AYM'nin 2021/18350 başvuru numaralı kararı
Anayasa Mahkemesi'nin 17/7/2025 tarihli ve 2021/18350 başvuru numaralı kararı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
YİĞİT AKSAKOĞLU BAŞVURUSU (2) |
(Başvuru Numarası: 2021/18350) |
Karar Tarihi: 17/7/2025 |
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Yıldız SEFERİNOĞLU |
Kenan YAŞAR |
||
Ömer ÇINAR |
||
Metin KIRATLI |
||
Raportör |
: |
Fatih ALKAN |
Başvurucu |
: |
Yiğit AKSAKOĞLU |
Vekili |
: |
Av. Serkan CENGİZ |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, yurt dışına çıkma yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına yönelik taleplerin reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, gezi olaylarına ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) başlatılan soruşturma kapsamında 17/11/2018 tarihinde tutuklanmış, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs suçlamasıyla yargılandığı İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 25/6/2019 tarihli ara kararıyla tahliye edilmiştir. Mahkemenin 18/2/2020 tarihli kararıyla başvurucunun beraatine karar verilmiştir. Başvurucu, beraat kararının ardından 2020 yılı Eylül ayında iki çocuğu ve eşiyle birlikte Hollanda'ya taşınmıştır.
3. Söz konusu beraat kararı, istinaf incelemesini yapan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince bozulmuş ve bozma kararı üzerine Mahkemece düzenlenen 28/1/2021 tarihli tensip zaptıyla başvurucu hakkında yurt dışına çıkma yasağı şeklinde adli kontrol tedbirine hükmedilmiştir. Kararda, başvurucunun da içinde bulunduğu şüpheliler yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu ve yargılamanın safahatı dolayısıyla adli kontrol tedbirinin uygulanmasının orantılı olacağı belirtilmiştir. Yargılama dosyasının birleştirildiği İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince de anılan adli kontrol kararının devamına ilişkin kararlar verilmiştir.
4. Adli kontrol tedbirinin kaldırılması talebiyle başvurucu vekilince sunulan itiraz dilekçelerinde; başvurucunun ailesiyle birlikte Hollanda'ya taşındığı, orada çalıştığı ve çocuklarının okula gittiği, kendisinin ve eşinin işsiz kalmaması, çocuklarının eğitimlerinin olumsuz etkilenmemesi için Türkiye'ye dönmesinin mümkün olmadığı, Türkiye'deki aile büyüklerini ziyaret edebilmesinin ise söz konusu adli kontrol kararı nedeniyle imkân dâhilinde olmadığı ileri sürülmüştür. Başvurucunun Türkiye'ye gelerek kendi savunmasını bizzat yapabilmesi, akabinde ailesinin yanına Hollanda'ya dönebilmesi ve aile büyüklerini sorunsuz şekilde ziyaret edebilmesi için adli kontrol kararının kaldırılması talep edilmiş, aksi yönde verilen kararların adil yargılanma hakkı ve aile hayatına saygı hakkı ile seyahat hürriyetine aykırı olduğu iddia edilmiştir.
5. Adli kontrol tedbirinin devamına ilişkin kararlara karşı başvurucu vekilince yapılan itirazlar, kararlarda usule ve kanuna aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle İstanbul 14. ve 31. Ağır Ceza Mahkemelerince farklı tarihlerde reddedilmiştir. Başvurucu, söz konusu kararlar nedeniyle temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edildiği iddiasıyla birçok kez Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuş ve nihai olarak İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince itiraz üzerine verilen 15/3/2022 tarihli kesin kararı başvuruya konu etmiştir.
6. Komisyon, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia dışındaki diğer şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan iddia yönünden kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
7. Başvurucunun yargılandığı davanın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde hâlen derdest olduğu, yurt dışına çıkma yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirinin devam ettiği ve başvurucu vekilinin anılan adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına ilişkin talebinin son olarak 10/6/2025 tarihli duruşmada reddedildiği görülmektedir.
