AYM'nin 2021/30953 başvuru numaralı kararı
Anayasa Mahkemesi'nin 2/7/2025 tarihli ve 2021/30953 başvuru numaralı kararı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
RAMAZAN AKTAŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2021/30953) |
Karar Tarihi: 2/7/2025 |
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Yıldız SEFERİNOĞLU |
Kenan YAŞAR |
||
Ömer ÇINAR |
||
Metin KIRATLI |
||
Raportör |
: |
Mutlu ALAF |
Başvurucu |
: |
Ramazan AKTAŞ |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, daire başkanlığı görevini yürüten başvurucunun maliye uzmanlığı kadrosuna atanmasına ilişkin işlemin iptaline ve yoksun kaldığı maddi haklarının yasal faiziyle birlikte tazminine yönelik açmış olduğu iptal davasında; usuli kazanılmış hakkının ihlal edilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü Daire Başkanlığı görevini yürütürken aynı Bakanlık Muhasebat Genel Müdürlüğü Maliye Uzmanlığı kadrosuna 14/8/2014 tarihinde atanmıştır. Başvurucu, bu işlemin iptali ve maddi haklarının tazmini için dava açmıştır. Ankara 12. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) görülen davada Mahkeme 5/3/2015 tarihli kararıyla, idarenin takdir yetkisinin olduğu, davaya konu işlemde kamu yararı ve hizmet gerekleri yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Başvurucu, karara karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur.
3. Danıştay 5. Dairesi 10/11/2015 tarihli kararıyla Mahkeme kararını bozmuştur. Kararın gerekçesinde; başvurucunun görevden alınmasını gerektirecek nitelikte hukuken kabul edilebilir bir neden ileri sürülmeksizin salt takdir yetkisine dayalı olarak kurulan işlemde sebep unsuru yönünden hukuka uygunluk bulunmadığını belirtmiştir.
4. Yargılamanın devam ettiği sırada başvurucu 15/8/2016 tarihli ve 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname (672 sayılı KHK) ile kamu görevinden çıkarılmıştır.
5. İdare tarafından yapılan karar düzeltme talebi, Danıştay 2. Dairesinin (Daire) 29/12/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Mahkeme tarafından yeniden yapılan yargılamada bozma kararına uyulmuştur. Mahkeme, dava konusu işlemde sebep unsuru yönünden hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle 23/6/2017 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Bu karara karşı idare tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
6. Daire 7/5/2018 tarihli kararı ile Mahkeme kararını tekrar bozmuştur. Daire gerekçesinde; başvurucunun idare emriyle daire başkanı olarak atanmasının idarenin takdir yetkisi kapsamında olduğu, dava konusu işlemle bu kez daire başkanlığı görevinden alınarak maliye uzmanı olarak naklen atanmasının da mevzuatla idareye tanınan takdir yetkisi kapsamında kaldığı, davacının kazanılmış hak aylık derecesinin korunduğu hususlarına işaret etmiştir. Önceki bozma kararı nedeniyle kazanılmış hak olup olmadığı ile ilgili olarak ise şu gerekçelere yer vermiştir:
"Öte yandan; davacı tarafından, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 50/3 ve 50/4 maddeleri gereğince, İdare Mahkemesince Danıştay bozma kararına uyularak verilen kararların temyiz incelemesinin ancak bozma kararına uygunlukla sınırlı olarak yapılabileceği iddia edilmiş ise de: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 18/6/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunun 27. maddesiyle eklenen Geçici 8. maddesinde, bu Kanunla idari yargıda kanun yollarına ilişkin getirilen hükümlerin, 2576 sayılı Kanunun, bu Kanunla değişik 3. maddesine göre kurulan bölge idare mahkemelerinin tüm yurtta göreve başlayacakları tarihten sonra verilen kararlar hakkında uygulanacağı belirtilmiş olup, Bölge İdare Mahkemelerinin yurt çapında göreve başladıkları 20/7/2016 tarihinden önce Ankara 12. İdare Mahkemesince verilen 5/3/2015 günlü, E.2014/1774, K.2015/166 sayılı kararın verildiği tarihte yürürlükte olmayan mevzuat hükümlerinin uygulanması da söz konusu olamayacağından, davacının bu iddiasına itibar edilmemiştir."
