölüm olayı meydana gelmesi ve olaya ilişkin etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının, açılan tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının, cenazenin yedi gün boyunca sokakta bırakılması nedeniyle kötü muamele yasağının, defin törenine sınırlama getirilmesi nedeniyle de aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/1/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. PKK terör örgütü 12/8/2015 tarihinden itibaren bazı il ve ilçe merkezlerinde öz yönetim ilan etmiştir. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü, kamuoyunda hendek olayları olarak adlandırılan ve aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır (hendek olayları, öz yönetim ilanları, PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ile ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28, 67, 346-348).
5. Başvuru konusu olay, operasyonların gerçekleştirildiği ve sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde yaşanmış olup başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşü ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle takip eden paragraflarda aktarılmıştır.
6. Başvuruculara göre yakınları olan 57 yaşındaki dokuz çocuk annesi T.İ. 19/12/2015 günü saat 19.00 sıralarında komşusundan dönerken Nuh Mahallesi 58. Cadde'deki evinin önünde ateşli silahla vurulmuştur.
7. 19/12/2015 günü saat 20.01'de Şırnak 112 Acili (112 Çağrı Merkezi) arayan başvurucuların yakını B.Y. Nuh Mahallesinde açık adresini belirttiği mahalde yaralanma vakası olduğunu ifade ederek yardım talebinde bulunmuştur. Yardım talep edilen mahalde çatışmaların sürmesi nedeniyle 112 Çağrı Merkezi operatörü, yaralının daha önce güvenli bölge olarak tespit edilen 99 kodlu noktaya getirilmesini istemiştir. Sağlık ekibi ambulans ile saat 20.03'te istasyondan ayrılmış, buluşma noktasına saat 20.10'da ulaşmış ancak yaralının ve yardım talep eden kimsenin buluşma noktasına gelmemesi üzerine 20.21'de geri dönmüştür.
8. Aynı gün saat 20.29'da 112 Çağrı Merkezini arayan Şırnak Milletvekili A.İ. aynı adres için yardım talebinde bulunmuş ve yaralının güvenli bölge olarak tespit edilen 99 kodlu noktaya getirileceğini söylemiştir. Sağlık ekibi ambulansla saat 20.29'da istasyondan ayrılmış ancak yaralının ve yardım talep eden kimsenin buluşma noktasına gelmemesi üzerine ekip geri dönmüştür.
9. 20/12/2015 günü saat 10.04'te B.Y. 112 Çağrı Merkezini aramış ve bu kez Cudi Mahallesi'nde, açık adresini belirttiği mahale yardım istemiş ancak B.Y.nin güvenli bölgeye gelemediklerini ifade etmesi nedeniyle sağlık ekibi yönlendirilmemiştir.
10. 112 Çağrı Merkezine yapılan bu çağrılar dışında B.Y. ile A.İ. ve M.İ. ile F.E. 155 Polis İmdat hattını da arayıp yardım talep etmiştir. Yardım talepleri ilk etapta başvurucuların yakını olan T.İ.nin yaralanması nedeniyle tıbbi destek sağlanması, daha sonra ise T.İ.nin ölmesi ve cesedinin sokakta kalması nedeniyle çatışma ortamından çıkarılması yönünde olmuştur.
11. Başvuruculara göre T.İ. vurulduktan sonra kendisine yardım etmeye çalışan kayınbiraderi Y.İ. de ateşli silahla vurulmuş ancak Y.İ. eve alınabilmiştir. T.İ. ise sokağın ortasında olduğu için eve alınamamıştır. Başvurucular, T.İ.nin öldüğüne kanaat getirdikten sonra bu kez cesedin çatışmaların sürdüğü sokaktan alınması için yetkililerden yardım istendiklerini ancak yedi gün boyunca cesedin alınmadığını ifade etmiştir.
12. 23/12/2015 günü saat 16.00 sıralarında güvenlik güçlerinin refakatinde ve başvurucu Mehmet İnan'ın eşliğinde bir cenaze nakil aracı ile T.İ.nin cesedinin bulunduğu 58. Cadde'ye gidilmeye çalışılmış ancak 6. Cadde kesişiminde el yapımı patlayıcının kullanılması nedeniyle oluşan hasardan dolayı T.İ.nin cesedine ulaşılamamıştır.
13. 24/12/2015 günü saat 11.00 sıralarında tekrar güvenlik güçlerinin refakatinde ve başvurucu Mehmet İnan eşliğinde T.İ.nin cesedinin bulunduğu 58. Cadde'ye ulaşılmaya çalışılmış ancak caddeye yaklaşıldığında yoğun çatışmaların devam ettiği müşahede edilerek dönülmüştür.
14. Aynı gün saat 15.00 sıralarında bu kez güvenlik güçleri, Olay Yeri İnceleme ekipleri ile birlikte cesede ulaşmaya çalışsa da bölgede çatışmalara katılan birimlerin yolda bulunan altı barikattan ikisinin henüz açılamadığını, yoldaki muhtemel mayın tuzaklarının henüz temizlenemediğini, bölgede terör örgütü mensuplarının saldırılarını sürdürdüğünü hatta cesedin bulunduğu caddeyi gören Başak Mahallesi'nden yoğun şekilde roket saldırıları yapıldığını ifade etmeleri nedeniyle cesede ulaşılamamıştır.
15. Nihayetinde olay mahallinde güvenliğin nispeten sağlanmasının ardından 25/12/205 günü T.İ.nin cesedine ulaşılabilmiştir.
A. Olaya İlişkin Yürütülen Soruşturma ve Defin Süreci
16. 25/12/2015 tarihli olay yeri inceleme raporuna göre T.İ.nin cesedi 58. Cadde üzerinde 36 numaralı evin bahçe kapısının karşısında görülmüştür. Cesedin yaklaşık 50 metre kadar ilerisinde cadde üzerine terör örgütü mensuplarının branda gerdiği ve brandanın arkasının görülemediği tespit edilmiştir. T.İ.nin cesedinin mevcut konumu itibarıyla fotoğrafları çekilmiş ancak çatışmaların sürmesi nedeniyle güvenlik güçleri cesede yaklaşamamıştır. T.İ.nin yakınları ve belediye görevlileri T.İ.nin cesedini cenaze aracına almıştır. Çatışmaların sürmesi nedeniyle ceset üzerinde veya olay yerinde ayrıntılı bir inceleme yapılamamış, olay yerinin kaba krokisi çizilmiş, T.İ.nin cesedi de ölü muayene işlemi yapılmak üzere hastaneye sevk edilmiştir (Aynı Olay Yeri İnceleme ekibi, başvurucuların T.İ. yaralandığında T.İ.ye yardım etmek isterken vurulduğunu ileri sürdükleri kayınbiraderi Y.İ.nin cesedine ise aynı cadde üzerindeki 49 No.lu bahçeli binanın bodrum kısmında ulaşmıştır.).
1. Ölü Muayene ve Otopsi İşlemleri
17. Silopi Devlet Hastanesi morgunda, Cumhuriyet savcısı huzurunda yapılan ölü muayene işlemi sırasında fotoğraf çekimi yapılmış; atış artığı tespiti için her iki elin içinden ve dışından svap örnekleri alınmış, ceset üzerindeki kıyafetler ise atış mesafesi tespiti için alıkonulmuştur. T.İ.nin cesedinden üzerinde terör örgütü liderinin fotoğrafı bulunan bir bileklik ele geçirilmiştir (Y.İ.nin cesedi üzerindeki kıyafetler de atış mesafesi tespiti için alıkonulmuş, ayrıca muayene sırasında Y.İ.nin cesedinden yere düşen deforme olmuş bir mermi çekirdeği kriminal inceleme yapılmak üzere muhafaza altına alınmıştır.).
18. Ölü muayene işlemi sırasında T.İ.nin cesedinde baş, göğüs ve bacak bölgelerinde ateşli silah mermi çekirdeği girişi olduğu düşünülen toplam beş yara tespit edilmiştir. İlçede patoloji uzmanı bulunmadığı için tek hekim tarafından icra edilen ölü muayene işlemi neticesinde kesin ölüm nedeninin tespit edilememesi nedeniyle klasik otopsi işlemi yapılması gerektiği mütalaa edilmiştir (Y.İ.nin cesedi üzerinde yapılan ölü muayene işlemi sırasında ise göğüs bölgesinde dört adet ateşli silah mermi çekirdeği girişi olduğu düşünülen yara tespit edilmiştir.).
19. 25/12/2015 günü Şırnak Adli Tıp Şube Müdürlüğünce Cumhuriyet savcısı huzurunda, kamera kaydı ve fotoğraf çekimi ile kayıt altına alınmak suretiyle otopsi işlemi yapılmıştır. İşlem sırasında T.İ.ye on adet ateşli silah mermi çekirdeği veya parçası isabet ettiği, bunlardan baş ve bel bölgesine isabet eden ikisinin müstakilen öldürücü nitelikte olduğu, atışlardan birinin uzak mesafeden yapıldığı, diğer atışların ise elbiseli bölgelere geldiği için atış mesafesi tayininin kriminal inceleme gerektirdiği tespit edilmiştir. Cesetten 1x0,8 cm çapında deforme olmuş bir nüve parçası ele geçirilmiştir. Yapılan otopsi neticesinde kişinin ölümünün çoklu ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı olarak gelişen kemik kırıkları ile çoklu iç organ yaralanması, beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti sonucu meydana geldiği mütalaa edilmiştir (Y.İ.nin cesedi üzerinde yapılan otopsi işleminde ise kişide yedi adet ateşli silah mermi çekirdeği giriş veya çıkış yarası tespit edilmiş; cesetten deforme olmuş bir adet gömleksiz, ateşli silah mermi çekirdeği ele geçirilmiştir.).
