ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

AYM'nin 2021/29944 başvuru numaralı kararı

AYM'nin 2021/29944 başvuru numaralı kararı
1 Okunma

Anayasa Mahkemesi'nin 13/5/2025 tarihli ve 2021/29944 başvuru numaralı kararı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

EROL GÜNGÖR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/29944)

Karar Tarihi: 13/5/2025

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

Rıdvan GÜLEÇ

Kenan YAŞAR

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucu

:

Erol GÜNGÖR

Vekilleri

:

Av. Atilla KART

Av. Ahmet Hamdi YILDIRIM

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; öldürme olayı ile ilgili olarak yürütülen ceza yargılamasının zamanaşımına uğratılması nedeniyle yaşam hakkının, yargısal sürecin ölenin yakının ruh dünyasında bıraktığı etki nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/7/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucunun oğlu 24/6/1991 tarihinde Ankara'da ikamet ettiği milletvekili lojmanlarında Ç.T. ve onun erkek kardeşi tarafından yatağında ölü hâlde bulunmuştur. Olayla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) soruşturma açılmış, soruşturma kapsamında gözaltına alınan Ç.T. ile erkek kardeşi ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakılmıştır. Olay yerinde hiçbir mermiye ve kovana rastlanmamıştır. Olayın meydana geldiği evin banyosuna bazı harf gruplarının yazıldığı saptanmıştır.

6. Yapılan ölü muayenesi ve otopsi işlemlerine göre 22 kalibrelik bir tabancadan ateş edilen kurşun başvurucunun oğlunun burun kısmından girip kafasının arkasından çıkmıştır. Adli tıp tabipleri ayrıca biri sağ boyun hizasında, diğeri göğüs hizasında yer alan iki bıçak yarası tespit etmiştir.

7. Başvurucunun talebi üzerine 21/1/1992 tarihinde cinayet mahallinde yapılan inceleme neticesinde etajer üzerindeki nesnelerin ve video kaydına alınan yüzüğün kaybolduğu tespit edilmiştir. 10/2/1992 tarihinde polisler yeniden olay yerine gitmiş, video kaydında yüzük olarak görünen nesnenin siyasi bir partinin rozeti veya mobilya montajında kullanılan haki renkli bir cıvata olduğunu gözlemlemiştir.

8. Ceza soruşturmasının devam ettiği süreçte başvurucu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) bireysel başvuru yapmıştır. Yaptığı başvuruda başvurucu, güvenlik güçlerinin çok iyi korunan yerleşkede meydana gelen cinayeti engelleyememesinden ve olay hakkında yürütülen soruşturmada birtakım eksiklikler bulunduğundan yakınarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) yaşam hakkını güvence altına alan 2. maddesi ile Sözleşme'nin 2. maddesiyle bağlantılı olarak etkili başvuru hakkını güvence altına alan 13. maddesinin ihlal edildiğini öne sürmüştür. Başvurucu, ayrıca soruşturmanın gizliliğinin ihlal edilmesi ve sonuç itibarıyla soruşturmayı yapmakla görevli kişilerin cinayeti “duygusal ilişkiden doğan kıskançlık nedeniyle işlenen bir cinayet” olarak tanımlamaları nedeniyle acılarının daha da arttığını belirterek Sözleşme'nin kötü muamele yasağını teminat altına alan 3. maddesinin kendisi yönünden ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

9. AİHM 22/3/2005 tarihinde başvuruyu sonuçlandırmıştır (ayrıntılı bilgi için bkz. Güngör/Türkiye, B. No: 28290/95, 22/3/2005). Sözü edilen karara göre;

i. Somut olayda maktulün yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlike bulunduğunu savunmak makul olmadığından yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ihlal edilmemiştir.

ii. Delillerin muhafaza edilmesindeki yetersizlik, cinayetin failleri ve nedenleri hakkında ileri sürülen iddialar hakkında yapılan araştırmalardaki eksiklik ile gerekli tüm tanık ifadelerinin toplanmasındaki eksiklik ve tanıkların derinlemesine dinlenmemesi nedeniyle yaşam hakkının etkili soruşturma yürütme yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu ihlal edilmiştir.

iii. Ceza soruşturması, cinayet koşullarının ortaya konulmasını ve faillerin tespit edilmesini sağlamadığından başvurucu, tazminat elde etmek için Türk hukukunda mevcut olan başvuru yollarını kullanma durumunda değildir. Başvurucu, yetkililerin oğlunun ölüm olayı hakkında 2. maddenin gerekliliklerini yerine getirecek bir soruşturma yapamadıklarına dair iddiaları hakkında bir karar elde etmek için uygun bir yola sahip olmadığı için Sözleşme'nin 2. maddesiyle bağlantılı olarak 13. maddesi ihlal edilmiştir.

iv. Ceza soruşturmasının yetersizlikleri, başvurucu yönünden Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal edildiğini kanıtlayacak bir özellik taşımamaktadır. Dolayısıyla Sözleşme'nin 3. maddesi ihlal edilmemiştir.

10. Bir ceza infaz kurumunda hükümlü olarak tutulan A.G. 14/5/2010 tarihinde adalet müfettişi nezdinde ifade verip 24/6/1991 tarihinde saat 02.00 sıralarında maktulü öldürdüğünü ve mesaj olarak olay mahallinde bulunan banyodaki mermere rujla yazı yazdığını, ayrıca olayda kullandığı bıçak, tabanca ile maktule ait ajanda, fotoğraf makinesi, databank ve olay mahallinde unutup sonrasında kendisi ile iş birliği yapan kişilerden teslim aldığı yüzüğünü Eskişehir'de kahvehane işleten bir arkadaşının haberi olmaksızın kasasına bıraktığını, bununla birlikte can güvenliği sağlandığı takdirde bu eşyayı yetkili adli makamlara teslim edeceğini söylemiştir.

