AYM'nin 2019/35739 başvuru numaralı kararı
Anayasa Mahkemesi'nin 13/5/2025 tarihli ve 2019/35739 başvuru numaralı kararı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
BATUHAN SEYİTOĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/35739) |
Karar Tarihi: 13/5/2025 |
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
Rıdvan GÜLEÇ |
||
Kenan YAŞAR |
||
Yılmaz AKÇİL |
||
Raportör |
: |
Hasan SARAÇ |
Başvurucular |
: |
1. Batuhan SEYİTOĞLU |
2. Serhan SEYİTOĞLU |
||
3. Davut GÜZELCE |
||
Vekili |
: |
Av. Vural SOYTEKİN |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; kamu makamlarının denetleme görevlerini yerine getirmemesi nedeniyle yaşam hakkının, ıslah talebinin bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucular Batuhan Seyitoğlu ve Serhan Seyitoğlu'nun annesi olan H.G.8/3/1998 tarihinde likit petrol gaz (LPG) ile çalışan şofbenden sızan gazla zehirlenerek hayatını kaybetmiştir. Başvurucular, davalı T. G. Y. T. A.Ş. (Şirket) dolum tesislerinin diğer davalı A. S. A.Ş.ye (Sigorta Şirketi) sigorta yaptırdığını, murislerinin davalı şirketin üreticisi olduğu tüpün kullanıldığı şofbenin gaz kaçırması nedeniyle zehirlenerek 1998 yılında ölmesinden sonra murislerinin desteğinden yoksun kaldıklarını belirterek 10.000 TL maddi ve 3.000 TL manevi tazminat talebiyle Beyoğlu Asliye Ticaret Mahkemesinde 29/2/2000 tarihinde dava açmıştır.
3. Beyoğlu Asliye Ticaret Mahkemesinin verdiği yetkisizlik kararı üzerine dava Ordu 2. AsliyeHukuk Mahkemesinde (Mahkeme) görülmeye başlanmıştır.
4. Mahkeme, davalı şirket yönünden haksız fiillerden doğan zararların tazminine yönelik davalara uygulanması gereken 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, davanın süresinden sonra açıldığını kabul etmiştir. Mahkeme, diğer davalı sigorta şirketi yönünden ise şofbenden sızan gazdan dolayı meydana gelen ölüm olayının sigorta kapsamında olmadığı gerekçesiyle reddine 21/3/2001 tarihinde karar vermiştir.
5. Bu karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (Daire) tarafından onanmış ise de karar düzeltme başvurusu üzerine hüküm aynı Daire tarafından 9/4/2002 tarihinde usul ve esas yönünden bozulmuştur.
6. Dairenin bozma kararının gerekçesi şöyledir:
"...öncelikle husumet itirazının çözümlenmesi davalıya ait olup olmadığının tespit edilmesi gerekirken akdi ilişkinin mevcut olmadığına karar verilmesinin doğru görülmediğini, öte yandan, davada Turnagöz tüpü kullanıldığı kabul edilmeyerek davalının pasif husumet ehliyeti bulunmadığı kabul edildikten sonra, bu kez bu tüp kullanılmış gibi zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olmasının çelişkili bir kabul oluşturduğunu,diğer yandan, zararlandırıcı eylemin işyerinde meydana gelmesi nedeniyle davacıların Tehlikeli Maddeler Zorunlu Sorumluluk Poliçesi'nden bir talepte bulunmaya hakları yok ise de, LPG tüpünün kullanılmak üzere bulundurulduğu yerde meydana gelen zararlardan ötürü uygulanması gereken Tüpgaz Zorunlu Sorumluluk Sigortası Genel Şartları'nın 1/son maddesinde 'zarar meydana geldiğinde sigorta ettirenin kusurlu olup olmadığına bakılmadan zarara uğrayan 3. şahısların tazminatının ödeneceğini, zararın LPG tüpünün takılması sırasında servis hatasından, kullanıcının kullanma hatasından, tüpün imalat hatasından, dolum hatasından, hortum kelepçe, dedantör, cihaz musluk, hatalarından meydana gelmesinin durumu değiştirmez' denildiğini, Davalı Sigorta Şirketince Tehlikeli Maddeler Zorunlu Sorumluluk Poliçesi sunulduğuna göre, ayrıca davalı sigorta şirketi nezdinde Tüpgaz Zorunlu Sigorta Poliçesi bulunup bulunmadığı gerektiğinde sigorta şirketi kayıtları üzerinde incelenip araştırılması ve sonucuna göre hüküm kurmak gerekirken, sadece davalı sigortacının beyanına dayanılarak, yazılı gerekçe ile davalı sigortacı yönünden de davanın reddi eksik incelemeye dayalı olmakla doğru görülmediği gibi, söz konusu kararı onayan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10/12/2001 gün ve 2001/6866-9721 sayılı onama kararının isabetli bulunmadığına...[karar verilmiştir.]''
