ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

AYM'nin 2020/39074 başvuru numaralı kararı

AYM'nin 2020/39074 başvuru numaralı kararı
1 Okunma

Anayasa Mahkemesi'nin 13/5/2025 tarihli ve 2020/39074 başvuru numaralı kararı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

ÖZBAK GERİ DÖNÜŞÜM SANAYİ VE TİCARET LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/39074)

Karar Tarihi: 13/5/2025

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

Rıdvan GÜLEÇ

Kenan YAŞAR

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Cafiye Ece YALIM

Başvurucu

:

Özbak Geri Dönüşüm Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.

Vekili

:

Av. Recep ÇERÇİ

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, dereye dökülen kimyasal atığın sebebiyet verdiği çevresel zararın bertaraf edilmesi kapsamında yapılan masrafların talep edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/12/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu Niğde ili, Bor Karma Organize Sanayisi'nde atık yağ geri dönüşümü alanında faaliyet gösteren bir şirkettir.

6. Başvurucu şirket tarafından Niğde ili, Kızılca Deresi'ne 27/6/2016 tarihinde gece saat 02.00 civarında kasten kimyasal atık döküldüğü alınan numunelerde yapılan analizler sonucu ve görgü tanıklarının beyanı alınarak Niğde Belediyesince (Belediye) tespit edilmiştir.

7. Niğde Valiliğince (Valilik) 30/6/2016 tarihinde Kızılca Deresi'ne atılan atık nedeniyle oluşan kokunun giderilmesi için Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ile koordineli olarak Belediyenin derhâl çalışmalar başlatmasına, atık dökülen bölgeye gece görüşlü kameralar yerleştirilmesine ve çevreyi kasten kirleten sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunulmasına ve benzer tedbirler alınmasına karar verilmiştir.

8. Kızılca Deresi'ne atılan kimyasal atık nedeniyle oluşan kötü kokuyu gidermek amacıyla Belediye tarafından çalışmalar yapılmış; 1500 kamyon dolgu yapıldığı, iki ekskavatörün 100 saat çalıştığı, 100 torba kireç ve bakteri ekimi yapıldığı 29/7/2016 tarihinde tutanak altına alınmıştır. Tutanakta harcanan tutarın 2/8/2016 tarihli meclis kararında yer aldığı, faturalandırıldığı, çevrenin kasten kirletilmesi sonucu oluşan tahribat bedelinin 387.080 TL olduğu belirtilmiştir.

9. Belediye tarafından ödenen 387.080 TL tutarındaki tahribat bedelinin 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 3. maddesinin (g) bendi uyarınca başvurucu şirketten tahsiline karar verilerek gerekli işlemler başlatılmıştır. 1/9/2016 tarihli yazıyla başvurucu şirkete 10 gün içinde ödeme yapması, aksi takdirde yasal yollardan bedelin tahsil edileceği bildirilmiştir.

10. Başvurucu 21/9/2016 tarihinde söz konusu işlemin haksız olduğu iddiasıyla iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Aksaray İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; Valilik tarafından 2872 sayılı Kanun'a muhalefet etmekten dolayı hakkında verilen idari para cezasının iptali istemiyle ayrı bir dava açtığını, anılan davadaki sonucun bu davayı da etkileyeceğini ileri sürmüştür.

11. İdare Mahkemesi 27/12/2016 tarihinde, 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27. maddesinde öngörülen koşulların bir arada bulunmaması nedeniyle yürütmenin durdurulması hakkındaki istemin reddine, 24/10/2017 tarihinde de davanın reddine karar vermiştir.

12. İdare Mahkemesi gerekçesinde, öncelikle başvurucu aleyhine 2872 sayılı Kanun'un 20. maddesinin (v) bendinin ihlalinden dolayı tahakkuk ettirilen 2.148.132 TL idari para cezasının iptali istemiyle başvurucunun açtığı iptal davasının 20/5/2017 tarihinde reddedildiğini, dolayısıyla başvurucu şirketin Kızılca Deresi'ne kimyasal atık atmak suretiyle çevreyi kasten kirlettiğinin yargı kararıyla sabit olduğunu belirtmiştir. İdare Mahkemesi 2872 sayılı Kanun'un 20. maddesinin (v) bendini ihlal eden başvurucu şirketin, kimyasal atığın bertarafı ve çevreye yayılan kokunun giderilmesinden de yine aynı Kanun'un 3. maddesinin (g) bendi uyarınca sorumlu olacağının mevzuat gereği olduğunu, kirletmeye ilişkin yapılan masrafların başvurucu şirketten alınması işleminde hukuka aykırılık bulunmadığını değerlendirmiştir. İdare Mahkemesi, kimyasal atığın çevreye verdiği tahribat nedeniyle birtakım çalışmalar yapıldığını ve bu çalışmaların 29/7/2016 tarihli tutanakta ortaya konulduğunu, tutanak kapsamında yapıldığı belirtilen ve faturalandırılan masrafların da başvurucudan istenmesi işleminin hukuka uygun olması nedeniyle iptal isteminin reddine karar vermiştir.