II. DEĞERLENDİRME
8. 2021/35427, 2021/52824, 2021/65882, 2022/23374 ve 2022/45825 sayılı başvuruların kişi ve konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2021/18350 sayılı başvuru ile birleştirilmesine karar verilmesi gerekir.
9. Başvurucu; tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkin yaptığı bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesince ihlal kararına hükmedildiğini, hakkında verilen beraat kararının ardından 2020 yılında eşi ve çocuklarıyla birlikte Hollanda'ya taşındığını, kendisinin ve eşinin orada çalıştığını, çocuklarının eğitimlerine Hollanda'da devam ettiğini, beraat kararının bozulması üzerine 2021 yılında verilen adli kontrol kararı nedeniyle Türkiye'ye gelemediğini, geldiği takdirde söz konusu kararın ailesinin yanına dönmesine engel olacağını, hâlihazırda yargılandığı davanın duruşmalarına katılamadığını ve aile büyüklerini ziyaret edemediğini belirtmiştir. Ayrıca Hollanda'da yaşamaya devam edeceğini, Türkiye'ye geldiği takdirde dönmesine engel olacak karar nedeniyle aile ve iş bağlantılarını sağlıklı şekilde geliştiremeyeceğini, adli kontrol kararının devamına ilişkin kararların gerekçesiz olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, aile hayatına saygı hakkı ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
10. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; sürece ilişkin bilgiler verilmiş ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması ve yargılama safahatı dikkate alınarak orantılı olacağı gerekçesiyle söz konusu adli kontrol tedbirine karar verildiği, başvuru tarihi itibarıyla başvurucunun yurt dışında bulunduğunu belirtmesinin uygulanan tedbirin haklılığını gösterdiği ifade edilmiştir. Başvurucu vekilince Bakanlık görüşüne karşı sunulan beyanda, başvuru formunda yer alan iddia ve talepler yinelenmiştir.
11. Başvuruya konu yurt dışına çıkma yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirinin esas olarak yerleşme ve seyahat hürriyeti kapsamında kaldığı açıktır. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (4) No.lu Protokol'e Türkiye'nin taraf olmadığı hatırlatılarak anılan protokolde yer alan serbest dolaşım özgürlüğünün ortak koruma alanına girmediği açıklanmıştır (birçok karar arasından bkz. Mehmet Takımsu [2. B.], B. No: 2016/63712, 15/11/2018, §§ 76-80; Sebahat Tuncel [1. B.], B. No: 2012/1051, 20/2/2014, §§ 49-55; Onur Can Taştan [GK], B. No: 2018/32475, 27/10/2021, § 49). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında olmayan bazı hakların ortak koruma alanı içinde yer alan temel haklarla esaslı şekilde ilişkili olması durumunda ilgili haklarla bağlantı kurularak inceleme yapılmasının mümkün olduğunu da açıklamıştır (ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Özgür Sevgi Göral Birinci [2. B.], B. No: 2014/12112, 4/10/2017; özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı bağlamında bkz. Şengül Tükel [2. B.], B. No: 2018/12456, 12/1/2022).
12. Nitekim Anayasa Mahkemesi Yağmur Erşan ([GK], B. No: 2018/36451, 27/10/2021) ve Onur Can Taştan kararlarında esasen seyahat özgürlüğü kapsamında kalan pasaport iptalinin, Latife Akyüz ([1. B.], B. No: 2016/50822, 7/9/2021) ve Hakkı Gök ([1. B.], B. No: 2017/33469, 3/11/2022) kararlarında ise yurt dışına çıkış yasağı öngören adli kontrol tedbirinin belirli şartların varlığı hâlinde özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenebileceğini kabul etmiştir (ayrıntılı açıklamalar için bkz. Yağmur Erşan, §§ 39, 40, 47-51; Onur Can Taştan, §§ 39, 40, 47-51; Latife Akyüz, §§ 36-38; Hakkı Gök, §§ 31-33).
13. Somut olaya konu tedbirin başvurucunun aile hayatına olan etkisinin bulunması nedeniyle başvurunun aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu değerlendirilmiş ve başvuru bu bağlamda ele alınmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hakkı Gök, § 33; Hasan Hüseyin Güney [1. B.], B. No: 2019/32372, 23/5/2023, § 14).