2. Defin Sürecine İlişkin İşlemler
20. Otopsi işleminin tamamlanmasının ardından ceset üzerinde yapılacak adli veya tıbbi bir işlem kalmadığı, cesedin defnedilmesinde herhangi bir sakınca olmadığına dair 25/12/2015 tarihli defin izin belgesi düzenlenmiş ve belge başvurucu Mehmet İnan'a teslim edilmiştir.
21. Başvurucu Mehmet İnan 6/1/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur (B. No: 2016/228). Anılan başvuruda, annesi T.İ.nin cesedini teslim almaya zorlandığını ancak sokağa çıkma koşullarında, hele hele çatışmalar sürerken usule uygun bir defin işlemi yapılmasının mümkün olmadığını, bu suretle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Yaşam hakkının, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ve kötü muamele yasağının da ihlal edildiğini öne süren başvurucu, ayrıca T.İ.nin cenazesinin defnedilmesinin önündeki engelin sokağa çıkma yasağı ve güvenlik kuvvetlerinin güç kullanımı olduğunu öne sürerek bu hususta tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
22. Bu arada 7/1/2016 tarihli ve 29586 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Yönetmelik'le 31/7/2004 tarihli ve 25539 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Adli Tıp Kurumu Kanunun Uygulama Yönetmeliği'nin "Morg İhtisas Dairesi" başlıklı 10. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi değiştirilmiştir. Bu değişiklik ile otopsisi tamamlanan ve gömülmesinde sakınca olmadığı tespit edilen cesetlerin aileye teslim edileceğine dair kural, ailesi veya yakınları tarafından üç gün içinde teslim alınmayan cesetlerin gömülmek üzere belediyeye veya mülki idare amirliğine teslim edileceği şeklinde revize edilmiştir.
23. Bahsi geçen yönetmelik değişikliği doğrultusunda 11/1/2016 tarihinde saat 01.00'de T.İ.nin yakını A.İ.ye, T.İ.nin cesedinin 11/1/2016 günü saat 09.00'a kadar teslim alınarak defnedilmemesi hâlinde cesedin kaymakamlıkça uygun görülecek bir yere defnedileceği tebliğ edilmiştir (Evrakı tebellüğ eden A.İ.nin T.İ. ile yakınlık seviyesi tutanakta belirtilmemiş olup başvuru formunda A.İ.nin T.İ.nin kardeşi olduğu ancak okuma yazma bilmediği ifade edilmiştir.).
24. T.İ.nin cesedi, defin ruhsatı sahibi başvurucu Mehmet İnan tarafından teslim alınmadığı gerekçesi ile Yönetmelik hükmü gereğince 11/1/2016 tarihinde saat 10.30 sıralarında resen Silopi Belediyesine ait mezarlığa defnedilmiştir. İlgili tutanağa göre defin imam huzurunda ve defin merasimine uygun bir şekilde icra edilmiştir. Defin sırasında T.İ.nin çocuklarından biri olan başvurucu Ömer İnan ve Olay Yeri İnceleme ekibi de hazır bulunmuş, hastane mescidinde kılınan cenaze namazı ve sonrasında icra edilen defin işlemi kamerayla kaydedilmiştir.
25. Başvurucu Mehmet İnan'ın Anayasa Mahkemesine yaptığı 2016/228 numaralı bireysel başvuruda dile getirdiği cenazenin defnedilmesi hakkındaki tedbir talebinin cenazenin 11/1/2016 tarihinde defnedilmesi nedeniyle 2/2/2016 tarihli ara kararı ile Bölüme gönderilmesine yer olmadığına karar verilmiştir (Bahsi geçen bireysel başvurunun esasına ilişkin olarak daha sonra başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmiştir.).
3. Müşteki Beyanlarının Alınmasına Yönelik İşlemler
26. Avukat Z.A. 10/3/2016 tarihinde başvurucular adına soruşturma dosyasına vekâletname sunmuş ve dosyanın örneğinin kendisine verilmesini talep etmiştir. Evrak üzerinde yer alan havaleden anlaşıldığı kadarı ile talep uygun görülmüştür.
27. Soruşturma kapsamında 30/8/2016 tarihinde A.İ. ve başvurucu Halit İnan'ın müşteki sıfatıyla ifadelerine başvurulmuştur:
i. T.İ.nin eşi olan başvurucu Halit İnan beyanında T.İ.nin 18/12/2015 günü komşularına gittiğini, saat 19.00 sıralarında komşularından çıkarak eve gelmek istediği sırada çatışmanın ortasında kalarak vurulduğunu, sesini duymaları üzerine yardım etmek amacıyla dışarıya çıkmaya çalıştığını ancak çatışmanın devam etmesi nedeniyle evden çıkamadığını, kardeşi Y.İ.nin yardım etmek için dışarıya çıkmaya çalıştığı esnada kapının hemen önünde vurulduğunu, bunun üzerine Y.İ.yi içeriye aldıklarını, 112 Acili arayıp yardım istediklerini ancak çatışmanın sürmesi nedeniyle 112 Acil'in gelemediğini, kardeşi Y.İ.nin sonraki gün sabah saatlerinde hayatını kaybettiğini ileri sürmüştür.
ii. Y.İ.nin eşi olduğu anlaşılan A.İ. ise beyanında T.İ.nin 18/12/2015 günü 19.00 sıralarında komşularına gittiğini, dışarıdan silah sesleri gelmesi üzerine T.İ.nin çatışmanın arasında kalarak vurulduğunu gördüklerini ifade etmiştir. Eşi Y.İ.nin yardım etmek için dışarı çıktığı esnada kapının önünde vurulduğunu, eşini eve alabildiklerini, Alo 112'yi ve Alo 155'i aradıklarını ancak çatışmaların yoğun şekilde devam etmesi nedeniyle yardımın gelmediğini, Y.İ.nin ertesi gün sabah vefat ettiğini belirtmiştir.
28. Başvurucular vekili 20/9/2017 tarihli dilekçe ile dosyanın bir nüshasının kendisine verilmesini talep etmiş, talebi uygun bulunmuştur. Başvurucular vekili 18/6/2018 tarihli dilekçe ile dosyaya ilişkin bir kısım beyanını ve talebini bildirmiştir.
4. Kriminal Raporlar ile Olayda Kullanılan Silahın Tespitine Yönelik İşlemler
29. Başsavcılık, Silopi İlçe Emniyet Müdürlüğü (Emniyet Müdürlüğüne) yazdığı müzekkere ile olay tarihinde ve olay yerinde faaliyette bulunan Özel Harekât polislerinin kullandığı silahlara ait bilgilerin (tür, marka, model) bildirilmesini istemiştir. Cevabi yazıda, Özel Harekât polislerinin kullandığı tabanca ve tüfekler ile zırhlı araçlardaki silahların ve mühimmatların çap ve ebadı bildirilmiştir.
30. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 10/2/2016 tarihli uzmanlık raporunda, T.İ.nin ve T.İ. yaralandığında ona yardım etmek isterken vurulduğunu ileri sürdükleri Y.İ.nin ellerinden alınan svaplarda atış artığına rastlanmadığı belirtilmiştir. Aynı raporda T.İ.nin kıyafetleri üzerindeki muhtelif delik ve parçalanmaların mermi çekirdeği veya mermi çekirdeği sekmesi vb. sonucu oluştuğu kanaati bildirilmiş ancak atış mesafesi tayinine yönelik bir görüş belirtmenin mümkün olamadığı ifade edilmiştir (Aynı raporda Y.İ.nin montu üzerindeki deliğin ateşli silahla uzak atış mesafesinden yapılan atış sonucu meydana geldiği kanaati bildirilmiştir.).
31. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 13/5/2016 tarihli uzmanlık raporunda, T.İ.nin cesedinden ele geçen nüvenin yasak niteliğindeki fişeğe ait olduğu ancak nüvelerin atıldığı silaha ait tespite ve teşhise elverişli karakteristik iz ihtiva etmediği için mukayeseli inceleme yapılamadığı bildirilmiştir (Aynı raporda Y.İ.nin cesedinden ele geçen metal parçanın ise tespite ve teşhise elverişli karakteristik iz ihtiva etmediği ifade edilmiştir.).
32. Yürütülen soruşturma kapsamında Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık)öncelikle T.İ.nin ölüm zamanını ve ölümüne sebep olan silahlı saldırının terör örgütü mensuplarından mı, güvenlik güçlerinden mi geldiğini tespit etmek için bir dizi araştırma yapmıştır. Bu kapsamdaki işlemler aşağıdaki paragraflarda özetlenmiştir.
