ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

AYM'nin 2021/14882 başvuru numaralı kararı

AYM'nin 2021/14882 başvuru numaralı kararı
1 Okunma

Anayasa Mahkemesi'nin 22/1/2025 tarihli ve 2021/14882 başvuru numaralı kararı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

YÜKSEL GÖNÜLTAŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/14882)

Karar Tarihi: 22/1/2025

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

Yıldız SEFERİNOĞLU

Kenan YAŞAR

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Şeyda Nur ÜN

Başvurucu

:

Yüksel GÖNÜLTAŞ

Vekili

:

Av. Yılmaz Gökhan BÜYÜKSOY

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda televizyondan yararlanma imkânının kısıtlanması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

A. Bireysel Başvuruya Konu Süreç

2. 1969 doğumlu olan başvurucu, olayların yaşandığı dönemde Erzincan T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu/Kurum) anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan tutuklu olarak bulunmaktadır.

3. İddiasına göre başvurucu, tutuklandığı 18/7/2016 tarihinden itibaren tek kişilik odada tutulmakta olup Ceza İnfaz Kurumuna girdiği tarihten bir ay sonra Kurum kantininden televizyon almış ve yaklaşık bir yıl boyunca herhangi bir engelleme olmaksızın televizyondan yararlanmıştır. 25/7/2017 tarihinde ise infaz koruma memuru, başvurucunun odasına gelerek herhangi bir gerekçe belirtmeksizin başvurucunun televizyonunu almıştır. Başvurucu, bu hususa ilişkin olarak Ceza İnfaz Kurumuna birden çok kez dilekçe yazdığını ancak dilekçelerine herhangi bir cevap alamadığını iddia etmiştir.

4. Bununla birlikte başvurucunun iddiasının aksine Erzincan İnfaz Hâkimliğinin (İnfaz Hâkimliği) 13/10/2020 tarihli kararından anlaşıldığı üzere Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığı (İdare ve Gözlem Kurulu) 26/10/2017 tarihli kararıyla başvurucunun televizyondan yararlanmasına ilişkin 19/10/2017 tarihli talebini reddetmiştir. İdare ve Gözlem Kurulunun ret gerekçesine dair bir bilgi dosyada bulunamamıştır.

5. Başvurucu akabinde, konuyla ilgili olarak 6/8/2020 tarihinde Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne dilekçe yazmış; 25/8/2020 tarihinde ise başvurucunun dilekçesine konunun İdare ve Gözlem Kurulu yetkisinde olduğuna dair cevap verilmiştir.

6. Bunun üzerine başvurucu 14/9/2020 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna dilekçe yazarak kendisine televizyondan yararlanma imkânı verilmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucunun talebi 22/9/2020 tarihli İdare ve Gözlem Kurulu kararıyla reddedilmiştir. İdare ve Gözlem Kurulu kararında; başvurucunun yüksek güvenlikli bölümde barındırılması, asayiş ve güvenlik ile istihbari değerlendirmeler sebebiyle televizyon yayınlarından yararlanmasının yasaklandığı belirtilmiştir.

7. Başvurucu, İdare ve Gözlem Kurulunun kararına karşı İnfaz Hâkimliğine şikâyette bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği 13/10/2020 tarihli kararıyla başvurucunun şikâyetinin kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Hükümözlünün anayasal düzeni ve bu düzenin işleyişini bozma suçundan ceza infaz kurumunda hükümözlü olarak bulunması, atılı suçun niteliği ve ağırlığı, mensubu olduğu belirtilen terör örgütünün hâlen ülkemizde aktif şekilde faaliyet göstermesi gibi hususlar nazara alındığında cezasının infazının belirli bir bölümünde belirli haklardan hukuki mevzuat çerçevesinde yararlanmasının kısıtlanması yerindedir. Ancak bunun ayrı bir cezaya dönüşecek şekilde süreklilik arz edecek boyutta olmaması gerekmektedir. Bu nedenle, hükümözlünün belirli bir süre televizyon yayınından yararlanma hakkının kısıtlanmasında hukuki bir eksiklik bulunmamaktadır.