14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
15. Başvurucu hakkında yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanması aile hayatına saygı hakkına müdahale oluşturmaktadır. Söz konusu müdahalenin 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109. maddesine istinaden gerçekleştirildiği görüldüğünden kanuni dayanağı bulunmaktadır. Ayrıca müdahalenin kamu düzeninin sağlanması meşru amacı ile yapıldığı görülmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hakkı Gök, §§ 40, 41; Hasan Hüseyin Güney, § 16). Bu belirlemelerin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığı irdelenecektir.
16. Genel olarak adli kontrol, işlediği iddia olunan bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın, tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde belirli yükümlülükler yüklenerek adli makam ve merciilerin denetimi ve kontrolü altına sokulmasıdır. Adli kontrol koruma tedbiri, tutuklamaya göre kişi özgürlüğünü daha az kısıtladığı ve sanık tutuklanmaksızın muhakemenin yapılabilmesini sağladığı için tutuklama yerine geçmek üzere ihdas edilmiştir. Böylelikle ilgili, bütünüyle özgürlüğünden yoksun bırakılmaksızın denetim altında tutulabilmektedir. Tutuklamaya alternatif bir koruma tedbiri olan adli kontrol, bu özelliğiyle tutuklamaya ancak istisnai hâllerde başvurulması kuralının işlerlik kazanmasına katkıda bulunmakta; tutuklamanın son çare olma özelliğini ortaya koymaktadır (Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019, §§ 18, 50; ayrıca bkz. Latife Akyüz, § 46; Hakkı Gök, § 42).
17. Anayasa Mahkemesi, mahkemelerin koruma tedbiri kararlarında lehte ve aleyhte ileri sürülen bütün delilleri incelemek ve temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahaleye katlanmayı gerektirecek nitelikte kamu yararını haklı kılan gerçek bir ihtiyacın varlığını göstermek zorunda olduklarını, süregelen koruma tedbirlerinin devamına ilişkin olarak verilen kararlarda da tedbirin devamını haklı kılan gerekçelerin gösterilmesi ve çatışan menfaatler arasında adil dengenin korunması gerektiğini ifade etmiştir (Hülya Kar, §§ 29, 30, 35; ayrıca bkz. Latife Akyüz, §§ 49-52, 56; Hakkı Gök, §§ 51, 52).
18. Ayrıca Anayasa Mahkemesi Hülya Kar ve Latife Akyüz başvurularında başvuruya konu adli kontrol koruma tedbirinde olduğu gibi tüm koruma tedbirlerinin geçici olduğunu, süreklilik arz eder biçimde uygulanmasının mümkün olmadığını vurgulamış; süregelen bir koruma tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğünün anlaşıldığı durumlarda tedbir nedeniyle müdahale edilen anayasal hakların ihlalinin söz konusu olabileceğini belirtmiştir. Anılan kararlarda, tedbirin türü ve kapsamı konusunda yargı merciilerinin geniş takdir hakkının bulunduğu ancak yürütülen bir soruşturma veya kovuşturma kapsamında alınan koruma tedbiri ile hedeflenen amaca ulaşmak için hakların daha az sınırlanmasını sağlayacak alternatif yolların bulunup bulunmadığının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir (Hülya Kar, §§ 25-28, 44; Latife Akyüz, §§ 48-51, 58; Hakkı Gök, §§ 44-47, 54; Hasan Hüseyin Güney, § 17).
19. Yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbirine ve devamına karar verilirken kişinin yurt dışındaki ailevi, kişisel ve mesleki bağları ile kişiye isnat edilen suçun niteliği, delil durumu ve mahkûmiyet hâlinde alacağı cezanın ağırlığı birlikte değerlendirilerek, adli kontrol tedbirinden beklenen kamusal menfaat ile başvurucunun menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulması ve bu durumun yeterli gerekçeyle açıklanması gerektiği söylenebilir. Ayrıca yurt dışına çıkış yasağının belirsiz bir süre uzaması ve uzun süre uygulanması hâlinde öngörülen sınırlandırmanın özel hayata ve aile hayatına etkilerinin zamanla ağırlaşacağı ve her hâlde gözetilmesi gereken kamusal yarar ile bireyin kişisel yararı arasındaki dengenin bozulacağı da unutulmamalıdır (Hakkı Gök, §§ 50, 51).