5. Olay Zamanının Tespitine Yönelik İşlemler
33. Başsavcılık, Emniyet Müdürlüğüne yazdığı 24/3/2016 tarihli müzekkereyle, T.İ.nin öldüğü tarihin ve yerin tespiti ile olay zamanında ve olay yerinde bulunan güvenlik güçlerinin yaptığı telsiz konuşmalarının dökümünün çıkarılarak gönderilmesini talep etmiştir. Başsavcılık müzekkereye yanıt verilmemesi üzerine 4/5/2016 ve 24/8/2016 tarihlerinde tekit müzekkeresi yazmıştır. Cevabi yazı ekinde yer alan ve kolluk personeli tarafından tanzim edilen 30/8/2016 tarihli Araştırma Tutanağı'na göre 18/12/2015 günü saat 06.30'da haber merkezinin yaptığı anonsta 155 Polis İmdat hattını arayan bir şahsın iki yaralı olduğunu ve yaralıların hastaneye götürülmeleri gerektiğini söylediği kayıt altına alınmıştır (Her ne kadar bahsi geçen tutanakta haber merkezinin yaptığı anonsun 18/12/2015 günü sabah 06.30'da olduğu kaydedilmiş se de soruşturma sırasında beyanı alınan başvurucular ve diğer tanıklar olayın 18/12/2015 günü akşam saatlerinde yaşandığını ifade etmiş, dosyada mevcut olan 112 Acil görüşme kayıtları ise 19/12/2015 günü akşam saatlerinde yapılmıştır.).
6. Olay Anında Bölgede Görev Yapan Güvenlik Personelinin Telsiz Kayıtları Üzerinden Tespitine Yönelik İşlemler
34. Başsavcılık, Emniyet Müdürlüğüne yazdığı müzekkereyle 18/12/2015 günü saat 18.30 ile 20.00 saatleri arasındaki telsiz kayıtlarının CD ortamına aktarılmasını ve Çözümleme Tutanağı hazırlanmasını talep etmiş; Emniyet Müdürlüğü, talep edilen telsiz kayıtlarını DVD ortamında göndermiş ayrıca kollukça düzenlenen ve 30 sayfadan oluşan Çözümleme Tutanağı'nı sunmuştur.
35. Başsavcılık, Emniyet Müdürlüğüne yazdığı müzekkereyle T.İ.nin 18/12/2015 tarihinde öldürülmesi olayına ilişkin olarak araştırmanın olay tarihinde ve olay yerinde güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları arasında çatışma yaşanıp yaşanmadığı yönünde genişletilmesi talimatı vermiştir. Emniyet Müdürlüğü müzekkere yanıtı ekinde 18/12/2015 ile 29/12/2015 tarihleri arasında geçen telsiz konuşmalarının 58. Cadde'ye ilişkin olan kısmının yer aldığı Çözümleme Tutanağı'nı göndermiştir. 19/12/2015 gününe ilişkin herhangi bir telsiz konuşmasının yer almadığı tutanaklardan, belirtilen tarihler arasında 58. Cadde ve civarında güvenlik güçlerine yönelik roketatar dâhil silahlı saldırıların sürdüğü, çatışmaların devam ettiği, barikat ve hendeklerin tam olarak temizlenemediği anlaşılmıştır.
36. Başsavcılık, Emniyet Müdürlüğüne yazdığı müzekkereyle bir kez daha T.İ.nin 18/12/2015 tarihinde öldürülmesi olayına ilişkin olarak araştırmanın olay tarihinde ve olay yerinde güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları arasında çatışma yaşanıp yaşanmadığı yönünde genişletilmesi talimatı vermiştir. Emniyet Müdürlüğünün müzekkere yanıtı ekinde yer alan tutanakta 18/12/2015 tarihinde olay yerinde ve civarında geçen telsiz konuşmalarının özetine, aynı tarihte ilçede yapılan operasyonlar sırasında yaralanan kolluk personeline ait bilgilere yer verilmiştir. Telsiz konuşmalarının özetinden 18/12/2015 günü güvenlik güçlerine yönelik silahlı saldırıların ve çatışmaların devam ettiği, bölgede keskin nişancı bir terör örgütü üyesinin olduğu, güvenlik güçlerinin civardaki evlerde bulunanları ikaz etmek suretiyle zaman zaman barikat ve hendeklere top ve ağır silahlarla atış yaptıkları, aynı gün ilçede süren operasyonlar sırasında dokuz güvenlik görevlisinin yaralandığı, bunlardan üçünün 57. Cadde ve 58. Cadde üzerindeyken keskin nişancı atışı ile yaralandığı anlaşılmıştır.
37. Başsavcılık, Emniyet Müdürlüğüne yazdığı müzekkereyle 18/12/2015 günü saat 18.30 ile 20.00 saatleri arasındaki telsiz kayıtlarının incelenerek 58. Cadde üzerinde güvenlik güçlerince atış yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi, atış yapılmış ise atış yapan personelin bilgi sahibi sıfatıyla ifadelerinin alınması talimatını vermiştir. Emniyet Müdürlüğü müzekkere yanıtında 18/12/2015 tarihinde 58. Cadde'ye yakın bir noktada terör örgütü mensuplarının açtığı ateş sonucu bir polis memurunun yaralandığını bildirerek bahsi geçen polis memurunun mağdur sıfatı ile alınan beyanını göndermiştir. Polis memuru beyanında 18/12/2015 günü 6. Cadde ile 215. Sokak'ın kesiştiği noktada bulunan 234 numaralı binada timi ile birlikte arama tarama faaliyeti yaptıkları sırada farklı noktalardan terör örgütü üyelerinin silahla saldırısına uğradıklarını, saldırının geldiği yöne doğru karşılık verdiğini, 6. Cadde ile 123. Sokak'ın kesiştiği noktada bulunan 192 numaralı binadaki diğer timin yanına gitmeye çalışırken sol ayağına isabet eden mermi ile yaralandığını ifade etmiştir.
7. Olay Zamanında Bölgede Görev Yapan Güvenlik Personelinin Operasyon Kayıtları Üzerinden Tespitine Yönelik İşlemler
38. Başsavcılık, Emniyet Müdürlüğüne yazdığı 25/4/2018 tarihli müzekkereyle T.İ.nin vefat ettiği olay yerinde ve civarında olay tarihinde operasyona katılan asker/polislerin tespit edilmesini ve bilgi sahibi sıfatıyla ifadelerinin alınmasını talep etmiştir. Emniyet Müdürlüğü, olay tarihinde olay mahallinde icra edilen operasyonların planlamasının 172. Zırhlı Tugay Komutanlığınca yapıldığını bildirmiştir.
39. Başsavcılık aynı bilgileri 172. Zırhlı Tugay Komutanlığından sormuştur. Tugay Komutanlığı 13/8/2015 tarihli müzekkere yanıtında, olay yeri olan 58. Cadde'nin iki mahallenin kesişim noktası olduğunu, bu iki mahalde Bingöl Jandarma Özel Harekât Taburu ile Hakkâri Jandarma Özel Harekât Taburu personelinin görev yaptığını, personel bilgilerinin bahsi geçen Tabur Komutanlıklarından talep edilmesi gerektiğini bildirmiştir.
40. Bunun üzerine Başsavcılık, Bingöl ve Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılıklarına talimat yazarak operasyona katılan personelin bilgi sahibi sıfatıyla ifadesinin alınmasını talep etmiştir.
i. Bingöl Jandarma Özel Harekât Tabur Komutanlığı yanıtında operasyon planının 172. Zırhlı Tugay Komutanlığınca yapıldığını, 18/12/2018 tarihinde olay yerinde görev alan personel bilgisinin buradan talep edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu cevap doğrultusunda Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan talimat 27/7/2018 tarihinde bila ikmal iade edilmiştir.
ii. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan talimata ise 29/11/2018 tarihinde ikmalen yanıt verilmiştir. Talimat doğrultusunda yapılan araştırma neticesinde Silopi'de görev yapan personelden 94'ünün başka yere tayin olması veya görevlendirilmesi nedeniyle konuya ilişkin beyanlarının alınamadığı bildirilmiştir. Bahsi geçen personel haricinde olay yerinde görev alan 52 personelin ise Hakkâri Merkez İlçe Jandarma Komutanlığınca olaya ilişkin beyanları bilgi sahibi sıfatı ile alınmıştır. İlgili personele T.İ.nin vurulduğu olaya ilişkin bilgi sahibi olup olmadığı ve olay günü sivil şahısların vurulduğuna dair bir telsiz konuşmasına şahit olup olmadığı sorulmuştur. Beyanı alınan 52 personelin tamamı, T.İ.nin vurulduğu olaya ilişkin bilgi sahibi olmadığı ve olay günü sivil şahısların vurulduğuna dair bir telsiz konuşmasına şahit olmadığı yönünde beyanda bulunmuştur.
8. Olay Zamanda Bölgede Bulunan Terör Örgütü Mensuplarının Tespitine Yönelik İşlemler
41. Başsavcılık, Emniyet Müdürlüğüne yazdığı müzekkereyle 2015 yılı Aralık ayında olay yeri olan 58. Cadde'deki hendek, barikatlarda faaliyette bulunan terör örgütü mensuplarının tespitini talep etmiştir. Emniyet Müdürlüğü, 58. Cadde'deki hendek, barikatlarda faaliyette bulunmuş olan terör örgütü mensuplarına ilişkin yapılan araştırmaya dair tutanak göndermiştir. Bahsi geçen tutanağa göre Y.Z. fotoğraflardan teşhis işlemi sırasında A.B. ve R.Ö.yü, Y.Z.nin teşhis ettiği kişilerden olan R.Ö., yapılan fotoğraflardan teşhis işlemi sırasında Argeş ve Mahir kod isimli M.K ve M.U.yu, R.Ö.nün teşhis ettiği kişilerden olan M.U ise yapılan fotoğraflardan teşhis işlemi sırasında F.L.yi teşhis ederek bu kişilerin 58. Cadde'deki hendek, barikatlarda faaliyette bulunan terör örgütü üyelerinden olduğu yönünde beyanlarda bulunmuştur.