Ancak 5275 sayılı Kanunun 67/4. maddesi, ceza infaz kurumu idaresinin örgüt mensubu olan şahıslar yönünden televizyon yayınlarından yararlanma imkânını kısıtlama yetkisi vermiştir. Yani infaz kurumunun televizyon yayınından yararlanma imkânından tamamen yoksun bırakma yetkisi yoktur. Maddede yoksun bırakılabileceği geçmemektedir. Kısıtlama ifadesinin kanun koyucu tarafından bilinçli olarak kullanıldığı 5275 sayılı Kanunun sair maddelerinden anlaşılmaktadır. Örnek vermek gerekirse, haberleşme ve iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama cezasını düzenleyen 42. maddede yoksun bırakma ve kısıtlama kelimeleri ayrı ayrı kullanılmıştır. Bu husus da göstermektedir ki kanun koyucu kısıtlama kelimesiyle yoksun bırakma kelimesinin ayrı ayrı değerlendirmektedir. Yine TDK'ya göre kısıtlama kelimesinin anlamı; önceden verilmiş olan hak ve hürriyetlerin sınırlarını daraltmaktır.

Tüm izahla, ceza infaz kurumunun yoksun bırakma gerekçesinin yerinde olduğu ancak kısıtlama şeklinde uygulanması gerekirken tamamen haktan yoksun bırakılması yerinde değildir.

Ceza infaz kurumunca hükümözlünün tamamen televizyon yayınından yoksun bırakılması madde lafzına ve kanun koyucunun amacına uygun düşmediğinden esas yönünden doğru olan karar uygulanma şekli sebebiyle kaldırılmıştır."

8. İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı başvurucu ve Cumhuriyet savcısı, itiraz yoluna başvurmuş; itirazı inceleyen Erzincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) 26/10/2020 tarihinde "İnfaz Hâkimliği kararında usul ve yasaya ayrı bir yön bulunmadığını" belirterek itirazı kesin olarak reddetmiştir.

9. Başvurucu, nihai kararı 27/1/2021 tarihinde öğrendikten sonra Ceza İnfaz Kurumu tarafından kendisine televizyon yayınlarından yararlanma imkânı verilmemesi nedeniyle 19/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

B. Bireysel Başvuruya Konu Edilmeyen Süreç

11. İnfaz Hâkimliğinin 13/10/2020 tarihli kararı ile İdare ve Gözlem Kurulunun 22/9/2020 tarihli kararının kaldırılması üzerine İdare ve Gözlem Kurulunca 28/1/2021 tarihinde "başvurucunun televizyon yayınlarından yararlanma hakkının, kısıtlanma süresinin bitiminde yeniden değerlendirilmek üzere, 26/10/2020 tarihinden itibaren 6 ay kısıtlanmasına" karar verilmiştir.

12. Başvurucu, bu karara karşı İnfaz Hâkimliğine şikâyette bulunmuş; İnfaz Hâkimliği ise 1/2/2021 tarihinde şikâyetin kabulü ile İdare ve Gözlem Kurulunun 28/1/2021 tarihli kararının kaldırılmasına karar vermiştir.

13. İnfaz Hâkimliğinin kararı doğrultusunda İdare ve Gözlem Kurulu 8/2/2021 tarihinde "İnfaz Hâkimliğinin 1/2/2021 tarihli kararına istinaden; adı geçenin, kurumun merkezi yayın sisteminde yayınlanmakta olan TRT-1, TRT-2, TRT-6, TRT SPOR, TRT haber ve TRT belgesel kanallarından yararlandırılmasına, diğer mevcut kanalların kısıtlanmasına karar verilmiş olup teknik anlamda sistemin kısıtlama imkânına sahip olmaması durumunda, sistem güncellemesi yapılana kadar TV haklarından faydalanmasına ve 6 (altı) ay sonra tekrar değerlendirmek üzere ilgilinin talebinin kabulüne" karar vermiştir.