7. Başvurucunun karar düzeltme talebi, Daire tarafından 26/2/2019 tarihli kararla reddedilmiştir. Dosya, yeniden yargılama yapılmak üzere mahkemesine gönderilmiştir. Başvurucu, Mahkemeye sunduğu 19/4/2019 tarihli dilekçesi ile adli yardım talebinde bulunmuştur. Mahkeme tarafından yeniden yapılan yargılama neticesinde 12/12/2019 tarihli kararla ve bozma kararındaki gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir. Adli yardım talebi ile ilgili olarak Mahkeme tarafından değerlendirme yapılmamıştır. Başvurucu, kararı temyiz etmiştir. Daire 15/10/2020 tarihinde kararı onamıştır. Kararda adli yardım talebi ile ilgili olarak ise başvurucunun söz konusu kararı, adli yardım istemi konusunda talepte bulunmaksızın gerekli harç ve posta giderlerini ödemek suretiyle temyiz ettiği, dolayısıyla adli yardım olmaksızın gerekli giderleri ödeyebilme gücüne sahip olduğu, bu hususun Mahkeme kararının bozulmasını gerektirmeyeceği değerlendirmesini yapmıştır. Başvurucu tarafından yapılan karar düzeltme talebi de reddedilmiştir.
8. Başvurucu, Anayasa Mahkemesine sunduğu 16/1/2023 tarihli dilekçe ile Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonunun 20/12/2022 tarihli kararı ile göreve iade edildiğini bildirmiştir.
9. Başvurucu, nihai hükmü 30/4/2021 tarihinde öğrendikten sonra 31/5/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
10. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 50. maddesinin (2) ve (4) numaralı fıkralarının, 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle değiştirildikten sonraki hâli şöyledir:
"2. Temyiz incelemesi sonucunda verilen bozma kararı üzerine ilgili merci, dosyayı öncelikle inceler ve varsa gerekli tahkik işlemlerini tamamlayarak yeniden karar verir.
...
4. Danıştayın bozma kararına uyulduğu takdirde, bu kararın temyiz incelemesi, bozma kararına uygunlukla sınırlı olarak yapılır."
11. 6545 sayılı Kanun'un 27. maddesi ile 2577 sayılı Kanun'a eklenen geçici 8. madde şöyledir:
"GEÇİCİ MADDE 8- 1. Bu Kanunla idari yargıda kanun yollarına ilişkin getirilen hükümler, 2576 sayılı Kanunun, bu Kanunla değişik 3 üncü maddesine göre kurulan bölge idare mahkemelerinin tüm yurtta göreve başlayacakları tarihten sonra verilen kararlar hakkında uygulanır. Bu tarihten önce verilmiş kararlar hakkında, kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan kanun yollarına ilişkin hükümler uygulanır.
2. Bölge idare mahkemelerinin faaliyete geçme tarihine kadar idare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararlara yapılan itirazlarda bu Kanunla düzenlenen istinaf kanun yolu için öngörülen harçlar alınır."
B. Danıştay İçtihadı
12. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 22/4/2024 tarihli ve E.2023/3118, K.2024/847 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Temyiz incelemesi sırasında, temyiz merciinin, aynı yasal düzenlemeyle farklı bir sonuca ulaşması, ilk bozma ve buna uyularak verilmiş olan yargı kararının aynı mevzuat karşısında yeniden değerlendirilmesi, taraflar ve uygulama açısından istikrar ve kazanılmış haklar yönünden, aykırı sonuçlar yaratabilir.
İdare Mahkemesince, Danıştayın ilgili Dairesinin temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu bozma kararına uyulmak suretiyle verilen kararın, Dairesince yeniden temyizen incelenmesi aşamasında yapılacak inceleme, Mahkeme kararının bozma kararına uygun olup olmadığı, bir başka anlatımla, bozma kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği, kararın bozma kararı doğrultusunda olup olmadığı konusuyla sınırlı olmak durumundadır. Nitekim, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 18/6/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle değiştirilen 50. maddesinin (4) numaralı fıkrasında; "Danıştayın bozma kararına uyulduğu takdirde, bu kararın temyiz incelemesi, bozma kararına uygunlukla sınırlı olarak yapılır." hükmüne yer verilerek, bu husus Kanun hükmü hâline getirilmiştir.
...