42. Başsavcılık, 58. Cadde'deki hendek, barikatlarda faaliyette bulunduğu yönünde aleyhinde teşhis ve beyanlar bulunan Y.Z., R.Ö. ve M.U.nun ifadelerine başvurmuştur. Adı geçenler tanık sıfatı ile Cumhuriyet savcısı huzurunda alınan beyanlarında teşhis işlemlerini kabul etmemiş, 58. Cadde üzerinde hayatını kaybeden T.İ.nin ölümü hakkında bir bilgileri olmadığını ifade etmişlerdir.
9. T.İ.nin Terör Örgütüyle İltisaklı Olup Olmadığının Tespitine Yönelik İşlemler
43. Başsavcılık, Emniyet Müdürlüğüne yazdığı 26/3/2019 tarihli müzekkereyle T.İ.nin ve aynı gün öldürülen Y.İ.nin terör örgütüne üye olduklarına dair teşhis bilgi, belge olup olmadığının araştırılmasını, olayın meydana geldiği tarihe ait telsiz kayıtlarının incelenerek 58. Cadde üzerinde güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğü tespit edilen şahıs/şahıslar olup olmadığının araştırılmasını talep etmiştir. Emniyet Müdürlüğünün 11/4/2019 tarihli cevabi yazısının ekinde yer alan ve kolluk personeli tarafından tanzim edilen Araştırma Tutanağı'nda, terör örgütüne müzahir olduğu değerlendirilen yps.online.com adresli internet sitesinde "Silopi Direniş Şehitleri" başlıklı sayfada T.İ.nin ve aynı gün öldürülen Y.İ.nin adına yer verildiği, ayrıca Rehber kod adlı F.A.nın T.İ.yi fotoğraflarından teşhis ettiği, hendek olayları sonrasında Trej kod adlı örgüt mensubunun kendisine "Keşke herkes T... ana gibi bize yardım etseydi o zaman örgüt böyle başarısız olmazdı." dediğini söylediği belirtilmiş; ayrıca olay gününe ilişkin telsiz kayıtlarının incelendiği ancak yapılan anonsların çatışmaların yaşandığı yerlerin tespitine elverişli olmadığı bildirilmiştir.
10. Sonraki İşlemler, Daimî Arama Kararı ile Başvurucuların Dosyanın Örneğinin Verilmesi Talebine Yönelik İşlemler
44. Emniyet Müdürlüğünün 11/4/2019 tarihli cevabi yazısı sonrasında soruşturma dosyasında esaslı bir işlem yapılmamıştır (Başsavcılık, Emniyet Müdürlüğüne yazdığı 20/1/2020 tarihli müzekkere ile olayın faillerinin sıkı bir şekilde araştırılmasına devam edilmesi talimatı vermiş; Emniyet Müdürlüğü 22/1/2020 tarihli cevabi yazısında olay ile ilgili güncel bir delil bulunmadığı, faillerin sıkı bir şekilde araştırılmasına devam edildiği yönünde bilgi vermiştir).
45. Başsavcılık 25/2/2020 tarihinde "yapılan araştırmalara rağmen olayı gerçekleştiren fail/faillerin yakalanamadığı gibi kimliklerinin de tespit edilemediği" gerekçesiyle daimî arama kararı almıştır. Faili meçhul sanık/sanıklar hakkında kasten öldürme suçundan alınan kararda suçun zamanaşımına uğrayacağı tarih 25/12/2040 olarak gösterilmiştir. Emniyet Müdürlüğüne gönderilen kararda, zamanaşımı tarihine kadar sürekli olarak araştırmaya devam edilmesi ve her üç ayda bir Başsavcılığa bilgi verilmesi istenmiştir.
46. Emniyet Müdürlüğü, 2020 ve 2021 yıllarında üçer ayda bir verdiği yanıtlarda daimî aramaya alınan dosyada faillerin kimliklerinin henüz tespit edilemediğini bildirmiştir (2022, 2023 ve 2024 yıllarında da her üç ayda bir benzer yanıtlar gönderilmiştir.).
47. Başvurucular vekili 28/12/2021 tarihli dilekçe ile soruşturma dosyasının bir örneğinin verilmesini talep etmiştir.
48. Başvurucular vekili 12/1/2022 tarihli dilekçe ile 18/6/2018 tarihli dilekçelerinden sonra birçok kez soruşturma dosyasını incelemek ve yapılan işlemleri görmek istediklerini ancak çeşitli bahanelerle dosyayı incelemelerine izin verilmediğini belirtmiştir. Başvurucular vekili bu kapsamda 22/10/2019, 15/12/2020, 3/1/2021, 9/2/2021 tarihli girişimlerinin sonuçsuz kaldığını, son olarak 15/12/2021-29/12/2021 tarihleri arasında defaatle Başsavcılığa başvurmalarına ve 5/1/2022 tarihinde yazılı olarak talep etmelerine rağmen yine dosyayı inceleyemediklerini ileri sürmüş; Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kaydı yapılmadığı için sistem üzerinden gönderemediği dilekçeyi muharebe yoluyla Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı üzerinden göndermek zorunda kaldığını belirterek 18/6/2018 tarihli dilekçelerinden sonra soruşturma dosyasında yapılan işlemlere ilişkin yazışmaların örneğini ve UYAP kaydının yapılmasını talep etmiştir.
49. Başvurucular vekili 28/1/2022, 4/2/2022, 9/2/2022 tarihli dilekçelerle benzer taleplerini yinelemiştir.
50. Başvurucular başvuru formunda 9/2/2022 tarihli talep sonrası dosyanın bir örneğini alabildiklerini ve böylece daimî arama kararından haberdar olduklarını ifade etmiştir.
51. Başvurucular, Başsavcılığın daimî arama kararı aleyhine 4/3/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Olaya İlişkin Olarak Açılan Tam Yargı Davası Süreci
52. Başvurucular 21/3/2016 tarihinde İçişleri Bakanlığına verdikleri dilekçe ile T.İ.nin yaşamını kaybetmesi ve cenazesinin yedi gün boyunca sokaktan alınmaması nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararın tazminini talep etmiştir.
53. İçişleri Bakanlığının yasal süresinde cevap vermemesi üzerine başvurucular 18/7/2016 tarihinde Mardin İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) nezdinde tam yargı davası açmıştır. Başvurucular açtıkları davada T.İ.nin güvenlik güçlerince vurulduğunu, sağlık yardımı ulaştırılmaması nedeniyle de hayatını kaybettiğini, devletin öldürmeme ve koruma yükümlülüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüş; T.İ.nin öldürülmesi sonrasında cenazesinin sokaktan alınmasına izin verilmediğini, cenazeyi almaya çalıştıkları her seferde kendilerine ateş açıldığını, yedi gün boyunca sokakta kalan yakınlarının cenazesini izlemek zorunda kaldıklarını, yaşanan gecikme nedeniyle cesette çürüme başladığını, dahası usulüne uygun bir defin işlemi yapılmasına da izin verilmediğini ileri sürmüştür.
54. İçişleri Bakanlığı davaya karşı cevabında; T.İ.nin güvenlik güçlerinin mi, terör örgütü mensuplarının mı açtığı ateş sonucu öldüğünün belli olmadığını, cesedin yedi gün boyunca sokakta kalmasında devletin ihmali olmadığını, çatışma ortamı nedeniyle cesede ulaşılamadığını, cesede ulaşıldıktan sonra yakınlarının cesedi üç gün içinde teslim almaması nedeniyle cesedin mevzuat gereği resen defnedildiğini belirterek davanın reddi gerektiğini ifade etmiştir.
55. İdare Mahkemesi 22/12/2017 tarihinde, Başsavcılığın yürüttüğü soruşturma dosyasının bir örneğini celbetmiştir. Ayrıca 17/1/2018 tarihli ara kararı ile İçişleri Bakanlığından T.İ.nin ölümüne ilişkin yapılmış bir istihbarat çalışması olup olmadığının sorulmasına, T.İ. hakkında araştırma yapılarak sonucun bildirilmesine karar vermiştir. İçişleri Bakanlığı 14/2/2018 tarihli yazısı ekinde, ara kararı gereği istenen bilgi ve belgeleri göndermiştir.
56. Yapılan yargılama neticesinde İdare Mahkemesi 28/2/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiş; kararda, otopsi esnasında T.İ.nin üzerinden PKK/KCK silahlı terör örgütü elebaşının fotoğrafının olduğu bilekliğin çıktığını, PKK silahlı terör örgütü sempatizanı olduğuna ilişkin bulgulara rastlanan T.İ.nin sokağa çıkma yasağının bulunduğu süreçte, yoğun çatışmaların yaşandığı, barikatların ve hendeklerin bulunduğu bir caddede, akşam saat yedi sıralarında dışarıda bulunması sırasında vurularak öldürülmesi olayında devletin kusurlu veya kusursuz sorumluluk kapsamında sorumlu tutulabilmesinin mümkün olmadığını kabul etmiştir. Ayrıca yolun hasarlı olması, yoğun çatışma ortamının bulunması ve söz konusu caddeye girilmesinin tehlikeli olması nedeniyle T.İ.nin cenazesininin ancak yedi gün sonra alınabildiğini ifade etmiştir.