11. Adalet müfettişi, A.G.nin söz konusu ifadesini Başsavcılığa bildirmiştir. Başsavcılık 31/5/2010 tarihinde Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne bir yazı yazmış ve A.G.nin anlatımlarının maktulün öldürülmesi ile örtüşüp örtüşmediğinin detaylı şekilde yapılacak çalışma ile tespitini ve tespit edildiği takdirde ifadesinde isimleri geçen kişilerin araştırılarak kimlik ve adreslerinin belirlenmesini istemiştir.

12. Başsavcılık; A.G.nin yazı örneklerini, ceza infaz kurumunda kendisini ziyaret eden kişilerin listesini, emanette bulunan para bilgisini ve daha önce gördüğü tıbbi tedavilere ilişkin sağlık raporlarını temin edip 2010 yılı Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında A.G.nin ifadesini almıştır. Başsavcılık A.G.nin yazı örnekleri ile olay yerinden elde edilen deliller üzerinde eşleşme bulunup bulunmadığı konusunda bilirkişi incelemesi de yaptırmıştır. Yapılan incelemeler cesedin bulunduğu lojmanın yatak odasındaki banyoda yazılı yazıların A.G.nin eli ürünü olmadığını göstermiştir.

13. Başsavcılık 22/6/2011 tarihinde, A.G. hakkında öldürme suçundan iddianame düzenlemiştir. Söz konusu iddianamenin ilgili kısmı şöyledir:

Şüpheli [A.G] 14/5/2010 tarihinde Adalet Müfettişi'ne vermiş olduğu ifadesinde 24/6/1991 tarihinde gece saat 02.00 sıralarında öldürülen maktulü öldürdüğünü ve mesaj olarak olay mahallindeki banyodaki mermere GS Y.A.Ş.A uz S.S.G ve aynaya AGG şeklinde rujla yazı yazdığını, ayrıca olayda kullanmış olduğu 1 adet bıçak, 1 adet tabanca, 1 adet kovan ve 1 adet mermi çekirdeği ile olay mahallinde maktul Mustafa Güngör'e ait 3 adet ajanda, 1 adet fotoğraf makinesi, 1 adet databank ve kendisine ait olup olay mahallinde unuttuğu ve sonrasında kendisi ile iş birliği yapan kişilerden teslim aldığı şövalye yüzüğün kendisinde bulunduğunu ve bu eşyaları Eskişehir'de kahvehane işleten arkadaşının haberi olmaksızın kasasına bıraktığını, can güvenliği sağlandığı takdirde bu eşyaları adli makamlara teslim edeceğini beyan ettiği, ancak şüpheli [A.G.nin] ailesinin can güvenliğinin sağlanması konusunda güvence verilmediğini iddia ederek suça konu suç delili olan eşyaları teslim etmekten imtina ettiği,

Şüpheli [A.G.nin] daha önce yargılandığı mahkemelere, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'ne ve muhtelif yerlere yazmış olduğu dilekçe ve mektuplar ile savcılık huzurunda alınan imza ve yazı örnekleri, olay mahallindeki lavabo üzerinde yazılmış bulunan yazıların çekilmiş fotoğrafları üzerinden 16 Haziran 2010 tarihinde grafolojik inceleme yaptırılmış ve alınan raporda tetkike alınan fotoğraflar içindeki harfler ile şüpheli [A.G.nin] mukayese yazıları/harfleri arasında yapılan karşılaştırmada mevcut harflerin tersimleri, harf gramalarının çekiliş tarzları ve kaligrafik özellikler yönünden irtibatın mevcut olmadığı, fark bulunduğunun tespit edildiği,

Şüpheli [A.G.nin] olay mahallinde lavaboya yazmış olduğu harf grubu ile fotoğraftaki harf gruplarının farklı olduğu ve bu harf gruplarının şüphelinin kendisi ile bağlantılı olarak açıklamaya çalıştığı,

Olay mahallinde lavaboda bulunan harf gruplarının anlamının yapılan çalışmalara rağmen çözümlenemediği,

...

Şüpheli [A.G.nin] 8 Ekim 2005 ve 9 Ekim 2005 tarihlerinde maktul'ün babası müşteki Erol Güngör'ü arayarak maktulün öldürülmesi olayına lojistik olarak yardımcı olduğunu ve cinayete ilişkin delillerin kendisinde olduğunu, eşi ve oğlunu güvenli yere gönderebilmesi için gerekli parayı kendisine verdiği takdirde delilleri kendisine vereceğini beyan ederek müşteki Erol Güngör'ü ikna ettiği ve bunun üzerine müşteki Erol Güngör'ün şüpheli [A.G.nin] eşi adına Sakarya Adapazarı Merkez PTT'sine 10/10/2005 tarihinde 1.000-YTL, 1/11/2005 tarihinde 250-YTL gönderdiği, şüpheli [A.G.nin] parayı aldıktan sonra müşteki Erol Güngör'e suça ilişkin delil sunmadığı gibi irtibatını kestiği, bu şekilde şüpheli [A.G.nin] maktulün öldürülmesi olayını menfaat temini amacıyla zaman zaman kullanarak suistimal ettiği,

...