20. Somut olayda başvurucu, gezi olayları nedeniyle başlatılan soruşturma kapsamında 2018 yılında tutuklanmış ve 2019 yılında tahliye edilmiştir. Hakkındaki beraat kararının istinaf incelemesi neticesinde bozulmasının ardından 28/1/2021 tarihli tensip zaptıyla yurt dışına çıkma yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verilmiştir. Söz konusu tarihte yurt dışında bulunan başvurucu hakkında verilen kararın gerekçesinde, başvurucunun da içinde olduğu şüpheliler yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu ve yargılamanın safahatı dolayısıyla adli kontrol tedbirinin uygulanmasının orantılı olacağı belirtilmiştir. Adli kontrol tedbirinin devamına yönelik kararlara karşı yapılan itirazların reddedildiği ve tedbirin hâlen devam ettiği görülmektedir. Başvurucu vekilince yargı merciilerine sunulan dilekçelerde başvurucunun Hollanda'da ailesiyle beraber yaşadığı ve çalıştığı, çocuklarının Hollanda'da eğitimlerine devam ettiği belirtilmiş ve tedbirin kaldırılması talep edilmiştir.
21. Başvurucunun yargılanmasına İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde devam edilmektedir. 28/1/2021 tarihinden bu yana uygulanan başvuruya konu adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına ilişkin taleplerin anılan Mahkemece ve itiraz üzerine İstanbul 14. ve 31. Ağır Ceza Mahkemelerince değerlendirildiği ve reddedildiği görülmektedir. Başvurucunun eşi ve çocuklarıyla beraber yurt dışında yaşadığı, bu nedenle çekirdek ailesiyle olan bağlarının anılan tedbirden kaynaklı olarak doğrudan etkilenmediği açıktır. Başvurucunun aile büyüklerini ziyaret edemediğine ilişkin iddiasının ise tedbire hükmeden ve yargılamayı yürüten mahkemelerin başvurucu hakkındaki tespitleri ile anılan tedbirin kamu düzenini sağlamada elverişli bir yol olarak kabul edilebileceği hususu birlikte değerlendirilerek ele alındığı anlaşılmaktadır.
22. Başvurucunun eşi ve çocuklarıyla birlikte yaşadığı gözönüne alındığında bahse konu adli kontrol tedbirinin başvurucunun aile hayatına olan etkilerinin sınırlı olduğu,yargı merciilerince tedbirin verilmesinin gerekliliğine ilişkin olarak tespit edilen gerekçelerin keyfî olmadığı ve adli kontrol tedbirinden beklenen kamusal menfaat ile başvurucunun menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmadığının mevcut koşullarda söylenemeyeceği değerlendirilmektedir. Dolayısıyla söz konusu müdahalenin ölçüsüz olmadığı anlaşılmaktadır.
23. Sonuç olarak başvuru konusu tedbirin türü, tedbirin amacı, uygulanma yöntemi ve başvurucunun aile hayatı üzerindeki sınırlı etkileri birlikte değerlendirildiğinde, tedbirin keyfî şekilde uygulanmadığı değerlendirilmiş ve mevcut davanın koşullarında anılan tedbirin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve izlenen meşru amaçla orantılı olduğu kanaatine varılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Kenan YAŞAR bu sonuca katılmamıştır.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvuruların BİRLEŞTİRİLMESİNE,
B. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Kenan YAŞAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuru, yurt dışına çıkma yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına yönelik taleplerin reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Mahkememiz çoğunluğu, yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirinin başvurucunun aile hayatına etkilerini Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında değerlendirerek, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olduğu, dolayısıyla ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. Aşağıda açıklanan gerekçeler uyarınca çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.