57. Başvurucular, karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi 4/11/2020 tarihinde istinaf başvurusunun kesin olarak reddine karar vermiştir.
58. İstinaf kararının başvuruculara 22/12/2020 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucular 14/1/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
59. 14/4/1982 tarihli ve 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun'un olay tarihinde yürürlükte olan "Kuruluş" başlıklı 1. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak ... üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulmuştur.
(Değişik: 19/2/2003-4810/1 md.) Adalet Bakanlığınca Kuruma bağlı olarak Adlî Tıp Kurumu grup başkanlıkları veya şube müdürlükleri kurulabilir. Adlî Tıp Kurumu grup başkanlıkları bünyesinde bir veya daha çok adlî tıp ihtisas dairesi bulunur."
60. 2659 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte olan "Kuruma dahil birimler" başlıklı 3. maddesine göre Adli Tıp Kurumu şu birimlerden oluşur:
"...
a- Adli Tıp Kurumu Başkanlığı;
b- Adli Tıp Başkanlar Kurulu;
c - (Değişik: 3/11/2016-6754/24 md.) Adlî Tıp Üst Kurulları;
d- Adli Tıp İhtisas Kurulları;
e- Adli Tıp İhtisas Daireleri;
f- (Değişik: 19/2/2003-4810/3 md.) Adlî Tıp Kurumu Grup Başkanlıkları;
g- Adli Tıp Şube Müdürlüklerinden..."
61. 2659 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte olan "Adli Tıp Kurumu İhtisas Daireleri" başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasına göre adli tıp ihtisas daireleri "...Daireleri Başkanlıkları ile yönetmelikte belirtilen şubelerinden oluşur." Aynı fıkraya göre Adli Tıp İhtisas Dairelerinden biri de Morg İhtisas Dairesidir. Aynı maddenin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Adlî tıp ihtisas dairelerinin çalışma esas ve usulleri yönetmelikte gösterilir."
62. 2659 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte olan "Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlıkları" başlıklı 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Adalet Bakanlığınca gerekli görülen yerlerde, bu Kanunun 1 inci maddesi gereğince Adlî Tıp Kurumu grup başkanlıkları kurulur.
...
Adlî Tıp Kurumu grup başkanlıklarının görev, çalışma esas ve usulleri yönetmelikte gösterilir.
..."
63. 2659 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte olan "Adli Tıp Şube Müdürlükleri" başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Adlî Tıp Kurumu şube müdürlükleri, bu Kanunun 1 inci maddesi gereğince Adalet Bakanlığınca ... kurulur...
Adlî Tıp Kurumu şube müdürlüğünde görevli personel ... mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklar tarafından adlî tıpla ilgili olmak üzere gerekli görülecek otopsi, muayene ve keşifleri, gerekirse olay yerine de gitmek suretiyle yaparak bu hususta rapor vermek ve yapılan davet üzerine sözlü görüşlerini bildirmekle yükümlüdür. Adlî Tıp Kurumu şube müdürlüğü bulunmayan yerlerde bu görevler adlî tabip ve diğer personel tarafından yerine getirilir.
...
Adlî Tıp Kurumu şube müdürlüklerinin çalışma esas ve usulleri yönetmelikte gösterilir."
64. 2659 sayılı Kanun'un"Morg İhtisas Dairesinin görevleri"nin düzenlendiği 17. maddesinin olay tarihinde yürürlükte olan birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Morg İhtisas Dairesi, mahkemeler ile hâkimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen cesetler ve ceset kısımları ile canlılara ait doku ve biyolojik materyal üzerinde her türlü incelemeleri yapar ve sonucunu bir rapor ile tespit eder."
"Morg dairesine getirilen ve otopsinin sonuçlanması ile hüviyetinin tespitinden sonra morg dairesiyle ilgisi kalmayan ve yakınlarınca alınmayan veya araştırmalar sonucu kimsesiz olduğu anlaşılan ceset veya kısımları,adlî tahkikatla ilgisi kalmamış olması ve aksine vasiyet bulunmaması şartıyla, en az altı ay süreyle muhafaza edilmek ve bilimsel araştırma için kullanılmak üzere ilgili yükseköğretim kurumlarına verilebilir. Ceset veya kısımlarının, bilimsel araştırma amacıyla yükseköğretim kurumlarına verilmesiyle ilgili işlemler yönetmelikle düzenlenir."
65. 31/7/2004 tarihli ve 25539 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Adlî Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) "Dayanak" başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Yönetmelik 2659 sayılı...Kanununun...4...8...10...17...maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır."
66. Yönetmelik'in "Morg İhtisas Dairesi" başlıklı 10. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarına göre Morg İhtisas Dairesi şubelerden oluşur ve bu şubelerden birisi de Otopsi Şubesidir. Aynı maddenin Morg İhtisas Dairesinin görevleri ve çalışma usullerini düzenleyen üçüncü fıkrasının (c) bendinin ilgili kısmı 7/1/2016 tarihli ve 29586 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan yönetmelik değişikliği öncesinde şöyledir:
"Otopsinin sonuçlanması veya hüviyetin tespitinden sonra morg ihtisas dairesiyle ilgisi kalmayan ceset veya beraberindeki materyal, tahkikatı idare eden hakim veya Cumhuriyet savcısı veya hüviyet tespiti için gönderilen makam tarafından gömülmesinde sakınca olmadığını bildiren yazılı belge üzerine ailesine veya yakınlarına veya kimsesiz ise onbeş gün içinde belediyeye teslim edilir."
67. Bahsi geçen Yönetmelik hükmünün 7/1/2016 tarihli ve 29586 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Adlî Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik'in 1 . maddesi ile değiştirilen hâli şöyledir:
"Otopsinin sonuçlanması veya hüviyetin tespitinden sonra morg ihtisas dairesiyle ilgisi kalmayan ceset veya beraberindeki materyal, tahkikatı idare eden hakim veya Cumhuriyet savcısı veya hüviyet tespiti için gönderilen makam tarafından gömülmesinde sakınca olmadığını bildiren yazılı belge üzerine ailesine veya yakınlarına veya kimsesiz ise onbeş gün içinde (Değişik ibare:RG-7/1/2016-29586) belediyeye veya mülki idare amirliğine teslim edilir. Kimliği tespit edilmiş olmasına rağmen ailesi veya yakınları tarafından üç gün içinde teslim alınmayan cesetler de belediyeye veya mülki idare amirliğine gömülmek üzere teslim edilir..."
68. Yönetmelik'in "Adlî Tıp Kurumu Grup Başkanlıkları, Görevleri, Çalışma, Usul ve Esasları" başlıklı 16. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:
"Adalet Bakanlığınca kuruma bağlı olarak grup başkanlıkları kurulabilir. Grup başkanlıkları bünyesinde bir veya daha çok adlî tıp ihtisas dairesi bulunur.
...
Grup başkanlıkları ve başkanlığa dahil ihtisas daire ve şubeleri, bu Yönetmelikte yer alan ihtisas daire ve şubelerinin kuruluş ve çalışma hükümlerine tabidirler."
69. Yönetmelik'in 17. maddesinde "Adlî tıp şube müdürlükleri Bakanlıkça ağır ceza merkezlerinde kurulur. Ancak, ağır ceza mahkemesi bulunmayan ilçelerde de coğrafî durum ve iş yoğunluğu da göz önünde tutularak, adlî tıp şube müdürlükleri kurulabilir." hükmüne yer verilmiştir.
70. Yönetmelik'in "Adlî Tıp Şube Müdürlüklerinin Görev ve Çalışma Usulü" başlıklı 18. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi şöyledir:
"Adlî tıp şube müdürlüklerinin bulundukları görev bölgeleri sınırları içinde otopsisi gereken cesetlerin ölü muayeneleri adlî tıp uzmanınca yapıldıktan sonra, otopsileri o mahalde Adlî Tıp Kurumu veya grup başkanlığındaki morg ihtisas dairelerinde yapılır. Morg ihtisas dairesi bulunmayan yerlerde mevcut resmî sağlık kurumlarının olanaklarından yararlanılır."
71. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” kenar başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."
72. İlgili diğer ulusal hukuk için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 208-251.