Tüm dosya kapsamı ve delil durumu değerlendirildiğinde şüpheli [A.G.nin] beyanlarının somut delil ve veriler ile desteklenmediği, ancak atılı suçun tabi olduğu zaman aşımı süresinin dolmak üzere bulunması ve şüphelinin kovuşturma aşamasında delilleri sunma ihtimalinin bulunması dikkate alınarak şüpheli [A.G.nin] eylemine uyan Tasarlayarak Kasten Adam Öldürme suçundan suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 Sayılı Yasanın 450/4., 31., 33. maddelerine göre daha lehe olan 5237 sayılı yasanın 82/1.a, 53. maddeleri uyarınca yargılanmasının yapılarak cezalandırılması kamu adına iddia ve talep olunur.

14. Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) nezdinde yürütülen kovuşturmada 27/1/2012 ile 13/4/2021 tarihleri arasında 42 kez celse açılmış; sanık A.G.nin 27/1/2012, 19/10/2016, 8/12/2016 ve 22/10/2020 tarihlerinde savunmaları alınmıştır. Ceza Mahkemesi kovuşturma sürecinde birçok tanığın ifadesini almıştır.

15. Ceza Mahkemesi 13/4/2021 tarihinde sanığın beraatine karar vermiştir. Bu kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

...

Maktulün cesedi TBMM lojmanlarında katılan Erol Güngör'ün lojman sitesinde oturmuş olduğu ... Sokak ... Nolu konutun en üst katındaki yatak odasında yatağın üzerinde 25/6/1991 günü 01.30 da düzenlenen görgü ve tespit tutanağı ile bulunmuş ve bu yönde kollukça aynı gün ve saatte tutanak düzenlenmiş, daha sonra cinayetin tespiti için araştırma, delil toplama işlemleri başlayıp birçok tanık dinlenip bilirkişi incelemeleri yaptırılmıştır. Bu aşamada olay tamamen tüm ayrıntılarıyla basına intikal etmiş ve muhtelif tarihlerdeki yazılı basında cinayete ilişkin tüm ayrıntılar ele geçen ve geçmeyen deliller yazılmak suretiyle kamuya mal olmuştur. Dosya içerisinde bulunan birçok gazete kupüründen ve gazete nüshasından olay yerinde ele geçen tüm deliller, maktulün bulunduğu yer, bulunduğu hal yazılı basına konu olmuş, yine bu haberlerde lojman cinayetinde esrarlı yüzük’ başlıkları atılarak önemli delillerin yok edildiği ayrıntılarıyla yazılmış, cesedin bulunduğu sırada duruş şekli, yatak çarşafının bulunuşu, maktule ait gözlük camının bulunduğu yer, banyoya bazı harflerle yazılan yazılar, maktulün yatağında sağ kolu arkasına kıvrılmış bulunuşu, maktulün vücudundaki tüm kesi ve ateşli silah yaraları, ayrıntılı bir şekilde gazete haberlerine konu olmuş, buna ilişkin tüm gazete kupürleri ve gazete nüshaları dosya arasında gerek katılan gerek Cumhuriyet Savcılığı tarafından alınmıştır. Bu gazete kupürlerinin incelenmesinde; dosyamız içerisinde ne kadar delil var ise bunların tamamen basına yansıdığı ve ayrıntılı olarak yazıldığı anlaşılmaktadır. Hatta bu cinayet tefrika hâlinde basında yer almış, buna ilişkin M... Gazetesinin 26/1/1992 ve 1 Şubat 1992 tarihli yazıları da dosya içerisinde bulunduğundan ayrıntılarıyla değerlendirilmiştir.

Soruşturmanın devamı süresince yapılan araştırmalarda katil zanlısı olarak net bir belirleme yapılamamış, ele geçen delillerle ilgili kriminal incelemeler yapılmış, olay yerinde banyodaki yazılar üzerinde grafolojik tüm incelemeler yapılmıştır.

Yapılan grafolojik incelemelerde, cesedin bulunduğu lojmanın yatak odasındaki banyoda yazılı yazıların sanığın eli ürünü olmadığı gibi gönderilen bir kısım mektup ve yazı örneklerinin de sanığın eli ürünü olduğu yönünde delile ulaşılamamıştır.

...

Soruşturmanın devamı sırasında sanık [A.G] 14/5/2010 tarihinde yani cinayetten yaklaşık 19 yıl sonra Adalet Müfettişliğine müracaatla beyanda bulunarak cinayeti [Y.Z.A.nın] görevlendirmesiyle [E.Ç., Y.G., A.M. ve Ş.M.] ile birlikte gerçekleştirdiğini belirterek ifade vermiş ve bu işi para karşılığı yaptığını belirtmiştir. Sanık [A.G.nin] Adalet Müfettişliğinde verdiği 14/5/2010 tarihli ifade ile Cumhuriyet Savcılığında verdiği 5/8/2010, 6/8/2010 ve devamı tarihlerde verdiği ifadeler ile mahkememizdeki duruşmada 1/11/2011 ve devamı tarihlerdeki ifadeleri arasında çelişkiler bulunduğu, sanığın cezaevinden firar etmesinden sonra hakkında verilen tutuklama kararını takiben gönderdiği dilekçeyle suçlamaları reddetmiş, 22/10/2020 tarihinde de itirafının olmadığını, bunların hepsini geri çektiğini, hakkında hiçbir delil bulunmadığını söylemiştir. Sanığın ifadelerinin çelişkili olması, sonradan ilk başta yapmış olduğu itiraftan da dönmüş olması nedeniyle beyanlarının değerlendirilmesi gerekmiştir.