7. Dosya, bozma kararından sonra E.2002/342 sayısına kaydedilmişse de birleşme kararı akabinde E.2003/570 sayısını almıştır.
8. Bozma kararı sonrasında kusura ilişkin olarak birden fazla kez mühendis ve hukukçu ile adli tıp uzmanları tarafından oluşan heyetlerden raporlar alınmıştır. Bu raporların ilkinin 1/7/2003 tarihli olduğu, diğer bir raporun tarihinin belirtilmediği, 16/8/2004 tarihinde alınan başka bir raporun da bulunduğu, benzer şekilde 6/1/2005 ve 18/3/2005 tarihli raporlar sunulduğu anlaşılmıştır. Bu raporlarda kusura ilişkin olarak birbirinden farklı ve çelişkili hususlara yer verilmesi nedeniyle, Mahkeme tarafından raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için son bir kez daha rapor aldırılmıştır. Heyet tarafından düzenlenen 7/10/2005 tarihli raporda, davalı şirketin tam kusurlu olduğu belirtilmiştir.
9. Mahkemenin bu süreç içinde kusur raporlarına istinaden ayrıca destekten yoksun kalmaya ilişkin olarak da rapor aldırdığı anlaşılmaktadır. Başvurucular vekilinin bu raporlarda sunulan tazminata ilişkin görüş doğrultusunda 17/10/2003 tarihinde ilk kez ıslah talebinde bulunduğu anlaşılmıştır. Başvurucular, bu dilekçelerinde dosyaya sunulan destekten yoksun kalmaya ilişkin rapor doğrultusunda murisin eşi ve başvurucuların babası olan D.G. için 16.548.115.824 ETL, başvurucu Batuhan için 7.560.946.645ETL, diğer başvurucu Serhan için ise 13.280.212.715 ETL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
10. Mahkeme, kusur ve destekten yoksun kalma tazminatları yönünden Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığı ile yeniden bilirkişi incelemesi yaptırarak raporlar almıştır. Destekten yoksun kalmaya ilişkin alınan üç kişilik heyet tarafından düzenlenen 30/6/2006 tarihli raporda, murisin eşi ve başvurucuların babası D.G.nin 32.315,26 TL, başvurucu Batuhan'ın 12.990,10 TL, diğer başvurucunun ise 24.682,30 TL destekten yoksun kaldıklarına ilişkin değerlendirmede bulunulmuştur.
11. Başvurucular vekili, bu rapor doğrultusunda 24/7/2006 tarihinde bir kez daha ıslah talebinde bulunmuştur. Başvurucular bu dilekçelerinde 30/6/2006 tarihli raporda belirtilen destekten yoksun kalma miktarlarına hükmedilmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucular ayrıca bu tarihte diğer davalı sigorta aleyhine açtıkları davayı atiye bıraktıklarını da Mahkemeye bildirmiştir.
12. Mahkeme 8/11/2006 tarihli kararında bozma kararında belirtilen hususlara ilişkin olarak yaptığı incelemelerden sonra, davalı sigorta şirketi hakkında açılan dava atiye terk edildiğinden bu davalı yönünden karar verilmesine yer olmadığına, diğer davalı şirket yönünden ise davanın kısmen kabulü ile 37.389,27 YTL maddi tazminat talebinin ve 3.000 YTL manevi tazminat talebinin bu miktarların 8/3/1998 ölüm tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacılara ödenmesine hükmetmiştir.