B. Uluslararası Hukuk
73. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kişinin olay anında yaralandığı ancak hemen hayatını kaybetmediği, buna rağmen ivedilikle hastaneye götürülmediği iddiasını incelediği Muhacır Çiçek ve diğerleri/Türkiye (B. No: 41465/09, 2/2/2016, §§ 79, 80) kararında; askerî bir operasyon sırasında yaralanan bir kişiye tıbbi bakım uygulanmasından önce kayda değer bir zaman geçmesi de dâhil olmak üzere uygun tıbbi bakım sağlanmadığı iddiasının uygun delil unsurlarıyla desteklendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. AİHM, başvuru bakımından başvuruların iddialarını destekleyecek mahiyette ve yakınlarının yaralandıktan sonra kısa bir süre dahi olsa yaşadığını düşündürecek herhangi bir emare sunmadıklarını, aksine dosyada yer alan belgelerden, bilhassa otopsi raporundan başvurucularının yakınına isabet eden beş merminin beyin, kalp, akciğer ve karaciğer gibi hayati organlara isabet etmesi nedeniyle tek başına ve derhâl öldürücü nitelikte olduğunun anlaşıldığını ifade ederek başvurunun bu kısmı yönünden ihlal olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
74. AİHM, güvenlik güçlerince çatışma sırasında öldürülen çocuklarının kendi seçtikleri mezarlığa defnetmesine izin verilmemesi ve dahası dinî bir cenaze merasimi dahi gerçekleştirmekten alıkonulması nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkına yönelik haksız bir müdahalede bulunulduğu iddialarını incelediği Gülbahar Özer ve Yusuf Özer/Türkiye (B. No: 64406/09, 29/5/2018 §§ 26-29, 37, 38) kararında; özel hayat ve aile hayatı kavramlarının yakın bir akrabayı defnetme ve bu defin esnasında hazır bulunma hakkını kapsadığını , başvuranların olağan bir cenaze merasimi gerçekleştirememesinin özel hayat ve aile hayatı haklarına yönelik müdahale teşkil ettiğini kabul etmiştir. Defin işlemine ilişkin kararının 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesine dayandığını, dolayısıyla Sözleşme’nin 8/2 maddesinin anlamı dâhilinde müdahalenin kanunla öngörüldüğünü, ayrıca meşru amaç hususunda da müdahalenin kamu güvenliği, düzenin korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarına hizmet ettiğini kabul eden AİHM, müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını incelemek gerektiğini ifade etmiştir. AİHM'e göre bir müdahalenin acil bir toplumsal ihtiyaca cevap vermesi, özellikle izlenen meşru amaçla orantılı olması ve müdahaleyi haklı kılmak için ulusal makamlar tarafından ileri sürülen gerekçelerin yerinde ve yeterli olması hâlinde demokratik bir toplumda gerekli olduğu söylenebilir. Bu kriterler doğrultusunda inceleme yapan AİHM başvuruda herhangi bir alternatif çözüme gereken ilginin gösterilmemesini, söz konusu müdahalenin bir yanda başvuranların özel ve aile hayatlarının korunması hakkı ile diğer yanda kamu güvenliği ve düzeninin korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması gibi meşru amaçlar arasında adil bir denge kurmadığı, devletin takdir payının kabul edilebilir sınırlarını aştığı gerekçesiyle Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
75. Anayasa Mahkemesinin 26/2/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
76. Kişi ve konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2022/39550 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının 2021/3127 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasıyla birleştirilerek incelenmesine, incelemenin 2021/3127 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmesi gerekir.
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
77. Başvurucular, T.İ.nin güvenlik güçlerince vurulduğunu ve tıbbi yardım sağlanmadığı için hayatını kaybettiğini, terör örgütü üyelerinin açtığı ateş sonucu öldüğü varsayılsa dahi bu durumun operasyonun planlanması ve uygulanmasında bir ihmali işaret ettiğini, bu suretle yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucular ayrıca soruşturmanın etkili şekilde yürütülmediğini, olay yerinde inceleme yapılmadığı için T.İ.ye isabet eden kurşun ve mermilerin toplanmadığını, telsiz kayıtlarının incelemeye tabi tutulmadığını, operasyona katılan personelin isminin dahi belli olmadığını, dosyada gizlilik kararı bulunmamasına rağmen dosyaya etkili katılımlarına müsaade edilmediğini, daimî arama kararının artık soruşturmanın etkili olamayacağını gösterdiğini iddia etmiştir.
78. Bakanlık görüşünde 20/2/2020 tarihinde daimî arama kararı verildiği, başvurunun süresi içinde yapılmadığı, yaşam hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.
79. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında daimî arama kararından haberdar olunması üzerine süresi içinde bireysel başvuru yapıldığını ileri sürmüş; ayrıca başvuru formunda dile getirdikleri iddiaları yinelemiştir.
2. İddiaların Nitelendirilmesi
80. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder.
81. Başvurucular, yaşam hakkının hem maddi hem de usul boyutunun ihlal edildiğini belirterek yaşam hakkının maddi boyunun ihlal edildiği iddiasını birkaç farklı gerekçe ve ihtimal dâhilinde ileri sürmüştür.
82. T.İ.nin yaralandıktan sonra talep edilmesine rağmen kendisine tıbbi yardım sağlanmadığı için hayatını kaybettiği iddiası yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu kapsamında, T.İ.nin kolluk kuvvetlerince öldürüldüğü ve ölüme ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmediği iddiası ise yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmelidir.
3. Değerlendirme
a. Yaşam Hakkının Koruma Yükümlülüğüne İlişkin Maddi Boyutunun Tıbbi Yardım Sağlanmaması Nedeniyle İhlal Edildiğine İlişkin İddia
83. Başvurucular, T.İ.nin sokak ortasında ateşli silahla vurulduktan sonra silah seslerinin devam etmesi nedeniyle yanına gidemediklerini iddia etmiştir. T.İ.nin otopsi raporuna göre (bkz. § 19) T.İ.ye on adet ateşli silah mermi çekirdeği veya parçası isabet etmiş, bunlardan baş ve bel bölgesine isabet eden ikisinin müstakilen öldürücü nitelikte olduğu tespit edilmiştir. Soruşturma kapsamında ifadeleri alınan başvurucu Halit İnan ile A.İ.nin T.İ. vurulduktan sonra bir süre yaralı olduğuna yönelik beyanları yoktur (bkz. § 27); bilakis her ikisi de Y.İ.nin dışarıya çıkmaya çalıştığı esnada kapının hemen önünde vurulduğunu, bunun üzerine Y.İ.yi içeri aldıklarını, 112 Acil'i arayıp yardım istediklerini ancak çatışmanın sürmesi nedeniyle yardım gelmediğini, Y.İ.nin sonraki gün sabah saatlerinde hayatını kaybettiğini ifade etmiştir.
84. T.İ.ye isabet eden mermilerin sayısı ve öldürücü niteliği, soruşturma dosyası ve tam yargı davasında toplanan deliller dikkate alındığında T.İ.nin vurulduktan sonra bir süre yaralı kaldığını ortaya koyan bir emare söz konusu değildir. Başvurucuların T.İ. vurulduktan sonra Y.İ.nin ona yardım etmek isterken vurulduğu yönündeki iddiaları doğru kabul edilse dahi bu durum tek başına, ikisi müstakilen öldürücü nitelikte olmak üzere vücuduna 9 mermi isabet eden T.İ.nin tıbbi yardıma ihtiyaç duyacak bir süre hayatta kaldığına delalet etmez.
85. T.İ.nin yaralandıktan sonra tıbbi yardıma ihtiyaç duyduğu yönündeki iddiayı destekler mahiyette bir delil veya emare bulunmadığı gözönünde bulundurulduğunda yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun tıbbi yardım sağlanmaması nedeniyle ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yaşam Hakkının Öldürmeme Yükümlülüğüne İlişkin Maddi Boyutu ile Etkili Soruşturma Yükümlülüğüne İlişkin Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
86. Doğal olmayan bir ölümle ilgili başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunmalıdır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 77). Böyle bir durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varması gerektiği her başvurunun şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B. No: 2014/15732, 24/1/2018, § 87). Başvuruculardan verilen daimî arama kararlarıyla soruşturmanın etkisiz olduğunun farkına varmaları kural olarak beklenir (Önder Asan, B. No: 2018/18685, 16/3/2023, § 58).
87. Başvuru konusu olaya ilişkin yürütülen ceza soruşturmasında Emniyet Müdürlüğünün 11/4/2019 tarihli cevabi yazısı sonrasında esaslı bir işlem yapılmamış, dolayısıyla esasen bu tarih itibarıyla etkisiz bir hâl almış olan soruşturmada 25/2/2020 tarihinde daimî arama kararı verilmiştir (bkz. §§ 44, 45). Başvurucular 14/1/2021 tarihinde yaptıkları ilk bireysel başvuruda -her ne kadar başvuru esasen İdare Mahkemesi nezdinde açılan tam yargı davasına yönelik ise de- başvuru formunda olaya ilişkin soruşturmanın etkisiz olduğunu da iddia etmiştir. Dahası soruşturma dosyasına sunulan 12/1/2022 tarihli dilekçede (bkz. § 48) 18/6/2018 tarihinden sonra birçok kez soruşturma dosyasının incelemek istendiği ancak dosyanın incelemesine müsaade edilmediği ifade edilmiştir. Dolayısıyla başvurucuların iddiasına göre 18/6/2018 tarihinden sonra dosyaya etkili şekilde katılmalarına müsaade edilmemiştir. Böyle olmasına rağmen daimî arama kararına yönelik ikinci bireysel başvuru 4/3/2022 tarihinde yapılmıştır.
88. Başvurucular, somut olayda 14/1/2021 günü yaptıkları ilk bireysel başvuruyu soruşturma dosyasına en son aktif olarak katılım gösterebildiklerini söyledikleri 18/6/2018 tarihinden yaklaşık 31 ay sonra, ceza soruşturmasının etkisiz hâle geldiği 11/4/2019 tarihinden yaklaşık 21 ay sonra, 25/2/2020 tarihli daimî arama kararından ise yaklaşık 11 ay sonra yapmıştır. Başvurucuların soruşturmanın etkisiz bir hâl aldığını öğrendikleri veya öğrenmeleri gerektiği tarihten itibaren süresinde bireysel başvuru yaptıkları söylenemez.4/3/2022 tarihinde yaptıkları ikinci bireysel başvuru -daimî arama kararını 9/2/2022 tarihinde öğrendikleri kabul edilse dahi- sona eren başvuru süresini canlandırmaz; soruşturmanın etkisiz bir hâl aldığını öğrenme ve makul bir süre içinde bireysel başvuru yapma hususunda gösterdikleri özensizliği telafi etmez.