...

Dosyaya delil olarak getirtilen TBMM Meclis Araştırma Komisyonu raporu ve AİHM kararı, tanık beyanları, otopsi raporu, ekspertiz raporları, soruşturma aşamasında toplanan delillerle birlikte değerlendirilmiş, toplanamayan veya dosyaya girmeyen deliller yönünde bir kanıt değerlendirilmesi yapılamayacağı anlaşılmıştır. Katılanın toplanmasını istediği tüm deliller ve mahkememizce resen toplanabilecek tüm deliller toplanmıştır. Bu delillerin dışında da başka delile ulaşılamamıştır.

Vicdani delil sisteminin geçerli olduğu, CMK'nın 217. madde uyarınca diğer tüm deliller gibi serbestçe değerlendirilecek olan sanık sözleri maddi gerçeğe ulaşmak ve olayın aydınlanması bakından önem taşımaktadır. Sanığın soruşturma evresinde ve kovuşturma sırasında elde edilen suça konu olaya ilişkin açıklamaları beyan delili özelliği gösterir, özgür iradeye dayalı ikrarında dosyada varlığını koruyan diğer tüm deliller gibi hâkim tarafından takdir edilip değerlendirilmesi gerekecektir. Sanığın suçu üstlenmesi ve ikrarı olaydan yaklaşık 19 yıl gibi bir zaman sonra gerçekleşmiş olup söz konusu olay basında tüm ayrıntılarıyla ve olan olmayan delilleriyle açıklanmış ve yazılmıştır. Dolayısıyla sanığın ikrarında belirtmiş olduğu hususları basından takip etmek suretiyle öğrenmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Sanığın ikrarı dosya içerisinde bulunan başkaca delil ve emarelerle kesinlikle desteklenmediği gibi (cesedin bulunduğu lojmanın yatak odasındaki banyoda yazılı yazılar üzerinde grafolojik incelemeler yapılmış, bu yazıların sanığın eli ürünü olduğu yönünde delil elde edilememiştir) sanığın anlatımları kendi arasında çelişkili ve farklıdır. Oysa gerçek bir tanedir. Bu gerçek değişmez, yaşanan bir olay bir yaşanmışlık var ise bu her aşamada farklı cümlelerle dahi olsa içerik olarak aynı olmalıdır. Oysa sanığın anlatımları yukarıda da izah edildiği gibi farklı, kendi arasında çelişkili, dosyadaki delillerle de uyumlu değildir, diğer delil ve emarelerle desteklenmemektedir. Kendi babasını dahi tanık olarak gösterip suç ortaklarının babasını evden alıp kendisine ulaşabilmek için sorguladıkları yönündeki anlatımının da dinlenen babanın beyanı ile doğru olmadığı anlaşılmakta, bu nedenle sanığın anlatımlarının somut olayda delil değeri kazanması mümkün görülmemektedir. Sanık sonradan ikrarını da geri almıştır, bu nedenle sanığın suç kabullenmesi, sonradan vazgeçmesi dışında kanıt yoktur. Sanığın sonradan rücu ettiği ikrarını doğrulayan kanıtlar dosyamızda bulunmamaktadır. Bu nedenle başlangıçtaki ikrarı kabule değer bulunmamıştır. Tanık olarak dinlenen [G.Ö.] sanığı tanımadığını, olayla bir ilgisi olmadığını, yine[Ş.M.] olayla bir ilgisi olmadığını beyan etmişler, bu şahısların cinayet olayıyla ilgisi tespit edilememiş, sadece sanığın soyut anlatımlarını içerir sonradan rücu ettiği ikrar beyanından başka bu şahıslara yönelik delile ulaşılamamıştır. Tüm bu nedenlerle sanığın atılı suçu işlediği yönünde sonradan döndüğü suçu kabullenmesi dışında hükümlülüğüne yeterli kesin, inandırıcı, birbirini tamamlar kanıt bulunamadığı anlaşılmakla, sanık hakkında beraat karar vermek... [gerekmiştir.]”

16. Ceza Mahkemesi ayrıca sanığın yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak suçu işlediğini bildirmek suretiyle adli makamları boş yere uğraştırdığı ve adli makamların hataya düşmelerine sebebiyet verdiği, suç üstlenmeyi hakkında verilen tutuklama kararı sonrasına kadar devam ettirdiği, suç üstlenip delilleri sunacağı şeklindeki hileli hareketleriyle katılan başvurucuyu dolandırmış olabileceği ihtimali olduğu gerekçeleriyle sanık hakkında suç üstlenme ve dolandırıcılık suçlarından Başsavcılığa ihbarda bulunmuştur.

17. Başvurucunun istinaf başvurusunu inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi (Ceza Dairesi) 30/6/2021 tarihinde, dava zamanaşımını kesen son işlemin 27/1/2012 tarihli sorgu olduğuna ve bu tarihten sonra dava zamanaşımını kesen veya durduran bir neden olmadığına işaret ederek 30 yıllık kesintili (uzamış) dava zamanaşımı süresinin 24/6/2021 tarihinde dolduğu gerekçesiyle sanık hakkındaki kamu davasının düşmesine karar vermiştir. Ceza Dairesi verdiği kararda zamanaşımı süresinin dolduğu tarihe altı gün kala dava dosyasının gönderildiğini de açıklamıştır.

