ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

AYM'nin 2020/27305 başvuru numaralı kararı

AYM'nin 2020/27305 başvuru numaralı kararı
1 Okunma

Anayasa Mahkemesi'nin 11/6/2025 tarihli ve 2020/27305 başvuru numaralı kararı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

YEŞİLYURT İNŞAAT MALZEMELERİ PAZ. İNŞ. TAAH. SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.VE METİN YEŞİLYURT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/27305)

Karar Tarihi: 11/6/2025

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

Rıdvan GÜLEÇ

Kenan YAŞAR

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Olcay ÖZCAN

Başvurucular

:

1.Yeşilyurt İnşaat Malzemeleri Paz. İnş. Taah. San. ve

Tic. Ltd. Şti.

2. Metin YEŞİLYURT

Vekili

:

Av. Ali Faruk AKAN

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, imar mevzuatına aykırı olduğu gerekçesiyle yapılan tahliye ve yıkım işlemlerinden kaynaklanan zararların karşılanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvuruculardan Metin Yeşilyurt'un (Başvurucu) murisi Kocaeli'nin Çayırova ilçesi Cumhuriyet mahallesinde bulunan taşınmazda hisseli maliktir. Muris 3/11/1999 tarihinde vefat etmiştir. Başvurucu, diğer başvurucu Yeşilyurt İnşaat Malzemeleri Paz. İnş. Taah. San. ve Tic. Ltd. Şti.nin (Başvurucu Şirket) kurucu ortağı ve temsilcisidir.

3. 2004 yılı içinde Başvurucu Şirkete Şekerpınar Belediyesi (Belediye) Zabıta Müdürlüğünce 67,25 m² ölçüsünde inşaat malzemeleri satış (büro) yeri hususunda işyeri izin harcı belgesi düzenlenmiştir. Belgede işyeri açma tarihi 7/10/2004 olarak belirtilmiş ve belgenin iskân izni almak şartıyla bir yıl süreyle düzenlendiği ifade edilmiştir.

4. 15/3/2012 tarihinde Belediye encümen kararı ile söz konusu taşınmaz üzerinde imar uygulaması yapılmış, uygulama ile Başvurucu Şirketin faaliyet gösterdiği yer yeşil alan ve park alanında kalmış ve Başvurucunun murisine ait hisse yerine başka bir yerden tahsis yapıldığı anlaşılmıştır.

5. Belediye Zabıta Müdürlüğünce 4/11/2012 tarihinde düzenlenen tutanakta, Başvurucu Şirketin ilgili mahalde inşaat malzemelerini çevre ve insan sağlığı güvenliğine aykırı olarak biriktirdiği belirtilmiştir. 19/2/2013 tarihli tutanakta; kamuya ait park ve yeşil alanda, inşaat malzemeleri, kum, çakıl, tuğla, üç adet kamyon, iki adet konteynerin bulunduğu ifade edilmiş ve haksız işgalin on beş gün içinde giderilmesi için süre verilmiştir. 11/3/2013 tarihli tutanakta; kamuya ait park ve yeşil alanda, inşaat malzemeleri, kum, çakıl, tuğla, üç adet kamyon ile iki adet konteynerin verilen on beş günlük süre içinde kaldırılmadığı ifade edilmiş ve fotoğraflar eklendiği belirtilmiştir. 25/3/2013 tarihli tutanakta, işgalin sonlandırılmadığı ifade edilmiş ve iki adet gecekondu yapının taşınmaz üzerinde bulunduğu belirtilmiştir. 8/4/2013 tarihli yazıda ise park ve yeşil alan üzerindeki işgal nedeniyle 18/4/2013 tarihinde yıkım ve tahliye yapılacağı bildirilmiştir.