14. İdare ve Gözlem Kurulu, altı aylık sürenin bitiminden sonra 11/8/2021 tarihinde de -8/2/2021 tarihli kararıyla benzer şekilde- başvurucunun televizyon yayınlarından yararlanmasına karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

15. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumuna giriş yaptığı tarih itibarıyla bir yıl boyunca televizyon yayınlarından yararlanma imkânına sahip olduğunu ancak akabinde kendisine ait televizyonun infaz memurları tarafından herhangi bir gerekçe belirtilmeksizin alındığını ve 25/7/2017 tarihinden itibaren televizyon yayınlarından yararlanamadığını belirtmiştir. Başvurucu devamında İnfaz Hâkimliğinin 13/10/2020 tarihli kararıyla televizyon yayınlarından yararlanma imkânının yasaklanmasına yönelik İdare ve Gözlem Kurulu kararının kaldırıldığını, bu kararın Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla da kesinleştiğini ancak bireysel başvuru tarihi olan 19/2/2021 itibarıyla Ceza İnfaz Kurumu tarafından kendisine televizyon yayınlarından yararlanma imkânı verilmediğini ifade etmiştir.

16. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; öncelikle başvurucunun televizyon yayınlarından yararlanma imkânından yoksun bırakılmasına dair Ceza İnfaz Kurumu kararına karşı yaptığı şikâyet lehine sonuçlanmasına rağmen ilgili kararın uygulanmaması nedeniyle 19/2/2021 tarihli dilekçesiyle Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunduğu ancak İdare ve Gözlem Kurulunun 8/2/2021 tarihinde başvurucunun televizyon yayınlarından yararlanmasına karar verdiği, bununla birlikte başvuru formunda bu hususlara değinilmediği ve başvuru hakkının kötüye kullanıldığı belirtilmiştir. Devamında Bakanlık görüşünde; başvurucuya 8/2/2021 tarihi itibarıyla televizyon yayınlarından yararlanma hakkı verilmesi nedeniyle başvurucunun mağdur sıfatının bulunmadığı belirtilmiştir. Esas yönünden yapılacak incelemede ise başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

17. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, televizyon yayınlarından yararlanma imkânının 2017 yılından 2021 yılına kadar herhangi bir gerekçe olmaksızın ihlal edildiğini, kesinleşmiş mahkeme kararına rağmen Ceza İnfaz Kurumunca dört ay boyunca bir karar alınmadığını, bireysel başvuruda bulunacağının Ceza İnfaz Kurumu tarafından öğrenilmesi üzerine söz konusu kararın alındığını belirtmiştir.

18. Her ne kadar Bakanlık görüşünde başvurucuya bireysel başvuru öncesinde 8/2/2021 tarihli İdare ve Gözlem Kurulu kararıyla televizyon yayınlarından yararlanma imkânı tanındığı ve başvurucunun bu hususu bireysel başvuru dilekçesinde belirtmeyerek başvuru hakkını kötüye kullandığı belirtilmiş ise de 8/2/2021 tarihli kararın başvurucuya tebliğ edilip edilmediğine dair dosyada bir bilgi bulunmadığı gibi Bakanlık görüşünde de anılan kararın başvurucuya tebliğ edildiğine ilişkin bir bilgi verilmemiştir. Bu hâliyle başvurucunun 19/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunması da gözönüne alındığında başvurucunun anılan kararı öğrendiğine ve buna rağmen bu hususu belirtmediğine dair kesin bir bilgi söz konusu olmadığından başvuru hakkının kötüye kullanılmasından bahsedilemeyecektir.

19. Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararında, tutuklu ve hükümlülerin televizyon yayınlarından yararlanma taleplerinin reddedilmesini ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmiştir (ilgili kararlar için bkz. Muhittin Pirinççioğlu [1. B.], B. No: 2014/4397, 21/9/2016, § 20; Erdener Demirel ve Feki Roni Temizyüz [2. B.], B. No: 2014/13310, 18/7/2018, § 19). Bu kapsamda bir ceza infaz kurumunda bulunan başvurucunun televizyondan yararlanma imkânının engellenmesinin haber veya fikir alma özgürlüğü, dolayısıyla ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerekir.

20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

21. Başvurucunun televizyondan yararlanmasının engellenmesiyle ifade özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur. Müdahalenin dayanağı olan 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 67. maddesinin (4) numaralı fıkrasının kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı ve müdahalenin amacının Ceza İnfaz Kurumunun düzenini ve güvenliğini sağlamak olduğu, bu bağlamda müdahalenin kamu düzeninin sağlanmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu aşamadan sonra yapılması gereken, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını değerlendirmektir.

22. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007). Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan [1. B.], B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).

23. Tutuklu ve hükümlüler, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri [2. B.], B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda tutuklu ve hükümlülerin ifade özgürlüğü de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır (Murat Karayel (5) [2. B.], B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27). Bununla birlikte ifade özgürlüğü mutlak bir hak değildir ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen sebeplerle sınırlanabilir. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29).

24. Anayasa Mahkemesi, bir ceza infaz kurumunda bulunan mahpusların bilgisayar veya bu gibi bazı araçlara erişimi konusunda geniş bir takdir yetkisi bulunduğunu kabul etmiştir. Bu bağlamda ceza infaz kurumu idaresinin mahpusların kendi araçlarını bulundurmaları ve kullanmaları da dâhil olmak üzere teknik bazı araçlara ilişkin düzenlemeler yapması, bunları organize etmesi ve ceza infaz kurumu şartlarına göre denetlemesi mümkündür. Bu takdir yetkisi işin teknik boyutu, devletin olanakları, kurumların imkân ve kapasitesi ile infaz hukukunun gereklilikleri gibi koşullarla da bağlantılıdır (Abdulmenaf Osman [1. B.], B. No: 2015/5483, 10/5/2018, § 15). Bu doğrultuda anılan ilkeler, hükümlü ve tutukluların televizyon olanağından yararlanma talebi yönünden de geçerlidir.

25. Başvurucu, asıl olarak televizyon izleme imkânından yararlandırılmamasını şikâyet konusu etmiştir. Daha önce de vurgulandığı üzere ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda başvurucunun televizyon izleme imkânından yararlandırılmamasına karar verilebilecektir. Öte yandan Anayasa'nın ve ilgili mevzuatın mahpusların haber veya fikir alma özgürlüğüne ilişkin olarak belli bir iletişim aracını güvence altına aldığı da söylenemez. Bunun sonucu olarak mahpusların bilgiye ulaşmasını anlamsız ve imkânsız hâle getirmeyen münferit uygulamalar konusunda ceza infaz kurumlarının geniş bir takdir yetkisinin olduğu vurgulanmalıdır (Murat Gösterit [2. B.], B. No: 2019/9396, 27/2/2024, § 32).

26. Bununla birlikte ceza infaz kurumlarınca yapılacak belirli bir ulaşım aracına getirilen kısıtlamaya ilişkin münferit uygulamaların tamamen denetimsiz alan olarak görülmesi de mümkün değildir. Dolayısıyla mevcut başvurudaki gibi ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerde kurumların ve mahkemelerin belirli bir ulaşım aracına getirilen kısıtlamaya ilişkin uygulamaların ceza infaz kurumunun asayişi ve güvenliği için gerekli olduğunu değerlendirmeleri gerekir. Ceza infaz kurumlarından teknik bazı araçlara ilişkin yapılan başvurularda Anayasa Mahkemesi ise idarenin ve mahkemelerin bilgiye ulaşmak için kullanılan teknik bir araca getirilen kısıtlama hususundaki geniş takdir yetkilerini meşru bir temeli olmaksızın ayrımcı bir nedenle, öngörülemez ya da keyfî olarak kullanıp kullanmadıklarını inceleyecektir (Murat Gösterit, § 33).