Bakılan uyuşmazlıkta ise; Danıştay İkinci Dairesi, Danıştay Beşinci Dairesince verilen ilk bozma kararına uyulmak suretiyle verilen kararı, yargılama sürecinde maddi ve hukuki koşullarda herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen, aynı mevzuat hükmünü farklı şekilde yorumlamak suretiyle, bu uyuşmazlıkta daha önce temyizen inceleme sonucu verilmiş bir karar yokmuş ve uyuşmazlık, ilk kez temyizen inceleniyormuşçasına değerlendirerek, aksi bir gerekçeyle bozmuştur.
Bu durumda; İdare Mahkemesince, Danıştay Beşinci Dairesinin 11/4/2018 tarih ve E.2016/23518, K.2018/13374 sayılı bozma kararına uyulmak suretiyle verilen 28/3/2019 tarih ve E.2019/190, K.2019/476 sayılı kararın yeniden bozulmasına ilişkin Danıştay İkinci Dairesinin 4/5/2023 tarih ve E.2021/8983, K.2023/2487 sayılı kararı, usuli kazanılmış hak ilkesiyle sağlanmaya çalışılan amaca aykırı olması nedeniyle, usule uygun bulunmadığından, anılan karara uyulmayarak, Mahkemece dava konusu işlemin iptali ile parasal haklarının, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesi yolunda verilen ve temyizen incelenen ısrar kararı, sonucu itibarıyla usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar bu kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
..."
13. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 13/5/2024 tarihli ve E.2023/2834, K.2024/1048 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dolayısıyla, Danıştay kararlarında, usuli kazanılmış hak ilkesinin uygulandığı ve temyiz incelemesi sonucunda verilmiş olan bozma kararına uyulmak suretiyle verilen kararın, Dairesince yeniden temyizen incelenmesinin, bozma kararına uygunluk yönünden yapılacağı belirtilmektedir.
Nitekim, içtihatla varılan bu sonuca uygun olarak, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 18/6/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle değiştirilen 50. maddesinin (4) numaralı fıkrasında da, "Danıştayın bozma kararına uyulduğu takdirde, bu kararın temyiz incelemesi, bozma kararına uygunlukla sınırlı olarak yapılır." düzenlemesine yer verilmek suretiyle, idari yargıda da usuli kazanılmış hak ilkesi yasal dayanağa kavuşmuştur.
..."
C. Anayasa Mahkemesi Kararı
14. Anayasa Mahkemesinin 12/6/2020 tarihli ve E.2019/115, K.2020/31 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Öte yandan kural, mahkemelerce bozmaya uyularak verilen kararlara karşı yapılan temyiz başvurularının Danıştayca incelenme yöntemine ilişkin genel bir usul hükmü öngörmektedir. Başka bir ifadeyle kuralın kapsamına sadece aynı maddenin (3) numaralı fıkrasında belirtilen bozmaya uyma üzerine verilen bölge idare mahkemesi kararları değil Kanun'un geçici 8. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince temyizen incelenmesi gereken bozmaya uyma üzerine verilen idare ve vergi mahkemesi kararları da dâhildir. Zira geçici 8. madde ile esasen, istinaf mercii olan bölge idare mahkemelerinin tüm yurtta göreve başlayacakları tarihten önce verilen kararlara karşı başvurulacak kanun yolu bakımından bir geçiş hükmü getirilmesinin ve böylelikle söz konusu dava dosyalarının sürüncemede kalmadan kanun yollarından geçerek kesinleşmesine imkân sağlanmasının amaçlandığı, başka bir deyişle idare ve vergi mahkemesi kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulmasını öngören Kanun hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarih ile istinaf mercilerinin göreve başlayacakları tarihin farklı olmasından doğabilecek sakıncaların giderilmeye çalışıldığı görülmektedir. Buna karşılık belirtilen geçici madde ile söz konusu kararların geçiş süreci gereğince tabi oldukları kanun yolunda hâlihazırda uygulanan tüm usul kurallarından hariç tutulması öngörülmemektedir. Nitekim itiraz konusu kuralın niteliği ve amacı dikkate alındığında aynı mercide aynı kanun yolu incelemesine konu olan kararlar arasında inceleme yöntemi bakımından bu şekilde bir ayrım yapılmasını hukuken gerekli ve haklı kılabilecek bir gerekçenin de bulunmadığı anlaşılmaktadır.
..."