6. Başvurucular, yıkıma ilişkin 8/4/2013 tarihli işlemin iptali talebiyle Belediye aleyhine Kocaeli 1. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır. İdare Mahkemesi 27/6/2014 tarihinde davanın kabulüne ve işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; kamunun ortak alanlarının işgali hâlinde tahliye yetkisinin mülki amirde olduğu, ayrıca Başvurucunun murisinin hissesi bulunan alan ile başvurucuların kullandıkları alanın bu parsele isabet edip etmediği ve 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 18. maddesinin onuncu fıkrasında belediye hizmetlerine ayrılan yerler üzerinde bulunan yapıların kamulaştırılmadan yıkılamayacağına ilişkin hükmün dikkate alınarak yıkım kararı alınması gerekirken bu hususlara riayet edilmediği ifade edilmiştir. Temyiztalebini inceleyen Danıştay Onyedinci Dairesi 25/2/2016 tarihinde kararı onamış ve Danıştay Onuncu Dairesi de 28/2/2017 tarihinde karar düzeltme talebini reddetmiştir.

7. Başvurucular 7/3/2018 tarihinde Belediye aleyhine İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmış ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL manevi ile 90.000 TL maddi zararının karşılanmasını talep etmiştir. Başvurucular; dava dilekçesinde, yıkım ve tahliye işleminin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmesine rağmen işlemlerin gerçekleştirildiğini belirtmiştir. 2004 yılında alınan ruhsatla hem depo hem de işletme olarak aile şirketi niteliğiyle kullanılan yerin tahliye edilmesi sonucunda maddi ve manevi zarara uğradığını, yıllık 2.000.000 TL ciro eden işletmenin yıkılmasının müşteri çevresi kaybına ve maddi zarara yol açtığını ileri sürmüştür. Ayrıca dava dilekçesinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasını talep etmiştir. İdare Mahkemesi Belediyeden işlemlere ilişkin belgeleri, başvuruculardan da uğranılan zararı ortaya koyan somut tüm bilgi ve belgeleri sunmasını istemiştir. Başvurucular; dava dilekçesinde ileri sürdükleri zarara ilişkin iddialarını tekrar etmiş, yapılar için bazı fotoğrafları sunduklarını belirterek enkaz bedeli değil kamulaştırma bedelinin bilirkişi ve keşif marifetiyle tespit edilmesini talep etmiştir.

8. İdare Mahkemesi 29/11/2019 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; yapıların bulunduğu alanın kısmen park-kısmen imar yolunda kaldığı, yapıların hangi tarihte yapıldığına ve ruhsatların bulunup bulunmadığına ilişkin bilgilerin dosyaya sunulmadığı, yıkımdan önce yapıların enkaz bedelinin tespitinin yapılmadığı ve oluştuğu iddia edilen maddi zarara ilişkin somut bilgi ve belgelerin dosyaya sunulmadığı ifade edilmiştir. İdari eylem ve işlemlerden kaynaklanan zararların idarece tazmin edileceği ancak ödenecek tazminat miktarının tesbitinde maddi zararın somut olarak ortaya konulması gerektiği hâlde zararın somut bilgi ve belgelerle ortaya konulmadığı, dava dilekçesinde ileri sürülen varsayımlardan hareketle de oluşan zararın belirlenemeyeceği ve önceki iptal davasında esasa yönelik herhangi bir değerlendirme yapılmadığı belirtilmiştir. Ayrıca manevi tazminatın ölüm, bedensel zarar ve kişilik haklarına saldırı hâllerinde söz konusu olabileceği, kişinin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik bir tazmin aracı olmadığı, imar planlarında kısmen park-kısmen imar yolunda kalan ve başvurucuların mülkiyetinde bulunmayan alanda ruhsatsız yapılan yapılara ilişkin manevi tazminat isteminde hukuka uyarlık görülmediği ifade edilmiştir.

9. Başvurucular; istinaf talebinde bulunmuş ve işyeri açma ruhsatı olduğunu, park ve yeşil alanın daha önce Başvurucunun murisine ait hisse üzerinde bulunduğunu ve imar uygulaması ile yerinin değiştiğini, meydana gelen zararların dosyaya sunulan fotoğraflar ile bilirkişi incelemesi sonucunda tespit edilebileceğini ileri sürmüştür. İstinaf talebini inceleyen İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesince 16/6/2020 tarihinde kararın uygun bulunduğu ifade edilerek istinaf başvurusu kesin olarak reddedilmiştir.