27. Somut olayda başvurucu, Ceza İnfaz Kurumuna girdiği tarihten itibaren bir yıl boyunca televizyondan yararlandığını ancak kendisine ait televizyonun herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin 25/7/2017 tarihinde elinden alındığını ve bu tarihten itibaren yaklaşık 3,5 yıl boyunca televizyon yayınlarından yararlanamadığını iddia etmiştir. İnfaz Hâkimliğinin 13/10/2020 tarihli kararından anlaşıldığı kadarıyla başvurucunun 19/10/2017 tarihli dilekçesine istinaden İdare ve Gözlem Kurulunun 26/10/2017 tarihinde başvurucunun talebinin reddine dair bir karar aldığı görülmektedir. Ancak bu kararın içeriği ile birlikte başvurucuya tebliğ edilip edilmediği tespit edilememektedir. Bununla birlikte başvurucunun söz konusu karara karşı yargısal yollara başvurduğuna dair bir bilgi de mevcut değildir.

28. Akabinde başvurucu, televizyon yayınlarından yararlanma talebiyle Ceza İnfaz Kurumuna başvurmuş; İdare ve Gözlem Kurulu 22/9/2020 tarihli kararıyla başvurucunun talebini "başvurucunun yüksek güvenlikli bölümde barındırılması, asayiş ve güvenlik ile istihbari değerlendirmeler" gerekçesiyle reddetmiştir. Anılan İdare ve Gözlem Kurulu kararında yalnızca ilgili mevzuatta yer alan ifadelere yer verildiği, başvurucunun televizyon yayınlarından yararlandırılmasının yasaklanmasına yönelik somut, ilgili ve ikna edici bir gerekçenin yer almadığı, soyut değerlendirmelerle başvurucunun talebinin reddedildiği görülmüştür.

29. Başvurucunun anılan karara yönelik şikâyette bulunması üzerine İnfaz Hâkimliği 13/10/2020 tarihinde şikâyetin kabulüne karar vermiş ve anılan karar kesinleşmiştir. Bununla birlikte kesinleşmiş bir yargı kararına rağmen Ceza İnfaz Kurumunun 28/1/2021 tarihine kadar herhangi bir karar almadığı, 28/1/2021 tarihinde ise yine başvurucunun televizyon yayınlarından yararlanma imkânının 26/10/2020 tarihinden itibaren 6 ay kısıtlanmasına karar verdiği görülmüştür. Bu hâliyle İnfaz Hâkimliğinin 13/10/2020 tarihli kabul kararında yer alan gerekçelerin aksine Ceza İnfaz Kurumunun yine herhangi bir somut ve ilgili bir gerekçe belirtmeksizin başvurucunun televizyon yayınlarından yararlanma imkânının 6 ay boyunca kısıtlanmasına karar verdiği görülmüştür.

30. Başvurucunun anılan kararı da İnfaz Hâkimliğine şikâyet etmesi ve İnfaz Hâkimliğinin yeniden şikâyetin kabulüne karar vermesi üzerine nihayetinde Ceza İnfaz Kurumunun 8/2/2021 tarihli kararıyla başvurucunun kısıtlı olarak belirli kanalları izleme imkânından yararlanmasına karar verilmiştir.