3. Somut olayda başvurucunun 2020 yılından bu yana eşi ve çocuklarıyla birlikte Hollanda’da yerleşik olarak yaşadığı sabittir. Başvurucu, ailesiyle birlikte kurduğu yaşam düzeninin yurt dışına çıkış yasağı nedeniyle ağır biçimde sekteye uğradığını, Türkiye’ye gelmesinin ailesinden ayrı kalmasına ve yaşam koşullarının telafisi güç şekilde bozulmasına yol açacağını ileri sürmüştür.
4. Başvurucu hakkında uygulanan yurt dışına çıkış yasağına ilişkin kararların tamamı, soyut ve tekrar eden ifadelerle kaleme alınmış; başvurucunun yurt dışındaki ailevi bağları, çocuklarının eğitimi ve eşinin çalışması gibi somut durumları hiç tartışılmamış; kamu makamlarınca, bu ağır sınırlamayı haklı gösterecek bireyselleştirilmiş bir gerekçe sunulamamıştır.
5. Adli kontrol, hakkında suç isnadı bulunan kişinin tutuklanmaksızın yargı sürecine dâhil edilmesini sağlayan ve özgürlüğünü sınırlayan, ancak tamamen ortadan kaldırmayan bir koruma tedbiridir. Tutuklama nedenleri bulunsa dahi, daha hafif müdahale yolu olarak şüpheli veya sanığa belirli yükümlülükler yüklenerek yargı makamlarının gözetimi altında kalması sağlanır. Bu yönüyle adli kontrol, tutuklamanın istisna olması ilkesine işlerlik kazandırır ve kişinin temel haklarını daha az sınırlayan bir araç olarak öne çıkar. Amaç, ceza yargılamasının sağlıklı şekilde sürdürülmesini temin ederken, kişi özgürlüğü üzerindeki müdahaleyi asgari düzeyde tutmaktır. (Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019, §§ 18, 50; ayrıca bkz. Latife Akyüz [1. B.], B. No: 2016/50822, 7/9/2021, § 46; Hakkı Gök [1. B.], B. No: 2017/33469, 3/11/2022, § 42).
6. Anayasa Mahkemesi, mahkemelerin koruma tedbiri kararlarında lehte ve aleyhte ileri sürülen bütün delilleri incelemek ve temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahaleye katlanmayı gerektirecek nitelikte kamu yararını haklı kılan gerçek bir ihtiyacın varlığını göstermek zorunda olduklarını, süregelen koruma tedbirlerinin devamına ilişkin olarak verilen kararlarda da tedbirin devamını haklı kılan gerekçelerin gösterilmesi ve çatışan menfaatler arasında adil dengenin korunması gerektiğini ifade etmiştir (Hülya Kar, §§ 29, 30, 35; ayrıca bkz. Latife Akyüz, §§ 49-52, 56; Hakkı Gök, §§ 51, 52).
7. Ayrıca Anayasa Mahkemesi Hülya Kar ve Latife Akyüz başvurularında başvuruya konu adli kontrol koruma tedbirinde olduğu gibi tüm koruma tedbirlerinin geçici olduğunu, süreklilik arz eder biçimde uygulanmasının mümkün olmadığını vurgulamış; süregelen bir koruma tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğünün anlaşıldığı durumlarda tedbir nedeniyle müdahale edilen anayasal hakların ihlalinin söz konusu olabileceğini belirtmiştir. Anılan kararlarda, tedbirin türü ve kapsamı konusunda derece mahkemelerinin geniş takdir hakkının bulunduğu ancak yürütülen bir soruşturma veya kovuşturma kapsamında alınan koruma tedbiri ile hedeflenen amaca ulaşmak için hakların daha az sınırlanmasını sağlayacak alternatif yolların bulunup bulunmadığının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir (Hülya Kar, §§ 25-28, 44; Latife Akyüz, §§ 48-51, 58; Hakkı Gök, §§ 44-47, 54; Hasan Hüseyin Güney [1. B.], B. No: 2019/32372, 23/5/2023 § 17).