89. Açıklanan gerekçelerle, yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle kabul edilmez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkı Kapsamında Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
90. Başvurucular, T.İ.nin öldürülmesine ilişkin olarak açılan tam yargı davasının reddi nedeniyle yaşam hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
91. Yaşam hakkına öynelik saldırı eylemleri bakımından yürütülmesi gereken soruşturma şüphesiz cezai niteliktedir ancak bu durum, sözü edilen saldırılar yönünden tamamlayıcı bir giderim yolu olarak tazminat davasının da öngörülmesine engel değildir. Hatta Anayasa’nın 40. maddesi yaşam hakkına yönelik saldırılar nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmin edilmesini sağlayacak yargısal mekanizmalar ihdas edilmesini zorunlu kılmaktadır. Nitekim idari yargı yerlerinde açılacak tam yargı davası bu tür durumlarda tazminata hükmetme imkânı sağlamaktadır. Bu itibarla kamu görevlilerinin yaşam hakkına yönelik eylemleri sebebiyle uğranılan zararın tazmini için açılan tam yargı davası sürecine ilişkin şikâyetlerin Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde teminat altına alınan etkili başvuru hakkı kapsamında bireysel başvuruya konu edilmesi mümkündür (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Abdullah Yaşa [GK], B. No: 2015/12486, 5/11/2020, § 46).
92. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı ile bağlantı olarak etkili başvuru hakkı yönünden inceleme yapabilmesi için ya soruşturma veya yargılama makamlarının kamu görevlilerinin kasıtlı eylemleri nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini en azından öz itibarıyla tespit etmeleri ya da ceza soruşturması üzerine süresi içinde yapılmış bir başvuruda söz konusu ihlalin Anayasa Mahkemesince saptanması gerekir. Aynı durum yaşam hakkının esas bakımından ihlal edildiğinin AİHM kararıyla tespit edilmesi hâli içinde geçerlidir (benzer yönde bkz. Abdullah Yaşa, § 49).
93. Somut olayda Başsavcılığın yaşam hakkının öldürmeme yükümlüğü şeklindeki maddi boyutunun ihlal edildiğine yönelik bir tespiti bulunmadığı gibi yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia süresi içinde bireysel başvuruya da konu edilmemiştir. Bu durumda başvurucuların, yakınlarının yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla açtığı tam yargı davası yönünden dile getirdiği iddiaların yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenmesi mümkün değildir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Aslı Leman Atlı, B. No:2018/4065, 5/10/2022). Öte yandan başvurucunun açtığı tam yargı davasına konu uyuşmazlığın -Anayasa’nın idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunu belirten 125. maddesi dikkate alındığında- Anayasa’nın 36. maddesi bağlamında medeni hakla ilgili bir uyuşmazlık olduğu sarihtir. Bu sebeple başvurucunun ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının alt güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
94. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34). Temyiz/istinaf merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz/istinaf merciinin bir şekilde temyiz/istinaf dilekçesinde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, ilk derece/istinaf mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
95. Somut başvuruya konu tam yargı davası neticesinde İdare Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. İdare Mahkemesi, PKK silahlı terör örgütü sempatizanı olduğuna ilişkin bulgulara rastlanan T.İ.nin sokağa çıkma yasağının bulunduğu süreçte yoğun çatışmaların yaşandığı, barikatların ve hendeklerin bulunduğu bir caddede akşam saat yedi sıralarında dışarıda bulunması sırasında vurularak öldürülmesi olayında devletin kusurlu veya kusursuz sorumluluk kapsamında sorumlu tutulabilmesinin mümkün olmadığını kabul etmiştir.
96. Bu durumda İdare Mahkemesinin ve kararı onayan Bölge İdare Mahkemesinin gerekçeleri dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
97. Açıklanan gerekçelerle adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
98. Başvurucular, cenazenin yedi gün boyunca sokakta bırakılması ve kendilerinin bu manzaraya günlerce şahit olmaları nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
99. T.İ.nin cesedi, bulunduğu sokaktan defalarca alınmaya çalışılmış ancak çatışmanın devam etmesi nedeniyle başarılı olunamamıştır (bkz. §§ 7-15). Nihayetinde ancak 25/12/2015 günü cesede ulaşılabilmiştir. Çatışmaların sürdüğünü başvurucular da kabul etmiş, evlerinin birkaç metre ötesindeki cesedi evin içine dahi alamadıklarını hatta Y.İ.nin T.İ.nin yanına gitmek için dışarı çıktığı esnada vurulduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla başvurucuların ihlal iddiasının kötü muamele yasağı kapsamında incelenebileceği kabul edilse bile böyle bir ortamda cesedin bütün risklere rağmen bulunduğu yerden alınmasını beklemek kamu makamlarına aşırı bir külfet yüklemek olacaktır.
100. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine yönelik iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
101. Başvurucular, cenazenin resen defnedilmesi ve defin törenine sınırlama getirilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşür. Başvurucular, yönetmelik değişikliğinden bahisle gece geç saatte T.İ.nin yakını A.İ.ye T.İ.nin cesedinin sabah saat 09.00'a kadar teslim alınmaması hâlinde cesedin kaymakamlıkça uygun görülecek bir yere defnedileceğine dair bir evrak tebliğ edildiğini, ayrıca evrakı tebliğ eden kolluk personelinin aileden yalnızca birkaç kişinin cenazeye katılabileceğini söylediğini iddia etmiştir. Başvuruculara göre T.İ.nin cenazesi, sabah saatlerinde çocuklarının ve eşinin dahi katılımına izin verilemeden birkaç kişiden oluşan küçük bir grup huzurunda dinî ve örfi bir vecibe yerine getirilmeksizin resen gömülmüştür.
102. Bakanlık görüşünde, başvuruya ilişkin olarak İçişleri Bakanlığından ve Sağlık Bakanlığından temin edilen görüşlerin ve ilgili belgelerin yapılacak incelemede dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
103. Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
104. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
105. Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerindeki düzenlemeler aile hayatına saygı ve bu hayatın korunması hususunda birey merkezli bir değerlendirmeden öte ailenin diğer fertleri ve genel olarak toplum menfaatleri de gözetilerek bir değerlendirme yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle aile hayatına saygı hakkı bakımından Anayasa’nın 20. maddesinin 41. madde ile birlikte uygulanması gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 87; Beşir Doğan, B. No: 2013/2335, 15/12/2015, § 27).
106. Anayasa Mahkemesi muhtelif kararlarında cenaze törenine katılamama nedeniyle manevi ıstırap duymasına ilişkin şikâyetleri Anayasa’nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını ilgilendirdiğini tespit ederek bu çerçevede inceleme yapmıştır (Beşir Doğan, § 19; Ahmet Çilgin, B. No: 2014/18849, 11/1/2017, § 23).
107. Anayasa Mahkemesi cenaze töreni ve sonrasında taziye kabulünün özellikle kültürle ilişkisine işaret ederek ölümün insan hayatında karşılaşılan en acı olaylardan biri olduğunu, bu acıyı ölüm anından itibaren en yoğun derecede yaşayan ve desteğe en çok ihtiyaç duyanların aile bireyleri olduğunu, bu nedenle ölenin aile bireylerine taziye ziyaretinde bulunulmasının, aile bireylerinin de taziyeleri kabulünün kültürümüzde önemli bir yer tuttuğunu vurgulamıştır (Ercüment Bengiler, B. No: 2020/2379, 15/3/2023, § 13).
108. Anayasa Mahkemesi cenaze törenini düzenlemeye, törene katılmaya, taziyeleri kabul etmeye ilişkin muhtelif kararlarında özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkına bir müdahale bulunup bulunmadığını, müdahale var ise kanunilik, meşru amaç ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk kriterlerini nazara alarak üçlü bir test uygulamıştır (pek çok karar arasından bkz. Abuzer Uzun, B. No: 2016/61250, 13/6/2019).
109. Anayasa uyarınca, temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre de Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan kanunilik ölçütünün karşılanması için müdahale şeklî anlamda bir kanuna dayanmalıdır (Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 75; Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 65; Turgut Duman, B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 66; Eşref Köse, B. No: 2017/38098, 3/6/2020, §§ 62, 63; Tamer Mahmutoğlu [GK], B. No: 2017/38953, 23/7/2020, § 103).
110. Bununla birlikte temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli değildir. Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olup bu noktada kanunun niteliği önem kazanmaktadır. Kanunla sınırlama ölçütü sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini ifade etmekte; böylece uygulayıcının keyfî davranışlarının önüne geçtiği gibi kişinin hukuku bilmesine de yardımcı olmakta; bu yönüyle hukuk güvenliği teminatı sağlamaktadır (Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, § 62; Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 66; Turgut Duman, B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 66).
111. Kanunun bu gerekliliklere uygun olduğunun söylenebilmesi için yeterince ulaşılabilir olması, vatandaşların belirli bir olaya uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli bilgiye sahip olabilmesi, ayrıca ilgili normun keyfîliğe karşı uygun bir koruma sağlaması, yetkili makamlara verilen yetkinin genişliğini ve icra edilme biçimlerini yeterli bir netlikte tanımlaması gerekir (Halime Sare Aysal, § 63; Fatih Saraman, § 67; Turgut Duman, § 68).