13. Anılan karara karşı başvurucu şirket tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Başvurucu istinaf dilekçesinde; ödenmesi gereken tahribat bedelinin yüksek olması nedeniyle tahsil edilmesi hâlinde şirketin mahvına neden olunacağını, atık yağları işlemek ve geri dönüştürmek üzere aldıklarından dereye dökme gibi bir durumun mümkün olmadığını, idari yaptırımı gerektiren fiilin kendileri tarafından gerçekleştirilmediğini belirtmiştir. Konya Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararında; İdare Mahkemesi kararının ve dayandığı gerekçenin usul ve kanuna uygun olduğunu belirtmiştir.

14. Başvurucu, istinaf başvurusunun esastan reddine dair karara karşı temyiz kanun yoluna başvurmuş; temyiz dilekçesinde istinaf başvuru dilekçesi ile benzer şikâyetleri dile getirmiştir. Danıştay 6. Dairesi tarafından Bölge İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu belirtilerek 6/10/2020 tarihinde kararın onanmasına kesin olarak karar verilmiştir.

15. Başvurucu, nihai kararı 28/11/2020 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 21/12/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. 2872 sayılı Kanun'un "Amaç" başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Bu Kanunun amacı, bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır."

17. 2872 sayılı Kanun'un "İlkeler" başlıklı 3. maddesinin (g) bendi şöyledir:

"Kirlenme ve bozulmanın önlenmesi, sınırlandırılması, giderilmesi ve çevrenin iyileştirilmesi için yapılan harcamalar kirleten veya bozulmaya neden olan tarafından karşılanır. Kirletenin kirlenmeyi veya bozulmayı durdurmak, gidermek veya azaltmak için gerekli önlemleri almaması veya bu önlemlerin yetkili makamlarca doğrudan alınması nedeniyle kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan gerekli harcamalar 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre kirletenden tahsil edilir."

18. 2872 sayılı Kanun'un "Kirletme yasağı" başlıklı 8. maddesi şöyledir:

"Her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.

Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle; kirlenmenin meydana geldiği hâllerde kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Anayasa Mahkemesinin 13/5/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenipgereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

20. Başvurucu; 100.000 TL kuruluş sermayesine sahip bir şirket olduğunu, atık yağları geri dönüştürerek tekrar ekonomiye kazandırılmasını sağladığını, tahribat bedelinin bilirkişi incelemesi yapılmadan belirlendiğini, tahribat bedelinin çok yüksek olması nedeniyle şirketin iflasa sürükleneceğini, bu durumun ölçülülük ilkesine aykırı olacağını öne sürmüştür. Başvurucu, bu gerekçelerle ölçülülük ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

21. Bakanlık görüşünde; İdare Mahkemesinin başvurucunun itirazlarını dikkate alarak, idari yaptırımın kamu menfaatlerinin gerekliliği ve kişi yararı arasındaki dengeyi bozan ölçüsüz nitelikte olmadığı kanaatine vardığını ve istemin reddine karar verdiğini, bu kararın da istinaf ve temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiğini değerlendirmiştir. Bakanlık; mülkiyet hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınmasının faydalı olacağını bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

B. Değerlendirme

22. Başvurucunun dile getirdiği şikâyetlerinin özü, mülkiyet hakkı ile ilgili olduğundan anılan kapsamda değerlendirilme yapılması gerekmektedir.

23. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" başlıklı 35. maddesi şöyledir:

“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Mülkün Varlığı

25. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda tahribat bedelinin ödenmesine hükmedilmesi neticesinde belirtilen tutardaki paranın başvurucunun mal varlığından eksilmeye yol açtığı gözetildiğinde bu paranın başvurucu açısından mülk teşkil ettiği açıktır.

b. Müdahalenin Varlığı ve Türü

26. Başvuru konusu olayda başvurucunun tahribat bedelinden sorumlu tutulması yoluyla yapılan müdahale mal varlığında eksilmeye yol açtığından mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur.

27. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenmekle aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan [1. B.], B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).

28. Başvurucudan çevreyi kasten kirlettiği için oluşan tahribatın giderilmesi için tahribat bedelinin ödenmesi istenmiştir. Müdahaleyle çevrenin korunmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

29. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

30. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

i. Kanunilik

31. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company [2. B.], B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).

32. Somut olayda çevreyi kasten kirlettiği belirtilen başvurucuya, kirlilik nedeniyle oluşan tahribatın giderilmesi için yapılan masrafların ödenmesi, ödenmemesi hâlinde yasal yollardan tahsil edileceği bildirilmiştir. Başvurucunun tahribat bedelinden sorumlu tutulmasının dayanağının 2872 sayılı Kanun'un 3. maddesi olduğu dikkate alındığında başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuna dayalı olduğu kuşkusuzdur.

ii. Meşru Amaç

33. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına imkân verdiğinden, bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah [2. B.], B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar [1. B.], B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).

34. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet ve vatandaşların ödevi olduğu belirtilmiştir (AYM, E.2010/51, K.2011/137, 12/10/2011).