31. Tüm bu süreç bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde başvurucunun televizyon yayınlarından yararlanma imkânının 25/7/2017 tarihinde herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin elinden alındığı, akabinde -her ne kadar başvurucu bu konuda usulüne uygun hukuk yolu tükettiğini ortaya koyamasa da- yaklaşık 3,5 yıl boyunca da herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin televizyondan yararlandırılmadığı, başvurucunun 2020 yılında yeniden Ceza İnfaz Kurumuna başvurması üzerine Kurum tarafından yalnızca ilgili mevzuata atıfla ve somut bir gerekçe belirtilmeksizin televizyon imkânının yasaklanmasına karar verildiği görülmüştür. İnfaz Hâkimliğinin 13/10/2020 tarihli kabul kararına ve kararda yer alan gerekçelere rağmen Ceza İnfaz Kurumunun aldığı kararda yine herhangi bir somut gerekçe belirtmeksizin başvurucunun televizyondan yararlanma imkânının kısıtlanmasına karar verdiği görülmektedir. Bu kapsamda başvurucunun anılan süreç boyunca televizyondan yararlanmasının engellenmesine yönelik olarak Ceza İnfaz Kurumu tarafından somut, ikna edici, ilgili ve yeterli gerekçelerin ortaya konulamadığı ve bu hâliyle müdahalenin demokratik bir toplumda zorunlu bir ihtiyacı karşılamadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan gerekçesiz müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu kabul edilemez.

32. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Yıldız SEFERİNOĞLU ve Ömer ÇINAR bu sonuca katılmamıştır.

III. GİDERİM

33. Başvurucu; ihlalin tespiti ve 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

34. Başvurucuya televizyon yayınlarından yararlanma imkânı verildiği anlaşılmakla yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmamaktadır.

35. Bununla birlikte eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında talebiyle bağlı kalınarak net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Yıldız SEFERİNOĞLU ve Ömer ÇINAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

D. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Erzincan İnfaz Hâkimliği (E.2020/668, K.2020/682) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/1/2025 tarihinde karar verildi.

KARŞIOY

Başvurucu, ceza infaz kurumunda televizyon yayınının kısıtlanması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Sayın Mahkemece yapılan değerlendirmede çoğunluk tarafından başvurucunun anayasa ile koruma altına alınan ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiği yönündeki istemi kabul edilmiştir. Aşağıda belirttiğimiz gerekçelerle çoğunluk görüşüne katılmıyoruz. Şöyle ki;

Başvurucu, ceza infaz kurumuna giriş yaptığı tarih itibari ile bir yıl boyunca televizyon yayınlarından yararlanma imkânına sahip olduğunu ancak akabinde kendisine ait televizyonun infaz memurları tarafından herhangi bir gerekçe belirtilmeksizin alındığını ve 25/7/2017 tarihinden itibaren televizyon yayınlarından yararlanamadığını belirtmiştir. Başvurucu devamında İnfaz Hâkimliği’nin 13/10/2020 tarihli kararıyla televizyon yayımlarından yararlanma hakkının yasaklanmasana yönelik İdare ve Gözlem Kurulu kararının kaldırıldığını, bu kararın Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla da kesinleştiğini ancak bireysel başvuru tarihi olan 19/2/2021 itibariyle ceza infaz kurumu tarafından kendisine televizyon yayınlarını izleme hakkı verilmediğini ifade etmiştir.

Somut olayda başvurucu, kendisine ait televizyonun 25/1/2017 tarihinde alındığını ve bu tarihten itibaren yaklaşık 3,5 yıl boyunca televizyon yayınlarını izleme imkânından yararlanamadığını iddia etmiştir. Başvurucunun, televizyon yayınlarını izleme imkânından yararlanamaması nedeniyle idari ve yargısal sürecin 22/9/2020 tarihli İdare ve Gözlem Kurulu kararıyla başladığı ve 8/2/2021 tarihli kararla lehine sonuçlandığı anlaşılmaktadır. Bireysel başvuruda bir hakkın ihlaline karar verilebilmesi için mağdurluk statüsünün ve/veya başvuruya konu olan kamu gücü kullanımına dayalı temel nedenlerin başvurunun yapıldığı anda mevcut olması ve başvuru hakkında karar verileceği zamana kadar devam etmesi gerekir. Başvurucu, ceza infaz kurumuna girdiği tarihten itibaren bir yıl boyunca televizyon yayımlarını izleme imkânından yararlandığını ancak kendisine ait televizyonun herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin 25/7/2017 tarihinde elinden alındığını iddia etmektedir.