18. Başvurucu 12/7/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

19. A.G. hakkındaki iddianamenin düzenlendiği 22/6/2011 tarihinde Başsavcılık, A.G.nin ifadesinde isimleri geçen kişiler ile kimliği tespit edilemeyen bir kişi hakkındaki soruşturma dosyasının ayrılmasına karar vermiştir. Ayırma kararında, 20 yıllık zamanaşımı süresinin 24/6/2011 tarihinde tamamlanacağını dikkate alınarak atılı suçu bizzat işlediği hususunda ikrarı bulunan şüpheli A.G. hakkında kamu davası açılmasına karar verildiği, şüpheli A.G.nin eyleme kendisi ile birlikte katıldığını beyan ettiği diğer şüpheliler hakkında henüz somut delil sunmadığının gözönünde bulundurulduğu açıklanmıştır. Başsavcılık bu soruşturma kapsamında 24/9/2012 tarihinde tanık N.P.G.nin ifadesini, 29/5/2015 tarihinde şüpheli A.G.nin ifadesini, 18/12/2015 tarihinde tanık S.K.nın ifadesini, 18/12/2015 tarihinde tanık M.G.nin ifadesini, 5/1/2016 tarihinde tanık S.A.B.nin ifadesini, 25/4/2016 tarihinde tanık C.Y.nin ifadesini almıştır.

20. Başsavcılık 20/5/2015 tarihinde Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne ayrıntılı bir yazı yazarak; olayla ilgili bilgisi olduğu iddia edilen bazı kişilerin, TBMM Meclis Araştırma Komisyonu raporunda ismi geçen dönemin Milletvekili K.B.nin yeğeni M.Ş.B.nin, olay tarihinde Ankara Emniyet Müdürü ve Ankara Valisi olan kişiler ile maktulün yakın arkadaşı G.Ö.nün adreslerinin tespit edilmesini, olay yerindeki banyodaki ayna ve zeminde rujla yazılı harflerin anlamını tespit edebilecek bir uzman araştırılarak tespit edildiğinde harflerin anlamının çözümünün yaptırılmasını istemiştir. Bu aşamadan sonraki sürece ilişkin olarak başvuru dosyasında bir bilgi ve belge bulunmamaktadır.

21. Başsavcılık 21/6/2021 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/210 Esas sayılı dosyasından itirafı üzerine 24/6/1991 tarihinde öldürme suçundan hakkında 22/6/2011 tarihinde kamu davası açılan [A.G.nin] elinde suç mahalline ilişkin ve suçta kullanılan silah ve diğer eşyaların mevcut olduğunu ve eylemi şüpheli [G.Ö.nün] azmettirmesi ile şüpheli ... ve ... isimli şahıslar ile birlikte gerçekleştirdiğini iddia etmesi üzerine,

Başsavcılığımızca yapılan soruşturma neticesinde elinde adam öldürme suçuna ilişkin deliller olduğunu iddia eden [A.G.nin] 30 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresi içerisinde suça ilişkin elinde olduğunu iddia ettiği delilleri sunmadığı ve ayrıca Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/210 Esas sayılı dava dosyasında yapılmakta olan yargılamasında 22/10/2020 tarihli celsede ’tutuklama kararının niçin verildiğini anlamaya çalışıyorum, hakkımda hiçbir delil, belge ve tanık ifadesi yoktur. İtirafım da yok bunların hepsini geri çektim suçla ilgili bir kanaat olabileceğini de tahmin etmiyorum. Niçin tutuklama veriliyor’ şeklinde beyanda bulunarak suçlamayı kabul etmediği, 13/4/2020 tarihli Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/210 Esas ve 2021/187 sayılı kararı ile [A.G.nin] öldürme suçundan ceza hüküm teslimi gerektirir, yeterli kesin, birbirini tamamlar, inandırıcı delil elde edilemediği, atılı suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle CMK 223/2-e maddesi uyarınca beraatine karar verildiği,

Ayrıca[A.G.nin] 22/10/2020 tarihli anlatımı yönünden suç üstlennme ve dolandırıcılık suçundan gereğinin takdir ve ifası için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunulmasına karar verildiği,

Dosya kapsamı ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde,

Şüpheliler ... ile diğer kişiler hakkında soyut suç iddiası dışında yeterli delil bulunmadığından, atılı kasten adam öldürme suçundan delil yetersizliğinden KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,

Şüpheli ... nüfus kaydı incelendiğinde, 14/8/2020 tarihinde öldüğü anlaşılmış olmakla, atılı suçtan TCK 64 Maddesi uyarınca ölüm nedeniyle KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA ... karar... [verilmiştir.]”

22. Başvurucunun söz konusu karara itirazı, Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğince 10/1/2022 tarihinde dosyanın dava zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

23. Başvurucunun Ceza Dairesinin düşme kararına yönelik temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi 15/3/2023 tarihinde onama kararı vermiştir.

24. AİHM tarafından verilen ihlal kararının denetimini yapan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 1/7/2024 tarihinde, Hükûmetin Sözleşme'nin 46. maddesinin 2. paragrafı uyarınca bireysel tedbirlerle ilgili görevlerini yerine getirdiğine işaret ederek bu konudaki incelemenin kapatılmasına karar vermiştir (bkz. Resolution CM/ResDH(2024)149). Bu kararda atıf yapılan 17/10/2023 tarihli eylem raporunun ilgili kısmı şöyledir:

“...

II. BİREYSEL TEDBİRLER

...