III. DEĞERLENDİRME
15. Başvurucu; Danıştay 5. Dairesinin bozma kararı ile usuli müktesep hak kazandığını, bu hakkın Danıştay ve Anayasa Mahkemesi kararları ile uygulandığını, kanuna aykırı karar verildiğini, bu hakkın yok sayılarak yerleşmiş içtihatlara aykırı davranıldığını, hukuki belirlilik ilkesinin ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Kararın gerekçesinin de doyuruculuktan uzak olduğunu beyan etmiştir. Bu şekilde karar verilmesinin sebebinin de gerçekte 672 sayılı KHK ile görevinden çıkarılması olduğunu, masumiyet karinesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir. Adli yardım talebinin de değerlendirmeye alınmamasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
16. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; Hazine ve Maliye Bakanlığının konu ile ilgili değerlendirmelerini sunmuştur. Ayrıca idari yargı merciilerince başvurucunun şikâyetleri incelenerek başvurunun esası hakkında bir neticeye varıldığı, ulaşılan yargı kararının ilgili mevzuat ve başvurucunun şikâyetleri gözetilmek suretiyle gerekçelendirildiği, başvurucunun yargılama boyunca iddia ve delillerini ileri sürebilmesini garanti altına alan her türlü hukuki teminattan istifade ettiği, bununla beraber yargı sürecinin nihayetinde başvurucunun aleyhine neticelendiği hususlarının Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede dikkate alınmasının faydalı olacağına işaret etmiştir. Başvurucu; Bakanlık görüş yazısına karşı sunduğu beyanlarında başvuru formunda ileri sürdüğü hususları yinelemiştir.
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan [1. B.], B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun tüm iddiaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde iddialar, gerekçeli karar hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
19. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı, kişilerin hakkaniyete uygun bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve bu amaca uygunluk yönünden yargılamanın denetlenmesini amaçlamaktadır. Mahkeme kararlarının davanın temel maddi ve hukuki sorunları ile taraflarca ileri sürülen ve davanın sonucunu etkileyen iddia ve itirazlar hakkında delillerle bağ kurulmak suretiyle yeterli gerekçe içermesi zorunludur. Uyuşmazlığın hukuki ve maddi sorunlarıyla ilgisiz değerlendirmelere kararda yer verilmesi de gerekçeli karar hakkıyla bağdaşmamaktadır. Karar gerekçesinin belirtilen unsurları taşıması, yargılamanın adil yargılanma hakkı güvencelerine uygun şekilde yürütülüp yürütülmediğinin taraflarca öğrenilmesini sağladığı gibi ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (bazı eklemeler ve farklılıklarla birlikte bkz. Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
20. Diğer taraftan kanun yolu incelemesi yapan merciin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterli görülebilir. Bununla birlikte ilk derece mahkemesince karşılanmayan veya ancak ilk defa kanun yolu merciine ileri sürülebilecek nitelikteki esaslı iddia ve itirazların kanun yolu merciince de değerlendirilmemesi gerekçeli karar hakkının ihlaline yol açabilir (bazı eklemeler ve farklılıklarla birlikte bkz. Mehmet Yavuz [1. B.], B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51).
21. Somut olayda başvurucu, daire başkanı olarak görev yapmaktayken uzman kadrosuna atanmıştır. Bu işlemin iptali için açtığı dava Mahkeme tarafından reddedilmiştir. Bu karara karşı temyiz incelemesi yapan Danıştay 5. Dairesi salt takdir yetkisine dayalı olarak kurulan işlemde sebep unsuru yönünden hukuka uygunluk bulunmadığı, yine dava konusu işlemin kamu yararı ve hizmet gerekleri gözetilerek kurulduğunun kanıtlanamadığı değerlendirmelerini yapmış ve kararı bozmuştur. Mahkeme bozma kararına uyarak davanın kabulü ile işlemin iptaline karar vermiştir. Karara karşı idare temyiz kanun yoluna başvurmuştur.
22. Daire, Danıştay 5. Dairesinin önceki değerlendirmelerinden ayrılarak bozma gerekçesinde usuli kazanılmış hakla ilgili olarak 2577 sayılı Kanun'a, 6545 sayılı Kanun'un 27. maddesi ile 2577 sayılı Kanun'a eklenen geçici 8. maddesinde, idari yargıda kanun yollarına ilişkin getirilen hükümlerin bölge idare mahkemelerinin tüm yurtta göreve başlayacakları tarihten sonra verilen kararlar hakkında uygulanacağına işaret etmiştir. Daire bu değerlendirmeye dayanarak bölge idare mahkemelerinin yurt çapında göreve başladıkları 20/7/2016 tarihinden önce Mahkeme tarafından 5/3/2015 tarihinde karar verildiğini, bu tarihte yürürlükte olmayan mevzuat hükümlerinin uygulanmasının da söz konusu olamayacağını ifade etmiştir.