35. Buna göre çevrenin geliştirilmesine, çevre sağlığının korunmasına ve çevre kirlenmesinin önlenmesine yönelik tedbirleri almak devletin temel ödevlerindendir. Bu amaçla devlet, çevrenin korunmasını sağlamak için etkili bir hukuk düzeni oluşturmakla yükümlüdür (AYM, E.2019/35, K.2019/53, 26/6/2019, § 20).

36. Bu bağlamda çevrenin korunması amacıyla çevre mevzuatına aykırılık sebebiyle oluşan zararın bir an önce ve ivedi olarak giderilmesindekamu yararı bulunduğu kuşkusuzdur. Dolayısıyla somut olayda atık yağın dökülmesi sonucu oluşan kokunun ve tahribatın etki ve sonuçlarının hızlı bir şekilde ortadan kaldırılması için harekete geçen kamu makamlarınca yapılmış olan masraf ve giderlerin sonradan olumsuz duruma sebebiyet veren ilgililerden istenmesinde kamu yararına dayalı meşru bir amacın olduğu ortadadır.

iii. Ölçülülük

(1) Genel İlkeler

37. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ve bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

38. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

39. Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için her şeyden önce bu tedbirin öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması zorunludur. Diğer taraftan müdahalede bulunulurken takip edilen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye en uygun aracın seçilmesi gerekmektedir. Bu alanda hangi araçların tercih edileceği ise öncelikli olarak daha isabetli karar verebilecek konumda olan ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi aracın tercih edileceğinin belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Hamdi Akın İpek [2. B.], B. No: 2015/17763, 24/5/2018, § 108; Hanife Ensaroğlu [1. B.], B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67).

40. Bununla birlikte orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Arif Güven [2. B.], B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).

41. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk [1. B.], B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 64; Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

42. Başvurucu; atık yağları geri dönüştürerek tekrar ekonomiye kazandırılmasını sağladığını, tahribat bedelinden sorumlu tutulmasının kendisi açısından yıkıcı bir etki oluşturacağını, ödenmesi istenen bedelin bilirkişi incelemesi yapılmadan belirlendiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, başvuru formunda genel olarak sorumlu tutulduğu bedelin yüksek oluşundan yakınmış ancak yargılama sürecinin aksine bireysel başvuru aşamasında çevreye zarar verdiği belirtilen eylemin kendisi tarafından gerçekleştirilmediğini ileri sürmemiş, formda bu konuda bir şikâyette bulunmamıştır.

43. Başvurucu; tahribat bedelinin yüksek olduğunu, ödenmesi hâlinde şirketi iflasa sürükleyeceğini belirtmiş ayrıca söz konusu bedelin bilirkişi incelemesi yapılmadan tespit edildiğini iddia etmiştir. Kızılca Deresi'ne atılan kimyasal atık nedeniyle oluşan kötü kokudan dolayı Niğde ilinde oluşan rahatsızlık sonucu Valilik ve Belediye yetkilileri toplanarak kokunun giderilmesi için derhâl çalışma başlatılmasına karar vermiş, kötü kokunun ortadan kaldırılması için birtakım tedbirler alınması kararlaştırılmıştır. Alınan kararlar doğrultusunda çalışmalara başlayan Belediye, kötü kokuyu bertaraf etmek için Kızılca Deresi'ne 1500 kamyon dolgu yapmış; bu dolgunun yapılması için iki ekskavatörün 100 saat çalıştığı tutanağa bağlanmıştır. Belediye tarafından 100 torba kireç ve bakteri ekimi yapılmış, yapılan tüm işlemler Belediye Meclis kararı ile faturalandırmak suretiyle tutanak altına alınmıştır.

44. Başvurucu, her ne kadar bilirkişi incelemesi yaptırılmadan bu bedelin belirlendiğini iddia etmişse de oluşan tahribatı gidermek için kullanılan yöntemlerden hangisinin gereksiz ya da yüksek tutarda olduğuna da değinmemiştir. Dolayısıyla başvurucu, ödemesi gereken tahribat bedelinin yüksek olduğu için yaptırımın ölçülü olmadığından söz etmişse de herhangi bir ölçülülük karşılaştırması yapmaya elverişli bir bilgi veya belge sunmamıştır. Bu nedenle verilen idari yaptırımın somut olay bağlamında başvurucunun ekonomik durumunda nasıl bir etkiye yol açtığının belirlenmesi mümkün olamamaktadır.

45. Yargılama aşamasında kendisini avukat ile temsil ettiren başvurucunun, önce idare mahkemesinde dava açtığı, davanın reddine ilişkin karara karşı da istinaf ve temyiz kanun yoluna başvurduğu, söz konusu idari yaptırım kararına yönelik başvurucuya iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanındığı anlaşılmaktadır.

46. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin içerdiği kamu yararı amacı ile karşılaştırıldığında ve özellikle kendi kusuruyla kanuna aykırılığa yol açtığı gözetildiğinde başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklenmediği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı ve müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.

47. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 13/5/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/aymnin-202039074-basvuru-numarali-karari