6. Türk yetkililer, AİHM mevcut davada kararını verdiğinde, olayla ilgili cezai soruşturmanın ilgili savcılıkta hâlen devam ettiğini hatırlatmaktadır. Yetkililer, AİHMkararının ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının olayla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürüttüğünü ve tanık ifadeleri de dahil olmak üzere mümkün olduğunca gerekli tüm delilleri topladığını belirtmektedir. Ardından 22 Haziran 2011 tarihinde Ankara Ağır Ceza Mahkemesine (Mahkeme) A.G.yi cinayetle suçlayan bir iddianame sunmuştur. Mahkeme ayrıca maddi gerçeği ortaya çıkarmak için gerekli diğer tüm delilleri de toplamıştır. Bu amaçla, milletvekilleri, Ankara Valisi ve olayın meydana geldiği dönemdeki İçişleri Bakanı, maktulün arkadaşları, komşuları, görevli polis memurları ve daha üst rütbedeki amirleri gibi tanıklar da dahil olmak üzere tüm taraflar duruşmalar sırasında dinlenmiş ve olayla ilgili ayrıntılı ifadeleri alınmıştır.

7. Bununla birlikte, yargılamanın sonunda, 13 Nisan 2021 tarihli bir kararla, Mahkeme, sanığın isnat edilen suçu işlediğinin her türlü şüpheden uzak bir şekilde tespit edilemediğini gözönünde bulundurarak sanığın beraatine karar vermiştir. Bu karar temyiz edilmiştir. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi, 30 Haziran 2021 tarihli bir kararla sanık hakkındaki suçlamaları zamanaşımı nedeniyle düşürmüştür. Bu karar 15 Mart 2023 tarihinde Yargıtay tarafından onanmış ve yargılama bu tarihte kesinleşmiştir.

8. Yukarıdaki bilgiler ışığında, yetkililer mevcut davada başka bireysel tedbirlerin alınmasının mümkün olmadığı/gerekmediği kanaatindedir.

...

IV. SONUÇ

36. Yukarıdaki görüşler ışığında, Hükûmet, Türkiye'nin Sözleşme'nin 46. maddesi uyarınca almakla yükümlü olduğu tüm gerekli genel ve bireysel önlemlerin gerektiği gibi yerine getirildiğini düşünmektedir. Tüm bunları dikkate alarak, Bakanlar Komitesi, bu davaya ilişkin incelemesini tamamlamaya davet edilmektedir.”

IV. İLGİLİ HUKUK

25. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 102., 104., 106.,448. ve 450. maddelerinin ilgili kısımları şöyledir:

Madde 102 - Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:

1 - Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbed ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi sene,

2 - Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene,

...

... geçmesiyle ortadan kalkar.

Madde 104 - Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkümiyet hükmü yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.

Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanın kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müddetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.

Madde 106 - Bir suçtan dolayı yapılan ve müruru zamanı kesen muameleler o suçlarda her ne suretle olursa olsun iştiraki olup da aleyhlerinde takibat veya tahkikat yapılmamış olan kimseler hakkında dahi müruru zamanı keser.

Madde 448 - Her kim, bir kimseyi kasten öldürürse 24 seneden 30 seneye kadar ağır hapis cezasına mahküm olur.

Madde 450 - Öldürmek fiili:

...

4. Taammüden icra olunursa;

...

fail, ağırlaştırılmış müeebbet ağır hapis cezasına mahküm edilir.

26. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.

27. 5237 sayılı Kanun'un “Dava zamanaşımı” başlıklı 66. maddesinin, “Dava zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi” başlıklı 67. maddesinin, “Kasten öldürme” başlıklı 81. maddesinin ve “Nitelikli haller” başlıklı 82. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

“Madde 66- (1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası;

a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,

b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl,

...

geçmesiyle düşer.

...

Madde 67- ...

(2) Bir suçla ilgili olarak;

a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,

b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,

c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,

d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,

halinde, dava zamanaşımı kesilir.

(3) Dava zamanaşımı kesildiğinde, zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması halinde, zamanaşımı süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar.

(4) Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar.

Madde 81 -Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

Madde 82- Kasten öldürme suçunun;

a) Tasarlayarak,

...

İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Anayasa Mahkemesinin 13/5/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

29. Başvurucu; oğlunun TBMM lojmanları gibi korunaklı olması gereken bir yerde yetkililerin suistimali sonucu öldürüldüğünü, bu suistimal nedeniyle disiplin soruşturması bile yapılmadığını, olay hakkında yürütülen ceza yargılamasının bütün olarak ağır ihmallerle etkisiz yürütülerek bilinçli olarak zamanaşımına uğratıldığını belirterek adil yargılanma, etkili başvuru ve yaşam haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

30. Bakanlık görüşünde, yapılacak değerlendirmede Anayasa Mahkemesinin ve AİHM'in yaşam hakkı kapsamındaki içtihadı, ilgili mevzuat ve somut olayın kendine özgü koşullarının gözönünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir.

31. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

2. Değerlendirme

a. İddiaların Nitelendirilmesi

32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki nitelendirmesini kendisi takdir eder. Güngör/Türkiye kararının kapsamı ile adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların dile getiriliş şekli dikkate alınarak başvurucunun tüm iddialarının yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

33. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.

34. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Devletin temel amaç ve görevleri ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

b. İncelemenin Kapsamı

35. Türkiye'de bireysel başvuru sisteminin kabul edilmesinden uzun yıllar önce başvurucu, güvenlik güçlerinin çok iyi korunan yerleşkede meydana gelen cinayeti engelleyememesinden ve olay hakkında yürütülen soruşturmada birtakım eksiklikler bulunduğundan yakınarak yaşam hakkı ile bu hakla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasıyla AİHM'e bireysel başvuru yapmıştır (bkz. § 8). Bu başvuruda AİHM; somut olayda maktülün yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunu savunmak makul olmadığından yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar vermiş ancak delillerin muhafaza edilmesindeki yetersizlik, cinayetin failleri ve nedenleri hakkında ileri sürülen iddialar hakkında yapılan araştırmalardaki eksiklik ile gerekli tüm tanık ifadelerinin toplanmasındaki eksiklik ve tanıkların derinlemesine dinlenmemesi nedeniyle yaşam hakkının etkili soruşturma yürütme yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir (bkz. § 9). O hâlde yaşam hakkının maddi boyutunun ve başvuruya konu yargılama sürecinin AİHM kararının verildiği tarihe kadar olan kısmı yönünden yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddiaların yeniden incelenmesinde hukuki bir yarar bulunmamaktadır (benzer değerlendirme için bkz. Abdulaziz Bengi ve diğerleri [2. B.], B. No: 2014/14048, 10/6/2020, § 77; Asya Göres ve diğerleri [GK], B. No: 2018/15851, 1/12/2022, § 71). Bununla birlikte soruşturma ve yargılama makamlarının Güngör/Türkiye kararında belirtilen tespit ve değerlendirmeleri de dikkate almak suretiyle yargısal süreci Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği etkililikte yürütmeleri gerektiği açıktır. Bu bakımdan başvuru, başvuruya konu edilen yargısal sürecin AİHM kararı sonrasına ilişkin bölümü (bkz. §§ 10-23) yönünden ve sadece yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenecektir.

c. Kabul Edilebilirlik Yönünden

36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

d. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

37. Yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülükleri kapsamında devlet, yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir yargısal sistem kurmakla da yükümlüdür. Bu usul yükümlülüğü şüpheli her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir (Fatma Akın ve Mehmet Eren [GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 97).

38. Ölüme kasten neden olunması veya ölümün saldırı sonucu meydana gelmesi hâlinde etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğü ölüm olayı hakkında ceza soruşturması yürütülmesini gerektirir (Asya Göres ve diğerleri, § 74). Bu tür soruşturmanın Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi, soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi, soruşturmanın veya sonuçlarının gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olması ve meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin yakınlarının soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmesi gerekir (Salih Akkuş [1. B.], B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30;Fatma Akın ve Mehmet Eren, § 99). Bununla birlikte etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Fatma Akın ve Mehmet Eren, § 98).

39. Olası cezai sorumluluğun tespiti adına yürütülen soruşturma sonrasında kovuşturma evresine geçilmiş ise bu aşamanın da Anayasa'nın 17. maddesinin gereklerine cevap verebilecek nitelikte olması gerekir (Filiz Aka [1. B.], B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 30; Fatma Akın ve Mehmet Eren, § 100).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

40. Başvuruya konu yargısal süreçte dikkat çeken en önemli husus; soruşturma aşamasında olayın aydınlatılamayıp dava zamanaşımı süresinin dolmasına iki gün kala, suçu üstlendiği yetkili yargısal mercilerce değerlendirilen A.G. hakkında kamu davası açılmasıdır. A.G. hakkında düzenlenen iddianamenin sonuç bölümünde açıkça A.G.nin beyanlarının somut delil ve verilerle desteklenmediği kabul edilmiş ve A.G.nin kovuşturma aşamasında aleyhine delil sunma ihtimalinden söz edilmiştir (bkz. § 13). Bu durum, Başsavcılığın A.G.nin suçu üstlendiği ve amacının başvurucudan parasal menfaat temin etmek olduğu inancını taşıdığını göstermektedir. Nitekim A.G. hakkında açılan kamu davası, yıllar sonra aynı gerekçelerle beraat kararı verilmesiyle sonuçlanmıştır. Bu noktada yeterli delile dayanılarak açılmadığı Başsavcılık tarafından da açıklanan söz konusu kamu davasının yaklaşık on yıl sürmesinin nedeninin anlaşılamadığı ifade edilmelidir zira sanığın yıllarca söylediklerini doğrulayacak herhangi bir delili Ceza Mahkemesine sunmadığı ortadadır. Olaya bu yönüyle bakıldığında yıllarca süren dava sonucunda varılan kanaat ile iddianamedeki açıklamaların benzer olduğu görülmüştür. Ayrıca Başsavcılık, A.G.nin ifadesinde geçen kişiler ile kimlik bilgileri tespit edilmeyen bir şüpheli hakkındaki soruşturmayı tefrik edip altı tanığın ifadesini yaklaşık beş yıla yakın bir sürede alabilmiş ve sözü edilen kişiler hakkında ancak A.G. hakkında verilen beraat kararı sonrasında kovuşturmaya yer olmadığına karar verebilmiştir.

41. Başvuruya konu yargısal süreçte dikkat çeken bir başka nokta yetkililerce suçu üstlendiği değerlendirilen ancak suçu işlediği iddiasıyla hakkında kamu davası açılan kişiden (A.G.) aleyhine delil sunmasının beklenmesidir. Soruşturma ve kovuşturma makamlarının belli bir aşamaya kadar suçu itiraf ettiği değerlendirilen kişinin ifadelerine itibar etmeleri makul ve haklı karşılanabilir ise de olayın gerçekleşme koşullarını aydınlatmak için başka bir adım atmadan yıllarca A.G.den aleyhine delil sunmasının beklenmesi, üstelik bu beklemenin süresinin yaklaşık on yıl olması makul değildir.