10. Başvurucular, nihai hükmü 7/7/2020 tarihinde öğrendikten sonra 6/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Başvurucular, işyeri ruhsatı ve emlak vergi bildiriminin dosyaya sunulmasına rağmen mahkemece görmezden gelindiğini, yapıların imar uygulaması öncesinde murisin hissesi bulunan kısma inşa edildiğini ve imar uygulaması ile yeşil alan ve park alanında kaldığını, ayrıca yetkisiz makam tarafından yıkıldığının belirlendiğini ifade etmiştir. Dosyaya fotoğraflar sunulmasına, bilirkişi incelemesi ve keşif yapılması talebine rağmen bu taleplerinin yerine getirilmeyerek zararın ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddedildiğini ileri sürmüştür. Bu nedenlerle adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

13. Başvuru, mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Anayasa Mahkemesi, ruhsatsız yapıların yıkılmasına ilişkin Mehmet Memiş ([2. B.], B. No: 2015/5380, 30/10/2018) ve Beyhan Polat ve Mehmet Polat ([2. B.], B. No: 2016/6635, 4/4/2019) kararlarında başvurucuların yıkılan yapıların kullanımı yönünden Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken bir menfaatlerinin olduğunu kabul etmiştir (Mehmet Memiş, § 37; Beyhan Polat ve Mehmet Polat, § 27).

16. Somut olayda, 2004 yılı içinde Başvurucu Şirket adına düzenlenen işyeri izin harcı belgesinde 67,25 m² ölçüsünde inşaat malzemeleri satış (büro) yeri için izin verildiği, Belediye Zabıta Müdürlüğünce düzenlenen 19/2/2013 ve 11/3/2013 tarihli tutanaklarda da anılan yerde inşaat malzemeleri, kum, çakıl, tuğla, üç adet kamyon, iki adet konteynerin bulunduğu ifade edilmiştir. Ayrıca son olarak 25/3/2013 tarihli tutanakta ise işgalin sonlandırılmadığı ifade edilmiş ve iki adet gecekondu yapının taşınmaz üzerinde bulunduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla anılan malzeme, araç gereç ve yapılar yönünden başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken ekonomik bir menfaatlerinin olduğu kabul edilmiştir.

17. Durali Gümüşbaş ([2. B.], B. No: 2015/6427, 10/10/2018) kararında başvurucu adına kayıtlı tapulu taşınmaz üzerindeki ruhsatsız binanın Belediye tarafından yürütülen yol açma çalışması sırasında yıkılması nedeniyle kamu makamlarının doğrudan yürütmekte olduğu bir faaliyet sırasında başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale meydana geldiği ifade edilmiştir. Söz konusu müdahalenin niteliği sebebiyle mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (Durali Gümüşbaş, §§ 40-42). Somut olayda da başvurucuların benzer yöndeki şikâyetlerinin mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi uygun bulunmuştur.

18. Başvurucuların mülkiyet hakkı kapsamında bulunduğu ve yıkıldığı anlaşılan yapılara ilişkin müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığı değerlendirilmelidir.

19. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan [1. B.], B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62). Bu bağlamda öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı incelenmelidir.

20. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkelerin düzenlendiği Anayasa'nın 13. maddesinde de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford Motor Company [2. B.], B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).

21. Demet Demirel ve diğerleri ([GK], B. No: 2019/12998, 1/12/2022) kararında, başvurucuların iş müfettişliğine atanmalarının geciktirilmesinin hukuka aykırı olduğunun idare mahkemelerinin istinaf denetiminden geçmiş kararlarıyla saptandığı ifade edilmiştir. Atama işlemlerinin geciktirilmesinin hukuka aykırı olmasının başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanaktan yoksun olduğunu gösterdiği belirtilmiş ve mülkiyet hakkına yönelik ihlalin idare mahkemeleri tarafından tespit edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu aşamadan sonra Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemenin bu ihlalin giderilip giderilmediğine yönelik olacağı ifade edilmiştir (Demet Demirel ve diğerleri, § 41).