8. Adli kontrol tedbirlerinde amaç, tutuklama koruma tedbirinden beklenen sonuçlara daha hafif tedbirler yoluyla ulaşmak ve kişinin belirlenen yükümlere uymak kaydıyla toplumsal ve bireysel yaşamını olağan şekilde sürdürmesine imkân sağlanmaktır. Bu bağlamda özellikle yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbirine ve devamına karar verilirken kişinin yurt dışındaki ailevi, kişisel ve mesleki bağları ile kişiye isnat edilen suçun niteliği, delil durumu ve mahkûmiyet hâlinde alacağı cezanın ağırlığı birlikte değerlendirilerek, adli kontrol tedbirinden beklenen kamusal menfaat ile başvurucunun menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulması ve bu durumun yeterli gerekçeyle açıklanması gerektiği söylenebilir. Ayrıca yurt dışına çıkış yasağının belirsiz bir süre uzaması ve uzun süre uygulanması hâlinde öngörülen sınırlandırmanın özel hayata ve aile hayatına etkilerinin zamanla ağırlaşacağı ve herhâlde gözetilmesi gereken kamusal yarar ile bireyin kişisel yararı arasındaki dengenin bozulacağı da unutulmamalıdır (Hakkı Gök, §§ 50, 51).
9. Ayrıca Hülya Kar ve Latife Akyüz başvurularında başvuruya konu adli kontrol koruma tedbirinde olduğu gibi tüm koruma tedbirlerinin geçici olduğunu, herhangi bir tedbirin ilanihaye veya herhangi bir kriterden bağımsız olarak süreklilik arz eder biçimde uygulanmasının mümkün olmadığını vurgulamış; süregelen bir koruma tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğünün anlaşıldığı durumlarda tedbir nedeniyle müdahale edilen anayasal hakların ihlalinin söz konusu olabileceğini belirtmiştir. Anılan kararda, tedbirin türü ve kapsamı konusunda derece mahkemelerinin geniş takdir hakkının bulunduğunu ancak yürütülen bir soruşturma veya kovuşturma kapsamında alınan koruma tedbiri ile hedeflenen amaca ulaşmak için hakların daha az sınırlanmasını sağlayacak alternatif yolların bulunup bulunmadığının da dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir (Hülya Kar, §§ 25-28, 44; Latife Akyüz, §§ 48-51, 58; Hakkı Gök, §§ 44-47, 54; Hasan Hüseyin Güney, § 17).
10. Somut olayda başvurucu, gezi olayları kapsamında başlatılan soruşturma kapsamında 2018 yılında tutuklanmış ve 2019 yılında tahliye edilmiştir. Hakkındaki beraat kararının istinaf incelemesi neticesinde bozulmasının ardından 28/1/2021 tarihli tensip zaptıyla hakkında yurt dışına çıkma yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verilmiştir. Adli kontrol tedbirinin devamına yönelik kararlara karşı yapılan itirazların reddedildiği ve tedbirin hâlen devam ettiği görülmektedir. Başvurucu vekilince yargı mercilerine sunulan dilekçelerde başvurucunun Hollanda'da ailesiyle beraber yaşadığı ve çalıştığı, çocuklarının Hollanda'da eğitimlerine devam ettiği belirtilmiş ve tedbirin kaldırılması talep edilmiştir.
11. Başvurucu hakkında 2021’den bu yana uygulanan yurt dışına çıkış yasağının kaldırılmasına yönelik talepler, mahkemelerce başvurucunun aile hayatına etkisi değerlendirilmeden, soyut ve tekrar eden gerekçelerle reddedilmiştir. Tedbirin dört yılı aşkın süredir devam etmesine rağmen, bu sürenin yargılamaya katkısı ortaya konmamış, alternatif tedbirler de dikkate alınmamıştır. Bu durum, kamusal yarar ile bireysel menfaat arasında adil bir denge kurulmadığını ve müdahalenin ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu göstermektedir.
12. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği kanaatiyle çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.
Üye Kenan YAŞAR |