13. Mahkemenin, son alınan bilirkişi raporundan sonra yapılan ıslah talebi hakkındaki gerekçesi ise şöyledir:
''..daha önce 17/10/2003 tarihli dilekçesi ile de ıslah talebinde bulunduğundan, HUMK'un 83. maddesine göre bir davada ancak bir kez ıslah yapılabileceğinden ve yine 4/2/1948 gün ve 10/3 sayılı Yargıtay içtihatı birleştirme kararı [İBK] (17/6/1948 günlü [R]esmî [G]azete sayısı 6934) gereğince Yargıtay bozmasından sonra yapılan inceleme sırasında ıslah yapılamayacağından davacı tarafın bu son yapmış olduğu ıslah talebi mahkememizce kabul edilmemiş ve bu ıslah dilekçesindeki talebin reddine karar verilmiştir. ''
14. Daire, 23/9/2008 tarihinde ''...davanın tamamen ıslahı HUMK'un 83 ncü maddesi hükmü uyarınca mümkündür. Ancak, bozmadan sonra davanın tamamen ıslahına izin vermek kazanılmış hakları ihlale yol açabilir, 4/2/1948 gün ve 1944/10 E.- 1948/3 karar sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararı uyarınca ıslah HUMK'un 84 ncü maddesinin açık kuralı uyarınca soruşturma ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtayca karar bozulduktan sonra bu yoldan yararlanmaya olanak yoktur. Dava konusu olayda bozma ilamında noksan inceleme ve değerlendirme sonucunda davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden bahisle karar bozulduğuna ve mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verildiğine göre davalının kazanılmış hakkında ve Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararına aykırı olarak bozmadan sonra yapılan 17/10/2003 tarihli davanın ıslahı kabul edilip hüküm kurulması doğru görülmemiştir." şeklindeki gerekçeyle hükmü davalı taraf lehine yeniden bozmuştur. Mahkeme bozma kararına uymuştur.
15. Dairenin bozma kararı sonrasında başvurucular, mezkûr içtihatı birleştirme kararı ile Anayasa Mahkemesinin 20/7/1999 tarihli kararının çeliştiğini, çelişkinin giderilmesi için Yargıtay Başkanlar Kuruluna müracaat ettiklerini belirterek bu müracaatın beklenmesini ya da Hukuk Muhakemeleri Kanunu tasarısının çıkmasının beklenmesini, aksi hâlde hakkaniyete uygun karar verilebilmesi için ıslahla talep ettikleri 69.989 TL üzerinden davanın kabulüne karar verilmesini duruşmada talep etmiştir.
16. Mahkeme, 3/2/2010 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.Mahkemenin kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Mahkemelerce yürürlükteki yasaların uygulanması gerektiğinden davacı vekilinin HUMK'un tasarısının yasalaşmasının beklenilmesi yönündeki talep Mahkemece yerinde bulunmamış olup, 4/2/1948 gün ve 1944/10 E. 1948/3 K. Sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararına göre bozmadan sonra davalı yararına kazanılmış hak doğduğu gerekçesine yer vermiştir. Yargılama sonucunda bu gerekçeler ile Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda davanın 10.000 TL maddi, 3.000 TL manevi tazminat yönünden kısmen kabulüne..."
17. Karar, 2015 yılında onanmış; her iki tarafın da karar düzeltme talebi üzerine maddi hatalar düzeltilerek hüküm 16/6/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
18. Başvurucular 26/9/2019 tarihinde kararı elden tebliğ alarak 25/10/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
19. Başvurucu Davut Güzelce başvuru yaptıktan sonra vefat etmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 80. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince, başvurudan feragat edilmesi, başvurunun takipsiz bırakılması, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kalkması veya başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi hâlinde düşme kararı verilebilir. Somut olayda bireysel başvuruya konu yargılamanın maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkin dava olması, aynı zamanda başvuruculardan Davut Güzelce'nin vefat etmesi nedeniyle diğer başvurucuların da bu başvurucunun yasal mirasçıları ve davada da taraf olmaları nedeniyle başvurucular Batuhan ve Serhan Seyitoğlu'na ayrıca bu hususta bildirimde bulunulmasına gerek görülmeyerek bireysel başvuru incelemesine devam edilmiştir.