22. Somut olayda başvurucuların yıkım işlemi aleyhine açtıkları dava kabul edilmesine rağmen yapıların yıkıldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesince yapılacak inceleme hukuka aykırılığı yargı kararı ile tespit edilen yıkım işlemi nedeniyle ortaya çıkan ihlalin giderilip giderilmediğine yönelik olacaktır.

23. Hukuk devletinde idare, hukuka aykırı olarak tesis ettiği işlemlerin sebep olduğu ihlalleri giderme yükümlülüğü altındadır. İdare; eski hâle getirme (restitutio in integrum) ilkesi gereğinde kişiyi, hukuka aykırı işlem tesis edilmemiş olsaydı kişi hangi durumda olacaksa ona mümkün olduğunca en yakın konuma getirmekle yükümlüdür(Demet Demirel ve diğerleri, § 45; Narin Nihal Parlak [1. B.], B. No: 2019/16487, 3/3/2022, § 39).Oysa ki Belediye hukuka aykırı olduğu belirlenen yıkım nedeniyle ortaya çıkan zararı tümüyle gidermesi gerektiği hâlde yargı mercileri maddi ve manevi zararın giderilmesi talebiyle açılan davayı reddetmiştir.

24. İdarenin tesis ettiği işlemle hak ve özgürlüklerini ihlal ettiği başvurucuların uğradığı mali kayıpları telafi etmekle yükümlü kılınması hukuka aykırı işlem tesis edilmesi konusunda kamu görevlileri yönünden caydırıcı bir etki de gösterebilecektir. Anayasa'nın 5. maddesi devlete, hak ve özgürlüklerin ihlalinin önlenmesi için caydırıcı tedbirler alma ödevi de yüklemektedir (Demet Demirel ve diğerleri, § 46; Narin Nihal Parlak, § 40).

25. Sonuç olarak Belediye, hukuka aykırılığı yargı mercilerince saptanan yıkım kararını uygulayarak başvuruculara ait yapıları yıkmış ve bu nedenle başvurucuların mülkiyet hakkına kanuni dayanaktan yoksun şekilde müdahalede bulunmuştur. Yargı mercileri isemaddi zararın somut bilgi ve belgelerle ortaya konulmadığı, manevi tazminatın ise kişinin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik bir tazmin aracı olmadığı gibi imar planlarında kısmen park-kısmen imar yolunda kalan ve başvurucuların mülkiyetinde bulunmayan alanda ruhsatsız yapılan yapılar için talep edilemeyeceği yorumunda bulunmuştur. Ayrıca yargı mercilerinin kararlarında 11/3/2013 tarihli tutanak ekine eklendiği belirtilen fotoğraflara, başvurucuların dosyaya sunduğunu belirttiği fotoğraflara ve 25/3/2013 tarihli tutanakta taşınmaz üzerinde iki adet gecekondu bulunduğuna ilişkin tespite neden itibar edilmediği ve bilirkişi incelemesi yapılmasına neden gerek görülmediği hususlarında bir gerekçeye de yer verilmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkını ihlal eden bu müdahalenin başvurucuların zararının giderilmesi suretiyle ortadan kaldırılabilmesi mümkün olduğu hâlde yargılama mercilerinin değerlendirme ve yorumu mülkiyet hakkına ilişkin ihlalin devam etmesine yol açmıştır.

26. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

27. Başvurucular; ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile toplam 90.000 TL maddi ve 70.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

28. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

29. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

30. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kocaeli 1. İdare Mahkemesine (E.2018/283, K.2019/1331) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvuruculara ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/aymnin-202027305-basvuru-numarali-karari