42. Tüm bu açıklamalar ışığında AİHM'in ihlal kararı sonrası yürütülen soruşturma ve kovuşturma sürecinin hem yeterli olmadığı hem de makul bir sürat ve özenle yürütülmediği sonucuna varılmıştır.

43. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

44. Başvurucu, oğlunun öldürülmesi ile ilgili olarak yürütülen ceza yargılamasındaki ağır ihmallerin kendisinde ağır ruhsal travma yarattığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

45. Bakanlık görüşünde, yapılacak değerlendirmede Anayasa Mahkemesinin ve AİHM'in yaşam hakkı kapsamındaki içtihadı, ilgili mevzuat ve somut olayın kendine özgü koşullarının gözönünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir.

46. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

2. Değerlendirme

47. Başvurucunun AİHM'e yaptığı başvuruda soruşturmanın gizliliğinin ihlal edilmesi ve sonuç itibarıyla soruşturmayı yapmakla görevli kişilerin cinayeti “duygusal ilişkiden doğan kıskançlık nedeniyle işlenen bir cinayet” olarak tanımlamaları nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia ettiği görülmüştür (bkz. § 8). Dolayısıyla AİHM’e yapılan başvurudaki iddia ile işbu başvuruda dile getirilen iddia aynı değildir. Bu sebeple bu yeni iddianın değerlendirilmesi gerekmektedir.

48. Konuyla ilgili genel ilkeler şimdiye kadar verilen birçok kararda yer almıştır (örnek karar için bkz. Suphiye Durğut [2. B.], B. No: 2015/3326, 15/11/2018, §§ 67-69). Sözü edilen ilkelere göre yakınları öldürülen başvurucuların kötü muamele yasağı bakımından mağdur olduklarının kabul edilebilmesi için ölüm olayı nedeni ile kaçınılmaz olarak yaşadıkları üzüntünün farklı bir boyut kazanmış olması gerekir.

49. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturması ve/veya kovuşturmasındaki eksikliklerin yaşam hakkının usul boyutunun konusunu oluşturduğunu belirtmek gerekir. Bununla birlikte bazı durumlarda ve bir takım özel koşulların varlığı hâlinde ölenin yakınlarının yaşadığı duygu durumu, bu kişiler yönünden kötü muamele teşkil edebilir. Örneğin zorla kaybedilme vakalarında kaybedilen kişinin yakınları tarafından yetkili mercilere yapılan kayıp başvurularına hiç cevap verilmemesi veya çok geç verilmesi ya da bu başvurulara açıkça kayıtsız kalınması, yetkililerin cesede yaptıkları bazı muameleler zor kaybedilen ya da öldürülen kişilerin yakınları yönünden kötü muamele yasağını gündeme getirebilir. Bu durumda ölenin yakınları yaşam hakkı yönünden dolaylı mağdur iken kötü muamele yasağı yönünden doğrudan mağdurdur.

50. Somut olaya bu bağlamda bakıldığında başvurucu, oğlunun öldürülmesi olayı ile ilgili olarak yürütülen ceza yargılamasının etkisizliği nedeniyle şüphesiz üzüntü duymuştur. Ne var ki başvuruda başvurucu yönünden kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiası bakımından inceleme yapılmasına olanak veren özel koşullar bulunmamaktadır. Bu itibarla başvurucunun kötü muamele yasağı bakımından mağduriyetinin söz konusu olmadığı sonucuna varılmıştır.

51. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

52. Başvurucu; Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendisinden özür dilemesine karar verilip bu kararın ulusal düzeyde en yüksek tirajlı beş gazete ile en yüksek izlenme oranına sahip olan ve haber yayını yapan beş televizyon kanalında yayımlanmasına, ayrıca öldürülen oğlu adına ve anısına Millî Eğitim Bakanlığının 16 derslik standart tip projesine uygun okul yapması için yükümlülük altına alınmasına karar verilmesini talep etmiştir. Tazminat talebinde bulunmayan başvurucu ayrıca ihlalin giderimi için gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini istemiştir.

53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

54. Başvuruda başvurucunun oğlunun ölümü hakkında yürütülen yargısal süreçte tespit edilen eksiklikler nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmiştir.

55. Yürütülen bir ceza soruşturması ve/veya kovuşturmasında tespit edilen eksiklikler nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi durumunda ihlalden doğan giderimin sağlanması için Anayasa Mahkemesince yapılması gereken iş, hukuki yararın bulunması hâlinde yeniden soruşturmaya veya yargılamaya ve talep varsa başvurucu lehine maddi ve/veya manevi tazminata karar vermektir. Somut olayda dava zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle yeniden soruşturmaya veya yargılamaya karar verilmesi mümkün değildir zira dava zamanaşımı bir dava şartıdır ve Anayasa'nın 38. maddesinin ikinci fıkrası -bu hükme göre suç ve ceza zamanaşımı konusunda da failin lehine olan zamanaşımı süresi uygulanmalıdır- dikkate alındığında bir suç için dava zamanaşımı süresinin belirlenmesi Anayasaya aykırı değildir. Ayrıca talebi olmadığından giderim için başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi mümkün değildir. Bu bakımdan somut olayda giderim için ihlalin tespitine karar verilmesi yeterlidir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

D. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

E. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2011/210, K.2021/187) ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No:1991/52269, Sor. No:2011/76300) GÖNDERİLMESİNE,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/5/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/aymnin-202129944-basvuru-numarali-karari