23. Başvurucu, karar düzeltme dilekçesinde esasa ilişkin iddialarının yanında verilen kararın usuli kazanılmış hakla ilgili daha önce verilmiş olan yerleşik içtihatlara aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Daire, karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararında bu hususta bir değerlendirme yapmamıştır. Mahkeme de bozma kararı doğrultusunda bu kez davanın reddine karar vermiştir. Başvurucu, bu karara karşı temyiz başvurusunda da usuli kazanılmış hakla ilgili iddialarını yinelemiştir. Daire, bu hususlarda bir değerlendirme yapmaksızın kararı onamış ve karar düzeltme talebini reddetmiştir.
24. Usule ilişkin kazanılmış hak ilkesi; ilk derece mahkemeleri bakımından mahkemenin bozma kararına uyması hâlinde artık bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve/veya hüküm vermek zorunda olmasını, ayrıca bozma kararı dışında kalan kısım hakkında yeniden inceleme yaparak karar verememesini; temyiz mercii yönünden ise bozma kararında belirtilen bozma gerekçeleriyle kendisinin de bağlı olmasını ve bozma kararı dışında kalan kısım hakkında tekrar inceleme yapamamasını ifade etmektedir (AYM, E.2019/115, K.2020/31, 12/6/2020, § 4). İlk olarak Yargıtay içtihadıyla kabul edilen usule ilişkin kazanılmış hak ilkesi, idari yargılama usul hukukunda da Danıştayca da uygulanmıştır (Müflis Estaş Kum Mad. Nak. Tic. ve San A.Ş. [GK], B. No: 2019/17103, 12/10/2023, § 45).
25. Danıştay tarafından içtihatla uygulanan usuli kazanılmış hak ilkesi (§§ 12, 13) daha sonra 6545 sayılı Kanun'un 23. maddesi ile 2577 sayılı Kanun'un 50. maddesinde yapılan değişiklikle kanun hükmü hâline gelmiştir. Daire, 6545 sayılı Kanun'un 27. maddesi ile eklenen geçici 8. madde gereğince bu kanun maddesinin 20/7/2016 tarihi itibarıyla uygulanabileceği, Mahkemenin ilk kararının ise 5/3/2015 tarihinde verildiği gerekçesine dayanmıştır. Ancak başvurucu, yargılamanın aşamalarında usuli kazanılmış hak ilkesinin Danıştay içtihatları ile uygulandığı yönünde itirazlarını sunmuştur. Buna göre başvurucunun bu esasa etkili açık iddiası gözetildiğinde önceki bozma kararını ortadan kaldıracak şekilde karar verilmesinin haklı nedenlerinin onama kararıyla sonuçlanan temyiz incelemesinde değerlendirilmediği görülmüştür. Ayrıca Danıştay 5. Dairesinin 10/11/2015 tarihli bozma kararında dava konusu işlemde sebep unsuru yönünden hukuka uygunluk bulunmadığı değerlendirmesini yaptığı görülmüştür. Mahkeme bozma kararı doğrultusunda karar vermiştir. Daire 7/5/2018 tarihli bozma kararında ise dava konusu işlemin idareye tanınan takdir yetkisi kapsamında kaldığı değerlendirmesini yapmış ve ilk değerlendirmeden neden farklı bir değerlendirme yapıldığına ilişkin bir gerekçe sunmamıştır.
26. Sonuç itibarıyla yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde içtihat hukukuyla geliştirilmiş olan usule ilişkin kazanılmış hak ilkesi ve bu içtihadın kısmen kanunlaştırılmış hâli olan 2577 sayılı Kanun'un 50. maddesi dikkate alınarak usule ilişkin kazanılmış hak ilkesinden ayrılmayı gerektirecek şekilde tekrar bozma kararı verilmesi ve ilk bozma kararından farklı değerlendirme yapılmasını gerektiren zorlayıcı ve istisnai durumların ortaya konulmaması, bu bağlamda başvurucunun kararın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki esaslı iddialarının karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
27. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
IV. GİDERİM
28. Başvurucu; ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile 200.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
29. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
30. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
31. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 12. İdare Mahkemesine (E.2019/1727, K.2019/2673) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 487,60 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/7/2025tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.