112. Hukukun kendisi -beraberinde getireceği idari pratiğin dışında- söz konusu işlemin meşru amacını da gözönünde tutarak keyfî müdahalelere karşı bireyi korumak için yetkili makamlara bırakılan takdir yetkisinin kapsamını yeterince açık bir şekilde göstermelidir. Hukuk sistemi vatandaşlara kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde müdahalelerde bulunma yetkisi verdiğini yeterince açık ifadelerle gösterecek nitelikte olmalı ve bu bağlamda ilgili müdahalenin muhataplarının müdahaleye zemin hazırlayan koşullar ile müdahalenin sonuçları açısından bir öngörüde bulunabilmeleri imkânı tanımalıdır (Halime Sare Aysal, § 64; Fatih Saraman, § 68; Turgut Duman, § 69).
113. Bununla birlikte her ihtimale çözüm getiremeyecek olan yasal mevzuatın sağladığı koruma seviyesi büyük ölçüde ilgili metnin düzenlediği alan ve içeriğiyle birlikte muhataplarının niteliği ve sayısıyla yakından bağlantılıdır. Bu nedenle kuralın karmaşık olması ya da belirli ölçülerde soyut nitelik taşıması ve buna bağlı olarak hukuki yardım ile tam olarak anlaşılabilir hâle gelmesi tek başına hukuken öngörülebilirlik ilkesine aykırı görülemez. Bu kapsamda hak ya da özgürlüğe müdahale eden kural belirli ölçülerdeki takdir alanını elbette uygulayıcıya bırakabilir. Fakat bu takdir alanının sınırlarının da yeterli açıklıkta belirlenmesi ve kuralın asgari bir kesinlik içermesi zaruridir (Halime Sare Aysal, § 65; Fatih Saraman, § 69; Turgut Duman, § 70).
114. Bu kapsamda ilgili kanuni düzenlemenin söz konusu sınırlamaya ilişkin temel çerçeveyi ortaya koymakla birlikte özellikle uygulama koşulları ve usule ilişkin ayrıntıları düzenleyici işlemlere bırakması mümkündür. Ancak bu ihtimalde de söz konusu düzenleyici işlemin yine muhataplarınca ulaşılabilir olması ve içeriği hakkında ilgilileri yeterince aydınlatacak nitelik ve açıklıkta olması gerekmektedir (Halime Sare Aysal, § 66).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
(1) Müdahalenin Varlığı
115. Somut olayda başvurucular; aileden yalnızca birkaç kişinin cenazeye katılımına izin verildiğini, cenazenin dinî ve örfi bir vecibe yerine getirilmeksizin gömüldüğünü ileri sürmüştür. Defin işlemine ilişkin tutanaktan (bkz. § 24) defnin imam huzurunda, hastane mescidinde kılınan cenaze namazı sonrasında ve defin merasimine uygun bir şekilde icra edildiği anlaşılmıştır. Defin sırasında aileden yalnızca başvurucu Ömer İnan hazır bulunmuştur ancak ailenin diğer fertlerinin cenazeye katılımının kasten engellendiğine dair bir veri yoktur.
116. Başvurucuların bir diğer iddiası ise çok kısa bir süre verilmesinin akabinde cenazenin teslim alınmadığı gerekçesiyle defin işleminin resen icra edilmesidir.
117. Başvurucuların yakını T.İ.nin cesedinin henüz morgda olduğu tarih olan 7/1/2016'da yapılan bir yönetmelik değişikliği ile otopsisi tamamlanan ve gömülmesinde sakınca olmadığı tespit edilen cesetlerin ailesi veya yakınları tarafından üç gün içinde teslim alınmaması hâlinde resen gömüleceği düzenlenmiştir (bkz. § 22).
118. Bu değişiklik üzerine 11/1/2016 tarihinde saat 01.00'de T.İ.nin yakını A.İ.ye T.İ.nin cesedinin 11/1/2016 günü saat 09.00'a kadar teslim alınarak defnedilmemesi hâlinde cesedin kaymakamlıkça uygun görülecek bir yere defnedileceği tebliğ edilmiştir (bkz. § 23).
119. Defin işlemine getirilen bu sınırlama, aile hayatına saygı gösterilmesi hakkına bir müdahale oluşturmaktadır.
(2) Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
120. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
121. Yukarıda anılan müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığının belirlenmesinde Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşulları yönünden inceleme yapılması gerekir.
122. Müdahale, Adli Tıp Kurumu Kanunun Uygulama Yönetmeliği'nin Morg İhtisas Dairesinin görevleri ve çalışma usullerini düzenleyen 10. maddesinde yapılan değişikliğe istinaden gerçekleşmiştir. Bahsi geçen yönetmelik hükmü, Morg İhtisas Dairesinde otopsisi tamamlanan cesetlerin ailesi veya yakınları tarafından üç gün içinde teslim alınmaması hâlinde gömülmek üzere belediyeye veya mülki idare amirliğine teslim edileceği şeklindedir. Yönetmelik hükmünün iki kanuni dayanağı bulunduğu söylenebilir. Hükmün ilk kanuni dayanağı 2659 sayılı Kanun'un"Morg İhtisas Dairesinin görevleri"nin düzenlendiği 17. maddesinin ikinci fıkrasıdır. Bahsi geçen kanun hükmü, Morg İhtisas Dairesinde otopsisi tamamlanan ancak yakınları tarafından alınmayan cesetlerin en az altı ay süreyle muhafaza edilmek kaydıyla yükseköğretim kurumlarına verilebileceğini düzenlemektedir. Bahsi geçen kanun hükmü özellikle yakınları tarafından teslim alınmayan cesetlerin yükseköğretim kurumlarına verilmesini düzenlemektedir. Yönetmelik hükmünün ikinci kanuni dayanağı ise adli tıp ihtisas dairelerinin çalışma esas ve usullerinin yönetmelikte gösterileceğini düzenleyen 2659 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte olan "Adli Tıp Kurumu İhtisas Daireleri" başlıklı 8. maddesinin ikinci fıkrasıdır.
123. Somut olayda başvurucuların yakını T.İ.nin otopsi işlemi Morg İhtisas Dairesinde değil Şırnak Adli Tıp Şube Müdürlüğünde yapılmıştır. 2659 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte olan "Adli Tıp Şube Müdürlükleri" başlıklı 10. maddesinin son fıkrasında Adli Tıp Kurumu şube müdürlüklerinin çalışma esas ve usullerinin yönetmelikte gösterileceği ifade edilmiştir.
124. 2659 sayılı Kanun'da yer alan ve adli tıp ihtisas dairelerinin ve şube müdürlüklerinin çalışma esas ve usullerinin yönetmelikte gösterileceğini ifade eden hükümleri, somut olaya konu otopsisi biten cesetlerin yakınlarınca alınmaması hâlinde ne tür işlemler yapılacağı hususunda genel çerçeve çizmemektedir. Yine somut olayda müdahaleye yani resen gömme işlemine gerekçe olarak gösterilen Yönetmelik'in Morg İhtisas Dairesinin görevleri ve çalışma usullerini düzenleyen 10. maddesine dayanak teşkil eden 2659 sayılı Kanun'un "Morg İhtisas Dairesinin görevleri"nin düzenlendiği 17. maddesinin ikinci fıkrasında ise yakınları tarafından alınmayan cesetlerin en az altı ay süreyle muhafaza edilmek kaydıyla yükseköğretim kurumlarına verilebileceği düzenlenmiş olup Kanun'un bu hükmünde veyahut başkaca bir hükümde yakınları tarafından alınmayan cesetlerin resen gömülmesine dair bir düzenleme yoktur.
125. Bahsi geçen kanun hükümleri, yakınları tarafından alınmayan cesetlerin resen gömülmesine dair bir çerçeve çizmemektedir. Kanun, böylesi bir durumda alınabilecek tedbirlerin kapsamını, uygulanmasını, idarenin takdir yetkisinin sınırlarını düzenleyen, bununla birlikte muhataplarının yetki aşımı ile keyfîliğe karşı yeteri kadar güvenceye sahip olmalarını sağlayacak nitelikte ve açıklıkta kuralları içermemektedir. Bu açıklamalar çerçevesinde somut olayda aile hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının olmadığı sonucuna varılmıştır. Kaldı ki somut olayda Yönetmelikte getirilen üç günlük süreye dahi riayet edilmediği anlaşılmıştır.
126. Kanunilik ölçütünün karşılanmadığı anlaşıldığı için meşru amaç ve demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkelerine uygunluk kriterleri incelenmemiştir.
127. Açıklanan gerekçelerle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
128. Başvurucular, ihlalin tespiti ile İdare Mahkemesince yeniden yargılama yapılması, ayrıca miktar belirtmeksizin maddi/manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
129. Başvuruda tespit edilen aile hayatına saygı hakkına ilişkin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
130. Aile hayatına saygı hakkına ilişkin ihlalin niteliğine göre yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucuların tazminat talepleri kabul edilmemiştir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi ve konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2022/39550 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının 2021/3127 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile BİRLEŞTİRİLMESİNE,
B. 1. Yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun tıbbi yardım sağlanmamasından dolayı ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin aile hayatına saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mardin 1. İdare Mahkemesine (E.2016/3312, K.2018/778) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 1.151,70 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 31.151,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/2/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.