İnfaz Hakimliği’nin 13/10/2020 tarihli kararından başvurucunun 19/10/2017 tarihli dilekçesine istinaden İdare ve Gözlem Kurulunun 26/10/2017 tarihinde başvurucunun talebinin reddine dair bir karar aldığı görülmektedir. Bununla birlikte başvurucu söz konusu karara karsı yargısal yollara başvurduğuna dair dosyaya herhangi bir belge sunmamıştır. Yine başvurucunun televizyon yayınlarını izleme imkânının kısıtlanmasına yönelik yargısal yolları işlettiğine ve aleyhine bir kesinleşmiş kararın mevcut olması durumunda ise Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğuna dair bir bilgi mevcut değildir. Bu nedenlerle başvurucunun televizyon yayınlarını izleme imkânından yararlandırılmadığını iddia ettiği yaklaşık üç yıllık sürecin kendi ihmalinden kaynaklandığı, diğer bir ifadeyle bu süre boyunca söz konusu sınırlamaya karsı yargı yollarına başvurmamanın başvurucunun kendi tercihi olduğu değerlendirildiğinden, başvurucunun 22/9/2020 tarihine kadar geçen süreç konusunda mağduriyet iddiasının kabul edilmesi mümkün değildir.

Başvurucu 14/9/2020 tarihli dilekçesiyle televizyon yayınlarından yararlanma talebinde bulunmuş, ceza infaz kurumu tarafından 22/9/2020 tarihinde başvurucunun talebi reddedilerek televizyon yayınlarından yararlanma hakkının yasaklanmasına karar verilmiştir. Şikâyet üzerine İnfaz Hâkimliği tarafından 13/10/2020 tarihinde şikâyetin kabulüne karar verilmiş ve Ağır Ceza Mahkemesinin 26/10/2020 tarihli kararıyla kesinleşmiştir. Daha sonra 8/2/2021 tarihinde ceza infaz kurumu başvurucunun televizyon yayınlarından yararlanmasına yönelik talebinin kabulüne karar vermiştir. Bu hâliyle her ne kadar başvurucu bireysel başvuru formunda televizyon yayınlarını izleme imkânından yararlanamadığını belirtmiş ise de 8/2/2021 tarihi itibari ile bireysel başvuru yapılmasından önce, başvurucunun söz konusu yayınlardan kısmi bir şekilde yararlanmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.

Başvurucunun televizyon yayınlarından yararlanamadığına ilişkin şikâyetiyle ilgili süreç başvurucu lehine yargısal ve idari bir kararla sonuçlanmış ve akabinde de aynı yönde karar alınmaya devam edilmiş olduğundan, başvurucunun televizyon yayınlarından yararlanma hakkına müdahale nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine yönelik iddiası bakımından mağdurluk statüsü mevcut değildir. Kaldı ki, başvurucu 8/2/2021 tarihi itibarıyla söz konusu yayınlardan kısmi bir şekilde yararlanmasına karar verilmesine karşın, kısıtlama kararına karşı yargısal yolları tüketmemiştir. Olağan başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle de başvurucunun iddialarının kabul edilmesi mümkün değildir.

Yukarıda belirttiğimiz nedenlerle somut olayda başvurucu mağdurluk sıfatını kaybetmiş olduğundan ve herhalde kısıtlı yararlandırmaya ilişkin ceza infaz kurumu kararına karşı başvuru yollarını da tüketmediğinden, başvurucunun anayasa ile koruma altına alınan ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiği yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

Üye

Yıldız SEFERİNOĞLU

Üye

Ömer ÇINAR

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/aymnin-202114882-basvuru-numarali-karari