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucular ilgili mevzuata göre yapılması gereken denetimlerin ve uygulama yönergelerinin ihmal edildiğini, söz konusu mevzuatın uygulanmasının teftiş edilmediğini, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının denetim görevini yerine getirmediğini, böylece yaşam hakkının yükümlülüklerinin ihmal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Anayasa Mahkemesi benzer iddiaların ileri sürüldüğü Nusret Mutluca ([1. B.], B. No: 2014/14436, 5/12/2017) başvurusunda başvurucunun şikâyetlerini yaşam hakkının koruma yükümlülüğü kapsamında incelemiş ve değerlendirme yapmıştır. Anayasa Mahkemesi karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu vefat edilmesi olayına ilişkin olarak kullanılan tüpü ve şofbeni üreten firmalar ile tüpgaz zorunlu sorumluluk sigortacısına kusursuz sorumluluk ilkesine göre tazminat davası açıldığını, bu davanın reddedilmesi üzerine bireysel başvuruda bulunulduğunu, bu davanın ise yaşamı koruma yükümlülüğü yönünden kamu makamlarının sahip olduğu yükümlülüklere ilişkin olmadığını kabul etmiştir. Sonuç itibarıyla Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında devletin sahip olduğu koruma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkin olarak ihlalin tespitini ve giderimini sağlayabilecek, hukuk sisteminde mevcut olan yargısal yolların tüketilmediğine hükmetmiştir.
22. Somut olayda da başvurucuların idarenin denetim görevini yapmadığına ilişkin olarak usulüne uygun bir dava açtıktan ve bu yolları tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunmadıkları, bu durumda mevcut içtihattan ayrılmayı gerektirecek bir hususun olmadığı anlaşılmıştır.
23. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
24. Başvurucular, Anayasa Mahkemesinin 20/7/1999 tarihinde ıslaha ilişkin düzenlemede iptal kararı vermesine rağmen Yargıtayın ıslahla dava konusunun artırılamayacağına dair uygulamasına devam ettiğini, ıslah ile davanın artırılamamasına dair kabul ile birlikte gerçek miktarın çok altında tazminata hükmedildiğini, 423.000 TL faizden mahrum kaldıklarını, gerçek zararın çok altında tazminat verilerek adil bir giderim sağlanamadığını, böylece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 41. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Başvuru, adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
27. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen [2. B.], B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
28. Somut olayda, Mahkeme, başvurucuların bozma kararı sonrasında verdiği ıslah dilekçeleri hakkında 1948 yılında verilen İBK kararına atfen bozma kararından sonra ıslahın mümkün olmadığına dair karara istinaden ıslahın bozma kararından sonra yapılamayacağı gerekçesiyle başvurucuların dava dilekçesinde belirttiği tazminat taleplerini kabul etmiştir. Dolayısıyla başvurucuların iddiaları ile Mahkemenin gerekçeli kararına bakıldığında, çözülmesi gereken asıl hususun ve bireysel başvuru konusunun ıslahın hangi aşamada yapılabileceğine ve özellikle de Yargıtayın bozma kararından sonra ıslahın mümkün olup olmamasına ilişkin olduğu değerlendirilmiştir.
29. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların benzer iddialarını Ziynet BENLİbaşvurusunda ([GK], B. No: 2019/23977, 15/2/2023) mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelemiştir. Anayasa Mahkemesi, bu kararında özetle 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ilgili maddelerinde bozmadan sonra ıslahın olanaklı olup olmadığına yönelik açık veya örtülü bir hüküm yer almadığını, dayanak yapılan 4/2/1948 tarihli kararın içtihat mahiyetinde olduğunu kabul etmiştir. Anayasa Mahkemesi, ayrıca bozma kararından sonra bozma kararı uyarınca tahkikat yapıldığı durumda ıslah talebinde bulunulmasına yönelik mevzuatta bir engel bulunmamasına karşın, yapılan kategorik yaklaşım kapsamında bozma kararından sonra ıslah yapılmasının mümkün olmadığı hususundaki öngörülemez yorumun kanuni dayanağının bulunmadığını değerlendirerek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir.
30. Somut olayda da bozma kararından sonra bozma kararı uyarınca tahkikat yapıldığı, ıslah talebinde bulunulmasına yönelik olarak mevzuatta bir engel bulunmamasına karşın ıslah talebinin reddedildiği, söz konusu müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı anlaşıldığıdan Ziynet BENLİ kararından ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmadığı değerlendirilmiştir.
31. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucular, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, anılan hakkın ihlal edilip edilmediği konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
33. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.
34. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
35. Başvurucular; ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
36. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
37. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ordu 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2009/197, K.2010/36) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.364,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/5/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.